Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat

Elazığ'dan yansıyan "sosyal fay hattı" ve toplumsal yıkım manzaraları!

Merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesi olan ve Elazığ ile Malatya’da can ve mal kaybına yol açan 6,8 şiddetindeki deprem, ülkenin deprem gerçeğiyle yüzleşmek konusunda ne kadar hazırlıksız olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Düşünün ki, bu ülkede devlet vatandaşından 20 yıldır ‘deprem vergisi’ adı altında vergi topluyor ama hâlâ orta şiddetli bir depremde binalar yerle bir oluyor ve enkaz altında kalan onlarca insan yaşamını yitiriyor. Yetmiyor; hesap vermesi gerekenlerin biri halkı tehdit ediyor, öbürü algı, imaj derdine düşüyor. Depremden sonra yapılan sosyal medya paylaşımları, bu ‘doğal afet’ karşısında bile toplumun nasıl bölündüğünü, ırkçılığın bu ülkede hangi boyutlara vardığını/vardırıldığını bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.

2011’de yaşanan Van depreminden sonra Yazar-Şair Tevfik Taş, ‘Deprem 7.2, Irkçılık 77.2’* adlı çalışmasıyla depremin açığa çıkardığı toplumsal yıkıma ayna tutmuştu. Elazığ’daki deprem, bize bir kez daha sadece jeolojik fay hattının değil; bu fay hattındaki kırılmanın (depremin) harekete geçirdiği ‘sosyal fay hattı’nın da alarm verdiğini gösterdi. O yüzden depremin enkazının kaldırıldığı bugünlerde harekete geçirdiği ‘sosyal fay hattı’ üzerinden iktidara ve toplumsal yıkıma dönüp bakmak önem kazanıyor.

İçişleri Bakanı Soylu:Türkiye’nin deprem konusundaki yeterliliğini tartışmaya açmak, bu saatte yapılabilecek insanlık dışı bir davranıştır. Başka deprem fotoğraflarını gösterip sosyal medyada paylaşıp panik havası oluşturanlar hakkında tahkikat başlatacağız.

İçişleri Bakanı, orta şiddetli bir depremde bile onlarca binanın yıkılmasını, yüzlercesinin büyük hasar görmesini sorgulamayı “insanlık dışı davranış”; 20 yıldır toplanan deprem vergisinin nereye harcandığını sormayı ise, “provokatörlük” ve “bozgunculuk” olarak tanımlıyor. Soylu’nun bu tehdit dolu açıklamalarından sonra sosyal medyada “Deprem vergisi nereye gitti?​” diye soranlar hakkında bile soruşturmalar başlatılıyor. Bu açıklamalar iktidarın, depremin yarattığı mağduriyeti ortadan kaldırmaktan çok kendine yöneltilecek eleştirileri ortadan kaldırmaya odaklandığını gösteriyor.

Aynı açıklamasında “Zor günümüzde birlik olmalıyız” diyordu Soylu.

Sonra ne mi oldu?

Birçok köyde insanlar kendilerine yardım ulaştırılmadığından şikayet ederken Elazığ Valisi, Soylu’nun talimatıyla HDP’li Ergani Belediyesi’nin depremzedeler için gönderdiği yardımları geri çevirdi. İşlerine gelince “Depreme siyaset karıştırmayın. Hepimiz kenetlenmeliyiz” diyenler, komşu ilçeden gelen yardımları iktidarın hedefindeki bir siyasi partinin belediyesinden geldiği için geri çevirecek kadar siyasi ayrımcılık yapmakta tereddüt göstermiyorlar.

Elazığ Valisi Kaldırım: “Kamuoyunda algı çok iyi şu anda”

Elazığ Valisi’nin açık unutulan mikrofondan duyulan sözleri, iktidarın toplumun sorunlarını çözmekten çok ‘algıyı yönetmek’ peşinde koştuğunun itirafı olarak anlam kazanıyor. İşçi-emekçiler ekonomik krizle boğuşurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, maliyeti 100 milyar lirayı geçecek ‘Kanal İstanbul’un yapımını “sükse yapmak” ile savunduğu koşullarda valinin algı yönetimi peşinde koşması hiç de şaşırtıcı olmuyor.

Bu tabloyu iktidarın borazanı medya organlarından birinin muhabirinin çadıra sığınmış insanlara zorla mutlu olduklarını söyletmeye çalışarak ısrarla “mutlusunuz değil mi?​” sorusunu sorması tamamlıyor. CNN Muhabiri Ferit Demir’in sonradan özür dilemesi iktidar borazanı medyanın pespayeliğini örtmeye yetmiyor.

Özetle; birinci kare bize tek adam iktidarının baskıcı, kendi politikalarını sorgulayan herkesi tehdit eden zorba yüzünü gösteriyor.

HDP’li belediyenin yardımlarının engellendiği ikinci kareden iktidarın ‘birlik’ten anladığının ‘tekçilik’ olduğu yansıyor. Sosyal fay hattında uzunca bir süredir kırılganlık yaratan bu politika, Kürt sorununun barışçıl temelde ve birlikte yaşama dayalı çözümünü tahrip ediyor.

Üçüncü karede yalan haberlerle desteklenen imaj yönetimiyle toplumun gerçeği görmesi engellenmeye çalışılıyor.

Ancak bunca karanlığa rağmen umut her zaman var.

İşte Kürtçe konuşarak enkaz altındakilerin kurtulmasını sağlayan sağlık görevlisi Emine ve yine elleriyle kazıyarak enkaz altındakileri kurtaran Suriyeli Mahmud ve elbette milyonların dayanışması, bu karanlık tünelin ucundaki umut ışığı oldular.

Sonuç olarak, deprem kuşağındaki Türkiye’de halkın yaşamını tehdit eden jeolojik fay hattının yıkımından da toplumun geleceğini tehdit eden sosyal fay hattının yıkımından da kurtuluş aynı noktada birleşiyor: Halkın kaynaklarını çarçur eden, halka yabancı, baskıcı ve tekçi iktidar yerine her kademede yetkilerin halk tarafından seçilenlerde toplanacağı ve halk tarafından denetlenebilen demokratik halkçı bir yönetimin kurulması!

* Tevfik Taş, Deprem 7.2 ırkçılık 77.2, Evrensel Basım Yayın, 1. Baskı 2012

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Padişah yetkisi

Padişah yetkisi

Devlet Denetleme Kuruluna verilen sınırsız kayyım yetkisiyle Cumhurbaşkanı, bir talimat vererek kamu kuruluşlarından belediyelere, sendikalardan meslek odalarına ve barolara kadar tüm kurumların yönetimlerini, yargı kararına gerek olmadan görevden alabilecek. Prof. Dr. Metin Günday “Bu bir kayyım yetkisi. Anayasa’ya aykırı” dedi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et