27 Ocak 2020 00:35

Lübnan'da neler oluyor?

Lübnan'da neler oluyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Lübnan’da yaklaşık 3 aydır devam eden siyasi krizin ardından nihayet hükümet kuruldu. 20 bakanın yer aldığı yeni kabinenin başında akademisyen Hassan Diab yer alıyor. Ancak başta Beyrut olmak üzere Lübnan sokakları hâlâ huzur bulmuş değil.

Teknokrat hükümeti kurulmasına rağmen Lübnan neden hâlâ gergin, neden neredeyse her gün dozajı artan şiddet olayları yaşanıyor, sokakları terk etmeyen göstericiler yeni hükümeti niye istemiyor gibi sorulara geçmeden önce genel duruma bir göz atalım.

GÖSTERİLER NASIL BAŞLADI?

Ülkede 100 günü aşkın süredir devam eden gösteriler on yılların birikimi olan öfkenin patlaması ile başladı. Çok ciddi sorunlara yıllardır tepki vermeyen Lübnanlıları tetikleyen kıvılcım whatsapp üzerinden yapılan görüşmelere ayda 6 dolar vergi getirilmesi girişimi oldu.

Bu fikrin nasıl ortaya çıktığı da hâlâ muamma. Kimileri bu fikrin, ülkedeki ekonomik kriz nedeniyle yeni vergi arayışında olan bürokratlar tarafından ortaya sürüldüğünü söylüyor. Diğer görüşe göre ise, ekonominin bozulması nedeniyle halk, özel sektörün tekelinde bulunan ve oldukça pahalı olan iletişim hizmetini kullanmak yerine internet üzerinden haberleşmeye başladı. Bu durum telekomünikasyon şirketlerini olumsuz etkiledi. Şirket sahiplerinin önde gelen siyasi figürler olduğu Lübnan’da siyasetçilerin kendi şirketlerinin menfaati için whatsapp vergisi getirmeye çalıştığını savunanlar da var.

Bu “dahice fikir” ekonomiye/şirketlere yeni kaynak olmadığı gibi uzun süredir sokağa inmeyen Lübnanlıları birleştirmeyi başardı. Neye niyet neye kısmet!

Gösterilerin ilk haftalarında Beyrut başta olmak üzere ülke genelinde 2 milyona yakın insanın sokaklara indiği günler oldu. 5 buçuk-6 milyon nüfuslu bir ülke için 2 milyon muazzam bir kitle…

Gösterilerin sona ermemesi üzerine hükümet istifa etti. Yeni hükümetin kurulması için birkaç isim öne çıktı ancak her bir isim diğerinden daha şaibeli ve kirliydi.

Bu arada, gösteriler sadece hükümeti değil tek tek siyasi figürleri ve Lübnan üzerinden bölgede siyasi varlık gösteren ülkeleri de tedirgin etmeye başladı. Lübnan içinden ve dışından taraflar gidişatı kestirmeye çalışarak bekleyişe geçti. Yeni bir savaş senaryosundan “Lübnan’daki nüfuzumuz sona erer mi?” sorusuna kadar onlarca soru altında tartışmalar başladı.

Lübnan içinde ise, 1975’te başlayıp 1990 yılında biten iç savaştan sonra ülkenin din/mezhep esaslarına göre taksim edildiği ve geçici olması gereken anayasa milyonlarca Lübnanlının talep ettiği dönüşümün önünde aşılmaz bir duvar gibi yükseliyor. Aslında bu mezhepçi sistem Lübnan’ın Fransa sömürgesi olduğu dönemden kalma ancak kotalarla her din ve mezhebin temsil hakkının belirlenmesi, her kesimin kendi okullarını/hastanelerini açması, farklı mezheplerin kendi şerri mahkemelerini kurması gibi mezhepçi yapının sistematize edilmesi iç savaş sonrası anayasası ile sağlandı.

Lübnan bir yanda 15 yıl süren iç savaş ve hâlâ körüklenen korkular, diğer yanda on yıllardır aynı koltuklarda oturan simalarla yolsuzluk başta olmak üzere birçok sorunun kemikleştiği bir ülke.

Elektrik, su gibi temel hizmetlerde yaşanan krizlerden işsizliğe, hiçbir şey üretemeyen ve temel tüketim maddelerine kadar her kalemde ithalata bağımlı olması ile, aşırı pahalılıktan medeni kanun ile evliliğin mümkün olmadığı zihniyetlere kadar yüzlerce sorunun altında ezilen Lübnan’da insanlar nihayet “Yeter artık” dedi.

Halkın “Yeter” dediği bu mezhep esaslı sistem ülkenin ABD-Suudi Arabistan bloğuna yakın 14 Mart ve İran-direniş hattına yakın 8 Mart şeklinde teşkil olan iki ana blok tarafından yönetilmesini sağlıyor. Bu ikili siyasi yapı ülkeyi bölgedeki her gelişmenin, nüfuz savaşının, diplomatik krizin ortasına sürüklüyor.

Mesela, gösterilerin başlamasından birkaç hafta sonra ABD bloğuna yakın Lübnanlı hareketler Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi konuları gündeme getirmeye başladı. Birkaç siyasetçi ülkede zaten on yıllardır var olan ekonomik sorunları Hizbullah’a yönelik yaptırımlara bağlayan açıklamalar da yaptı.

Diğer taraftan Hizbullah gösterilerin dış destekli provokasyonlar olduğunu savunmaya başladı. Hizbullah’ın siyasi ortaklarından Emel Hareketi taraftarları birçok kez göstericilere saldırdı, çadırlarını yaktı, birkaç ciddi saldırı girişimi de Lübnan ordusu tarafından durduruldu.

“Mezhep esaslı sistemin kaldırılması mümkün mü?” tartışmaları sürerken gösteriler de, güvenlik güçlerinin müdahale yöntemleri de sertleşmeye başladı.

İstifa eden kabinenin üyeleri polis şiddetini onaylamadıklarını belirten birkaç açıklama yaptı ancak ikna edici olmadı. Diğer taraftan özel mülkler, bankalar, mağazalar da saldırıların hedefi olmaya başladı. Göstericiler “Polis şiddeti arttığı için göstericilerin de aynı şekilde karşılık verdiğini” savunuyor. Güvenlik güçleri ise, “Gösterilerin barışçıl olmaktan çıktığını ve artık vandallığa dönüştüğünü” öne sürüyor.

Beyrut’ta hâlâ göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilere karşı sopa ve hava fişeklerle yapılan meydan muharebeleri devam ediyor.

Bütün bunlara paralel olarak düşüşte olan Lübnan ekonomisi tamamen çakıldı. 1 doların 1500 Lübnan lirasına sabitlendiği ülkede artık 1 dolar 2 bin 500 Lübnan lirası. Bankalar birliği kırmızı alarm seviyesinde olduklarını duyurdu.

İstifa eden hükümetin Başbakanı olan Saad Hariri, IMF ile görüşmelere başlamıştı zaten. Lübnan bugünlerde acilen 5 milyar dolar sıcak para arayışında.

TEKNOKRAT HÜKÜMETİNE NEDEN TEPKİ VAR?

Hariri hükümetinin istifasının hemen ardından yeni bir hükümet kurulması gerekiyordu. Sonuçta ülke bunca soruna ek olarak siyasi bir istikrarsızlığı kaldıramayacak durumdaydı. Üstelik acilen dış kaynak bulunması gerekiyordu. Bunun için de ülkede bir hükümetin olması şarttı.

Velhasıl siyasetçiler bile “Lübnan’ı kurtarırsa bir teknokrat hükümeti kurtarır” görüşünde birleşmek zorunda kaldı.

Mevcut siyasetçilerin Lübnan’ın günlük hayatını felç eden kamu hizmetlerindeki aksamalardan dış destek teminini sağlayacak projelere kadar ciddi bir iş yükünün altına girmesi pek olası değildi. Bunu ancak işinin ehli bürokratlar ve akademisyenler yapabilirdi.

Herkes aynı fikirde olsa da teknokrat hükümetinin de kurulması 1 aylık bir krizin sonunda gerçekleşebildi. Bazı siyasi hareketler yeni hükümet için isim önermedi.

Sonuçta, akademisyen olan Hasan Diab liderliğinde 20 bakanlı bir kabine kuruldu. Ülkede her din-mezhebin temsilini sağlamak için bakanlık sayısı 30’un üstüne çıkarılmıştı. Bu durumun zaten tıkanmış olan yönetimi ve bürokrasiyi tamamen felç ettiği hep dile getirilirdi. Diab, hızlı ve etkili bir hükümet kurmak niyetinde olduğunu belirterek bakanlık sayısını azalttı. Yeni kabinede savunma bakanı dahil 6 tane kadın bakan bulunuyor.

Ancak kabine daha göreve başlamadan eleştiriler yükselmeye başladı. Bugünlerde göstericiler Hasan Diab isminin Hizbullah tarafından öne çıkarıldığını, kabinedeki birçok ismin Hizbullah’a yakın olduğunu öne sürüyor.

Yeni kabinenin ekonomi bakanı göreve gelir gelmez IMF ile temaslara başladı. İçişleri bakanı göstericilere yönelik polis şiddetine göz yummayacaklarını söyledi. Diğer bakanlar sorumlu oldukları alanlara ilişkin halkın tepkilerini gözeterek ve oldukça yumuşak mesajlar vermeye devam ediyorlar.

Hükümetin önünde sıra dağlar gibi dikilen ekonomik kriz başta olmak üzere birçok sorunu çözmeye yeterli olup olmadıkları da tartışmaya açıldı ki, ekonomi acil çözülmesi gereken sorunlar arasında. Bir de mezhepçi sistemin kaldırılması veya en azından devletin işleyişini kilitlemeyecek kadar törpülenmesi gibi sorumlulukları da olacak gibi görünüyor. Yeni hükümetin bütün bunları yaparken çok sert eleştirilere göğüs gerip bir de Hizbullah’ın elimine edilmesi yönünde baskılara karşı da bir duruş geliştirmesi gerekiyor.

Tabi bütün bunlardan önce halk nezdinde güven kazanması elzem…

Bu olumsuz tabloya ve ağır sorumluluklara rağmen yeni hükümeti rahatlatabilecek tek şey var; teknik olarak düşman olduğu İsrail’den Hizbullah’ı hedef tahtasına koymuş olan ABD’ye kadar hiç kimse Lübnan’ın tamamen çökmesini göze alamıyor olması.

Muhtemelen taraflar bu kriz dönemini fırsata çevirmek için hamlelerde bulunacaklardır ancak Lübnan’ın tamamen boğulması yeni bir bölgesel krizi tetikleyecektir. Hali hazırda Arap Ayaklanması’nın artçılarını kontrol altına almaya çalışan taraflar için Lübnan krizi oldukça riskli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa