AKP’nin topluma hizmeti

Sosyal kurumların meşruiyeti toplumsal deneyimlerle kanıtlanabilir ya da çürütülebilir. Üç yıl sonra kuruluşunun birinci yüzyılını devirmeye hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti, dıştan emperyalistler, içten de cumhuriyet düşmanları tarafından tüm haince zorlamalara karşın tarih sahnesinde yerini koruyor ise, hiç değilse günümüzün tüm yıkıcı faaliyetlerine rağmen rüştünü ispat etmiş demektir. AKP’nin tüm toplumsal kurumlara isabetsiz saldırısı, hukuk gibi bazı alanlarda kurumların oldukça ciddi yara almalara karşın, umalım kısa sürede tehlikenin atlatılmasının ardından açılan gediklerin telafisinin olanaklı olacağını umalım! Bu talihsiz sürüklenişte AKP’nin yakın iş birliği yaptığı ve güçlü destek aldığı temel etmen emperyalizmin şaha kalktığı kapitalizmdir; ters işleyen süreç ise tüm kösteklemelere rağmen insanlığın ve dünya halklarının sürüklediği aydınlanma ışığıdır. Kısacası, birbiri ile çatışmalı seyreden iki olgudan biri kapitalizmin çöküş aşamasındaki emperyalizmle şahlanma sürecidir, diğeri ise giderek yoksullaşan ve ezilen halkların öne çıkan ahlak ve vicdan duyguları ile kapitalizmin azgınlığına gem vurma savaşıdır. Kutsal emirler insanlığa adaleti, bağışlamayı ve ihtiyaç içindekine vermeyi emrederken; kapitalizmin aç gözlülüğü “Bedava öğle yemeği yoktur” uygulamasını dayatmaktadır. Kapitalizmin zirvede olduğu Batı dünyası dahi kapitalizmin azgınlığını frenlemek amacıyla sosyal devlet politikaları geliştirirken, ne hazindir ki, Türkiye’de Diyanet kurumunu siyasallaştırarak yanına alan hükümet kapitalizmin en azgın hükmünü halklar nezdinde meşrulaştırmaya yeltenmektedir. Yine ne hazindir ki, siyaset üstü kalması gereken Diyanet siyasetin yanından ayrılamadan, siyasetin güdümüne girmiştir. İşte AKP’nin Türkiye’ye sunduğu en yüce hizmet budur; vergilerimizle beslenen ve AKP döneminde zirveye çıkan Diyanet kurumu sisteme bu hizmetiyle gerçek işlevini açığa çıkarmıştır! Çok da yazık olmuştur!

Sosyal kurum olarak din hemen hiçbir durumda hafife alınacak bir müessese olmadığı gibi, hele de özellikle laikleşmenin gerçekleşmediği toplumlarda hiç değildir. Hal böyle olunca dinsel kurumların mutlak olarak siyasetten bağımsız kalması, hele de bilimsel alana geçmiş olan olgulardan uzak durması mutlak koşuldur. Müspet ilimler alanında din konusunun kesinlikle dışlanması tartışmasızdır. Toplumsal davranışlar ve siyaset gibi müspet ilim dışında kalan alanlarda ise laikleşen toplumlarda ahlak veya teamül devreye girer. Türkiye Cumhuriyeti eğer laik devlet yapısında ise siyaset de dahil müspet bilimler dışında kala her alanda ahlak temel düstur olmalıdır. Bireylerin kutsal duygu ve inançları kutsaldır, ancak o alanda da, zaten kutsallığın temel amacını oluşturan ahlak ve dürüstlük hakim olmalıdır.

Diyanet kurumunun son fetvası laik bir devlet yapısında ilke olarak geçerli olamayacağı gibi, bu fetvasıyla Diyanet maalesef siyasetin yanında yer alarak kapitalizmin temel hükümlerinin uygulanmasına destek vermiş, hatta öyle gözüküyor ki kutsal emirlerde faizle ilgili hükümleri dahi aşarak sisteme hizmet etmiştir. Bu durumu bir örnekle açalım. Bilindiği üzere ABD’de patlak veren 2008 krizinde ipotek sistemi ile ev alanların evleri ellerinden alınmış oldu. Bu süreçte ABD Merkez Bankası (Fed) milyar dolarlar basarak borçlarını tahsil edemeyen güçlü finans kuruluşlarını kurtarırken, kıt kanaat ev sahibi olma arzusu taşıyanları çökertti. Şimdi bu olayı bir de şöyle düşünelim. Fed milyarlarca doları finans kuruluşlarına verirken, aynı zamanda alacaklarını da silmeyi emretseydi, ipotekli ev sahipleri hem borçlarından kurtulmuş, hem de ev sahibi olmuş olurlardı. Ya da Fed milyarlarca doları ipotekli borçlarını ödemek üzere bizzat borçlu vatandaşlara vererek borçlarını ödemelerini emretseydi, hem ihtiyaç içindeki insanlar ev sahibi olmuş, hem de böylece ekonomik sorun halledilmiş olabilirdi. Bu konuda yasalar istense değiştirilebilirdi. Peki, böylesi daha insani bir yol var iken, niçin bu yol seçilmedi de finans kuruluşları kurtarıldı, insanların ancak bir avuç kadarlık birikimleri batırıldı? Çünkü sistemin temel hükümlerinin sarsılmaması toplum üzerine uygulanan terbiye kuralıdır. Fed’in davranış kuralının yanıtı kapitalizmde vardır, fakat sistem üstünde kaldığı sürece ilahiyatta yoktur.

Şimdi, ABD’de yaşanan süreci Türkiye’ye uygularsak, sürecin benzer şekilde, yani sömürücü kapitalizmin insanları sömürecek şekilde nasıl işletilmeye çalışıldığını anlarız. TOKİ inşaatlarını ihale sisteminde yükleniciler yapmış olduğu bir devlet kuruluşudur. Bu koşulda müteşebbis kârı devrede değildir. Dolayısıyla, ihtiyaç içindeki vatandaşını sosyal konut sahibi yapmak isteyen devlet faize başvurmadan, paranın alternatif maliyetini de hesap etmeden, makul bir kira karşılığında uzun vadeli anlaşma ile konut satışı yapabilir. Bazı kuzey ülkelerinde, üstelik de kapitalizme karşı olması gereken diyanet kurumu olmadığı halde, bu sistemi uygulayabilmektedir. Böyle uygulama, diyanet kurumunu da yıpratmadan sosyal politika olarak uygulanabilirdi. Konuyu, Diyanet Kurumuna şu soruyla bitirelim: bir üretim yaparak gelir elde etme amacı ve karşılığı olmayan bir borca, banka fark etmeden, faiz uygulanabilir mi?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et