Metin Göktepe de İÜ’de yemek sorunu için eylem yapmıştı
Fotoğraf: Evrensel
İnsanlar yapıp ettikleriyle, yapıp ettikleri kadar yarına kalıyorlar. Henüz genç bir gazeteciyken, görevi başında polislerce gözaltına alınan ve dövülerek öldürülen Metin Göktepe de sadece yaşadığı trajik son nedeniyle değil, aynı zamanda yapıp ettikleriyle 24 yıldır sadece mesai arkadaşlarının, ailesinin ve dostlarının değil, çok daha geniş bir kesimin hafızasındaki yerini koruyor.
Metin’in gazeteciliğine ilişkin çok şey yazıldı. Onu bugün, başka bir gelişmeyle daha hatırlatabiliriz. İstanbul Üniversitesi (İÜ) öğrencileri üç öğün indirimli yemek hakkını ortadan kaldıran üniversite yönetimine karşı verdikleri mücadeleyi kazanımla sonuçlandırmayı başardılar. Geri adım atan İÜ Rektörlüğü, eylemler üzerine kampüste sabah kahvaltısını kaldıran ve indirimli öğünü teke düşüren uygulamadan vazgeçildiğini açıkladı.
Metin Göktepe de İstanbul Üniversitesi öğrencisiydi. 1988-1989 döneminde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümüne girdi. Öğrencilik yıllarında hem akademik talepler konusunda hem de ülke gündemine dair politik ve örgütlü mücadele veren gençlerden biriydi. Peki Metin de o yıllarda yemek hakkı için mücadele etmiş miydi? Bunu ancak, onunla aynı yıllarda aynı üniversitede öğrenci olan yakın arkadaşları bilebilirdi. O dönem aynı üniversitede Metin ile birlikte akademik ve politik mücadele yürütmüş olan Gazeteci Sadık Güleç’e dün bu soruyu sordum. ‘Evet’ dedi ve devam etti: “O dönemde bir yemek sorunu vardı. Daha önce parasız olan yemek, üniversite yönetimi tarafından paralı hale getirilmişti. Biz de buna karşı eylemlere başladık. Metin ile birlikte bu eylemlerin içindeydik. Eylem yemek yememek ya da yemeği alarak başkaları almasın diye içine tuz dökerek yapılıyordu.”
- Peki sonra ne oldu?
- Üniversite yönetimi bazı öğrenciler hakkında disiplin soruşturması başlattı. Benim hakkımda başlatılmıştı ama Metin’i tam hatırlamıyorum.
- Eylemin sonucu ne oldu?
- Kazanamadık maalesef.
24 yıl sonra aynı üniversitede öğrenciler, yemek konusunda verdikleri mücadeleyi kazandılar. Metin ve bizim kuşağımız (aynı kuşaktanız) üniversitelerde, 12 Eylül karanlığının etkisini kırmak için mücadele etmişti ve o dönemlerde en küçük bir kazanımın, karanlık bir tünelde ışığa biraz daha yaklaşmak gibi bir anlamı oluyordu. Belki somut bazı tekil talepler konusundaki mücadeleler kazanımla sonuçlanmıyordu ama o mücadelelerin toplamı kartopu gibi büyüyerek değişim için imkanlar biriktiriyordu.
Bugün de hem dünyada ve Türkiye’de, değişim mücadelesi ile baskı politikaları yan yana gidiyor. Türkiye açısından da hem değişimin işareti sayılabilecek gelişmeler yaşanırken hem de kasvetli bir iklim yer yer iç içe geçiyor. Böylesi bir iklimde İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin bu başarısı çok kıymetlidir ve bu kazanımda, aynı üniversitede çeyrek asra yakın bir zaman önce aynı taleplerle mücadele eden Metinlerin bıraktıkları izin de bir payı vardır.
Metin’in gazeteciliği ile bugün arasındaki bağlamlar açısından da benzer şeyleri söyleyebiliriz. Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 sabahı, görev yaptığı Evrensel gazetesinin istihbarat servisinden, “Bu haberi mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek Ümraniye E Tipi Cezaevinde öldürülen tutuklular Orhan Özen ile Rıza Boybaş’ın cenaze törenini izlemek için Alibeyköy'e gitmişti. Metin o gün gözaltına alındı ve götürüldüğü Eyüp Kapalı Spor Salonu’nda polislerce dövülerek öldürüldü. Yetkililer önce gözaltına alınanlar arasında adının olmadığını ve ‘duvardan düşerek öldüğünü’ iddia ettiler. Ancak, sadece gazetesinin değil, genç meslektaşlarının, basın örgütlerinin -bu arada o dönemin TGC Başkanı Nail Güreli’yi de ısrarlı takibi ve çabalarından ötürü saygıyla anıyorum- haberlerini yaptığı kesimlerin takibi sonucu Metin’in gözaltında öldürüldüğü kabul edildi. İlk kez devletin güvenlik görevlileri bir gazeteci cinayetinde ceza alarak hapis yattılar.
Sonra doğan çocuklarına Metin’in adını verenlerle tanıştık, birçok genç gazeteciden mesleği tercih etmelerinden Metin’in etkili olduğunu dinledik. Bugün yüzü aşkın gazetecinin cezaevinde olduğu bir Türkiye fotoğrafının tam ortasında olsak da gerçeğin ancak bir sahibi varsa ortaya çıkabileceğinden hiç şüphe etmiyoruz. Tıpkı İÜ’de Metin’den bugüne verilen mücadelenin gösterdiği gibi. Belki bugün, belki yarın. Ama bir gün mutlaka!
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00
- ‘Yerli ve milli muhalefet’ tuzağı 07 Ekim 2024 05:13
- Bu sadece bir İsrail savaşı değil 30 Eylül 2024 05:00
- Savaş satanların yarışında söz sahibi olmak... 23 Eylül 2024 05:00
- Önce ölüm fermanını imzaladı, sonra kurbanıyla kağıt oynadı 16 Eylül 2024 05:30