Kartsız gazetecilik, demokrasisiz rejim!
Fotoğraf: Evrensel
7 Haziran 1995’te, “daha çok ölüm, daha çok hapis, daha çok yoksulluk” üst başlığı ve “İşte Türkiye gerçeği” manşetiyle çıkmıştı Evrensel. Yayın hayatına başladığında ülke gerçeğine işaret ederek bir anlamda varlık nedenini açıklıyordu. Çok değerli Server Tanilli hocamız da gazetenin o ilk sayısında, “Sorun düzen sorunu” başlıklı yazısıyla yer almıştı. İşte bu sorunun yol açtığı ve milyonlarca insanı kuşatmış gerçeklerdi Evrensel’i yaratan.
25 yıl geçti.
Gerçeğe, doğruya ve çarpıtılmamış bilgiye adanmış 25 yıl...
İlk Evrensel’in manşetindeki ‘Türkiye gerçeği’ değişmedi.
Tanilli’nin belirttiği ‘düzen sorunu’ daha da ağırlaşarak sürüyor.
Evrensel’i yaratan ve yaşatan gerçek de...
Bu 25 yılda; gerçekler, çoğu zaman can pahasına savunulması gereken “tehlikeli bilgiler” haline geldi. Yalanın ve yönlendirmenin gücü, hiç olmadığı kadar büyüdü ve serpildi...
Ama bütün bunlar, emekçilerin ve ezilen halkların tarafında saf tutmuş ve ‘gerçeğin, sadece gerçeğin peşinde’ olan Evrensel’in tutumunda en küçük bir tereddüte yol açmadı.
Evrensel’i var eden neden ve ihtiyaçlar, daha da derinleşerek sürdüğü için de bugün Evrensel’e ve elbette gerçekten yana haberciliği dert edinmiş gazeteciliğe daha çok ihtiyaç var.
Her şey bir mücadele konusu sonuçta...
Gazetecilik de.
Ne kadar ihtiyaç haline gelmişsen, o kadar engellenirsin, sesin kısılmaya çalışılır.
Gerçekler keskinleştikçe bu mücadele de keskinleşir.
Mütevazı olanaklarla çıkarmaya çalıştığın sesin özgül ağırlığı (senin bile inanamayacağın kadar) artar, daha çok ‘rahatsız edici’ bulunursun.
Medyanın çok büyük oranda ‘tek sesli’ bir koronun eklentisi olması, aykırı sesleri daha da katlanılmaz kılar.
Örtüler atılır, her biri bir mücadele konusu olmuş demokratik kazanımlar gaspedilir, ‘düşman hukuku’ uygulanır.
Şeytanın bile aklına gelmeyecek gerekçelere dayandırılan ilan cezalarına bu yüzden başvurulur.
Ve nihayet, Evrensel’de gazetecilik yapanlar da dahil, yüzlerce gazetecinin basın kartları bu nedenle iptal edilir.
***
‘Siz gazeteci değilsiniz’ diye not vermeye kalkan Saray memurlarının bilmediği şeyler var oysa:
Gerçeğin mecrasında gazetecilik yapanların kimlikleri, o iptal ettiğiniz kartlarla alınmamıştı ki zaten.
Kazanılmış haktır basın kartı, gaspedilemez; ama Evrensel’cilerin gazeteci olup olmadığını iktidarın vereceği kartlar mı belirleyecek yani? Geçelim...
Bu ‘inkârcı’ tutum, iktidarın en asgari demokratik normlardan ne kadar uzak olduğunu gösterir sadece. Rejimin basın özgürlüğüne dair en sıradan standartları nasıl da gözü kara reddettiğini...
Yani?
Basın İlan Kurumunun ilan ambargosu...
Basın kartlarının iptali...
Arkadaşlarımızın gazetecilik yapmadığının değil, rejimin demokratik olmadığının ispatıdır.
Tam da rejimin demokratik olmadığını yazdıkları için gazetecidir onlar; 24 ayar gazeteci hem de!
***
Evrensel’in gazeteciliği karttan kurttan değil, daha ilk sayısında manşete taşıdığı o gerçeği yazıp yazmamasından geçiyor.
Evrensel’i gömmek isteyenlere soruyoruz:
Nereye gömeceksiniz?
Onun kökü zaten bu topraklardadır, bu ülke gerçeğinden doğmuş, orada nefes almış, orada habercilik, gazetecilik yapmış, o gerçeklikte gazete olmuştur.
Evrensel’i gömemezsiniz; halkların, emekçilerin, yoksulların dünyasının tam ortasına gömülüdür zaten.
Oraya gömülü bir tohum ve her dem yeşerecek bir gelenektir.
Bakın, 25 yıl önce 1995’te doğan bebekler, şimdi Evrensel’e muhabirlik, sokaklarda dağıtımcılık, mutfağında editörlük yapıyorlar.
Namık Tarancı’nın ölüme meydan okuyan, Metin Göktepe’nin yaşamıyla bedelini ödediği, Dersim’li Kemo’ya dağ taş gezdiren gazetecilik bayrağı şimdi Serpil’in, Orhan’ın, Erdi’nin, Fırat’ın ellerinde işte!
Akıllı olun biraz!
25 yaşında olduğuna, boyuna posuna bakmayın; insanlığın mücadele tarihiyle yaşıt, on bin yaşında bir bilge gibi deneyimlidir o gelenek.
Başedemezsiniz!
NOT’a not: Bu yazı yazılırken, memleket bir kez daha sarsıldı Elazığ merkezli depremle. Deprem de bu ülke gerçeğinin bir parçası elbette. ‘Doğal afet’ olarak değil ama. Ondan daha önemlisi, kaçınılmaz depremlerin pençesine terkedilmiş milyonların can güvenliğini bir avuç betonseverin kârına, rantına kurban etmekte hiç bir sakınca görmeyen siyasal iktidarın yaşattığı ‘afettir.’
Yıllardır toplanan ve milyarlarca lira tutan deprem vergisi paralarını, pişkin pişkin “duble yollara harcadık” diye itiraf edenlerin; “isteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul yapılacak” diye meydan okuyanların, Elazığ depreminden çıkaracakları bir ders var mıdır? Sanmıyoruz.
‘Siyasal afet’in sonuçlarını ağır şekilde yaşayan, betoncu birikim sisteminin kurbanı olan insanlarımıza geçmiş olsun diyoruz.
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16