22 Ocak 2020 00:35

BİK, SETA operasyonu ile kuruluş gerekçelerini inkar etti

Evrensel gazetesi okuyan, sarı yağmurluk giymiş bir işçi

Fotoğraf: Polat Çağlayan

Paylaş

“Resmî ilânlar, fikir ve içtihat farkı aranmaksızın 34’üncü madde mucibince vasıfları tesbit edilecek olan mevkûtelere Basın İlân Kurumu Genel Kurulunun tespit edeceği esaslar dahilinde dağıtılır.”

1961 yılı başında yasalaşan 195 Sayılı ‘Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun’un 32. maddesi böyle diyor.

Peki, Basın İlan Kurumunun kuruluşunu ilan eden bu düzenlemeye neden gerek duyuldu? Kısaca hatırlatalım.

BİK NASIL KURULDU?

Menderes’in liderliğindeki Demokrat Parti (DP), iktidardaki gücünü artırdıkça, tıpkı AKP’nin bugün yaptığı gibi basın üzerindeki baskılarını artırdı. DP’nin ikinci dönemiyle birlikte, sansür sıradanlaştı. 1954’te, seçimlerden önce, ‘Neşir yoluyla veya radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkında kanun tasarısı’ ile iktidara gelirken basına vadettiği özgürlüklerden uzaklaşmaya başlayan DP, basın tarihimize “Besleme Basın” olarak geçecek tanımı kazandırdı.

Ulus gazetesi başyazarı 79 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın, 1954 yılında 26 ay hapse mahkum edildi. 26 Kasım 1957’de çıkarılan bir kararname ile gazete ve dergilerin ihtiyacı olan kağıtların tek elden ithali zorunluluğu getirildi ve 1 Ocak 1958’de yayınlanan başka bir kararname ile de ilan ve reklam dağıtımı tek elde toplandı.

Yazının girişinde belirttiğimiz Basın İlan Kurumunun kuruluşu ve 195 Sayılı ‘Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun’un 32. maddesinde ifade edilen “Resmî ilânlar, fikir ve içtihat farkı aranmaksızın” düzenlemesine de böyle gelindi.

DP’nin ağır sansürünün ardından gündeme gelen Basın İlan Kurumu kuruluş kanununun, 2. maddesinde ilanların tarafsız bir biçimde dağıtılmasına ek olarak şu görevler yer alıyor:

“-Kurum'un idaresine iştirak eden mevkûtelere, basın dernek ve sendikalarına en çok beş yıl vâde ile kredi açmak,

-Yönetmelikte tespit edilecek, basında fikren veya bedenen çalışanlar gibi basın mensuplarına, vâdesi iki yılı geçmemek üzere borç para vermek,

-Basının her türlü ihtiyaçlarını temin etmek (makine, kâğıt, mürekkep gibi).

-Yönetmelikte tespit edilecek basın mensupları ile bunlardan çalışamaz durumda olanlardan yardıma muhtaç bulunanlara ve ölenlerin ailelerine yardım etmek.”

Bu şahane maddeler, muhalefetin sesine yer veren gazeteler için elbette uygulanmıyor. Basın İlan Kurumu, daha önce de teşkilat yapısındaki üye dağılımı açısından iktidarın etkisinin yüksek olduğu bir kurumdu. Bu ağırlık adım adım tam bir hegemonyaya dönüştü.  

BİK’İN YÖNETİMİ İKTİDARA BAĞLANDI

İktidar açısından altın vuruş ise 6 Ağustos 2018 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan kararname ile geldi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yetkilerine, Basın İlan Kurumunu denetlemesi de eklendi.

Bu sürecin ardından da dostum ve meslektaşım Ayşe Yıldırım’ın 18 Ocak 2020 günü Artı Gerçek’teki köşesinde yazdığı gibi, iktidarın medyayı denetleme görevi biçtiği Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) BİK’e damga vurduğu sürece gelindi.

Geçtiğimiz yılın Temmuz ayında yayımlanan ve gazetecilerin fişlendiği, "Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları" başlıklı SETA raporunda imzası olanlardan SETA üyesi ve Takvim Gazetesi Yazarı İsmail Çağlar kendisine yöneltilen eleştiriler üzerine, “Dikkatimizi çekti; bu kuruluşlarda çalışan gazetecilerin önemli bir kısmı daha önce BirGün, Evrensel, Sol gibi marjinal gazetelerde çalışmış” ifadelerini kullanmıştı. Bu rapordan bir ay sonra İsmail Çağlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Basın İlan Kurumuna (BİK) atanan 12 kişinin arasında yer aldı. Atanan isimlerden bir diğeri olan Doç. Dr. Zahid Sobacı ise o sırada SETA Vakfı Siyaset Araştırmaları direktörüydü. BİK Genel Kurul temsilcisi olarak atanan Fecir Alptekin, Saadet Oruç, Mehmet Akarca, Muhammet Mücahit Küçükyılmaz, Hamdi Kılıç ise zaten Erdoğan'ın danışmanlarıydı. Basın İlan Kurumunun başına da SETA'nın Genel Koordinatörü Burhanettin Duran'ın kardeşi Rıdvan Duran getirildi.

SETA HAKİMİYETİ İLE DÜĞMEYE BASILDI

Bundan sonra da BİK, adeta düğmesine basılmış gibi, kendi mevzuatındaki maddeleri minareye kılıf olarak kullandığı gerekçelerle Evrensel ve BirGün’ün ilan hakkını iptal ettirmeye yönelik bir süreci başlattı. Mahkemelerde dava konusu bile yapılmamış haberlerin başlıkları gerekçe gösterilerek bizden savunmalar istendi. Yaptığımız savunmalar karşısında -daha önce karşılaşmadığımız- 10-15 günlük ilan kesme cezaları aldık. Teknik olarak ilan hakkımızın iptaline gerekçe gösterilecek bir boşluğumuz olmadığı için yaptığımız itiraz ve yeniden denetim talepleri karşısında da BİK, eşi benzeri görülmemiş bir biçimde görevlilerini adli polis gibi çalıştırarak bayilerden birden fazla gazete alan okurları fişleme yoluna gitti.

Son yaptığımız ilan durdurma itirazına karşı BİK’in ilanın durdurulmasına karar verme gerekçesinde şöyle deniliyor: “Resmi İlan ve Reklamlar ile Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmeliğinin fiili satış adedi ve ortalaması ile dağıtım ve satış esaslarına ilişkin 46. Maddesinin dördüncü fıkrasının ‘son nokta tali bayilerdeki satışların makul ve kabul edilebilir gerekçelerle birden fazla yapılan satışlar istisna olmak üzere fiilen ve birer birer yapılmış olması’ hükmüne aykırılık teşkil edecek şekilde gazete çalışanları tarafından alındığı ve bu durumun süreklilik arz ettiği tespit edilmiştir.”

Bir okurun birden fazla gazete alması neden ‘makul ve kabul edilebilir gerekçeler’ arasında sayılmıyor? Hangi kanıtlar ile ‘Evrensel gazetesi çalışanları’ tespiti yapıyorsunuz?  Türkiye’deki tek dağıtım şirketi olan Turkuvaz’dan ‘kurumsal bayilik’ adı altında iktidara yakın gazetelerden kaç gazete AKP Genel Merkezi, İl ve İlçe Örgütleri ile AKP’li belediyelere veriliyor? Evet, tek tek açıklayın bunları. Bunları, “birden fazla yapılan satışlar istisna olmak üzere fiilen ve birer birer yapılmış olması” hükmüne neden aykırı görmediğinize de bizi ikna edin. Saklanmayın, kamuoyu önünde açık tartışalım.

Basın İlan Kurumunun teşkilat yapısını da mevzuatından hatırlatalım ki, ne kadar ‘tarafsız’ bir kurum olduğunu yakından takip etmeyenler de görsün: “Kurumun teşkilat yapısı, ‘Basın’, ‘Hükümet’ ve ‘Tarafsızlar’ olmak üzere üç grupta toplam 36 üyesi bulunan Genel Kurul; her gruptan eşit temsille oluşan Denetçiler ve Yönetim Kurulu ile Genel Müdürlük ve Şubelerden oluşmaktadır. Genel Müdür, Yönetim Kurulu’nun doğal üyesidir.” Yani 36 üyenin 12 üyesi doğrudan iktidardan oluşuyor. ‘Basın’ temsilcilerinde ise iktidar basını hakim durumda. Gerçek tirajları çok daha altında olduğu herkes tarafından bilindiği halde BİK tarafından yüz bin tirajın üzerinde kabul edilen gazetelerin temsilcileri Evrensel ve BirGün’e yapılan bu ilan hakkı infazına neden ses çıkarsınlar? ‘Tarafsız’ başlığı altındaki basın meslek örgütleri temsili açısından da bu dönemde tam bir iktidar hegemonyası hakim. Bunun üzerine bir de yönetim boyutunda SETA’cıları ekleyin.

İLAN HAKKIMIZ 23 MART’TA İPTAL EDİLECEK

BİK bugün, Evrensel ve BirGün için, Resmî İlân ve Reklâmlar İle Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmeliği’nin 27. maddesinin a fıkrasında ifade edilen, “Durma kararı kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren altı ay içinde yayınlama hakkı yeniden devam edemeyen gazetelerin.... resmi ilan ve reklam hakkı sona erer” hükmünü uygulamak için minareyi kılıfına uydurarak zaman doldurma yöntemini uyguluyor. Bu hesaba göre, durdurma kararı 23 Eylül 2019 tarihinde tarafına tebliğ edilen Evrensel’in ilan hakkı 23 Mart’ta sona eriyor.

Bugün, bağımsız bir kurul tarafından denetim yapılsa Evrensel’in ilan hakkı devam eder, iktidara yakın gazetelerden bazılarının ise düşer.

BİK ÖZERK OLMALI

Peki bu süreç nereye varacak? Bu sorunun yanıtı açısından son yerel seçimler bir fikir verebilir. İktidar İstanbul Büyükşehir Belediyesini kaybedince, Pelikancılar manşetlerle ve köşe yazılarıyla seçimin yenilenmesi için bir kampanya yürütmüş ve bunun sonucunda da seçimler yenilenmişti. Elbette gidilen yeni seçimde de kararı halk verdiği için fark daha da açıldı ve Pelikancıların bu ısrarı AKP iktidarına bir hüsran yaşattı.

Bugün SETA’cıların güvendiği nokta ise, BİK’in halkın denetiminden uzak bir iktidar arpalığına dönüştürülmüş olması. Halkın vergileriyle bütçesi oluşturulan BİK’in, o vergilerden maaşlarını alan yöneticileri, ilanlar yoluyla iktidar medyasını ihya ederken çok küçük bir ilan hakkı kotası olan iki gazetenin ilan hakkını iptal ettirmek için adli bir polis gibi çalışma noktasına kadar gelmiştir.

Bu da BİK’in kuruluş ilkelerinin inkarıdır. Bu ‘devran’ın böyle sürmemesi için, BİK’in iktidar denetiminden bağımsız özerk bir yapıya dönüşmesi şarttır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa