03 Şubat 2020 00:20

Birleşmiş Milletler, Cumartesi Anneleri ve bekçiler

Cumartesi Anneleri 773. hafta eylemi

(Arşiv) Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Birleşmiş Milletler (BM) Evrensel Periyodik İnceleme (EPİ) sürecine ilk kez katıldım. Bu üçüncüsüymüş Türkiye için. Daha önce BM’de farklı toplantılara, temel etkinliğe ek etkinliklere katılmış, hem Cenevre şehrine, hem de BM’nin kendisine dair bir görüşüm oluşmuştu oluşmasına ama bu sürecin kendisi daha öğretici ve kat etmemiz gereken yol için epey aydınlatıcı oldu. Bilenler etkinliğimize katılımın yüksek olduğunu, EPİ sırasında soru sorabilecek devletlerin yetkililerinden de gelenler olduğunu söylese de, İnsan Hakları haftasında memleketin dört bir yanında birlikte olduğumuz ve her biri 400-500 kişilik salonları dolduran insanları düşününce yerleşik görüşüm biraz daha yerine oturdu. Ana etkinlikte sorulan sorular, verilen yanıtlar da pekiştirdi o yerleşme halini.

Ankara’ya ilk kez 8 yaşında gitmiştim. Babamın okul arkadaşı Çin Büyükelçisiydi, failden taraf belli ki, bizi bir 29 Ekim’de Ankara’da ağırlamak üzere davet etmiş, Ankara Palas’da yer ayırtmıştı. Kaldığımız dairenin Zeki Müren Ankara’ya geldikçe kullandığı daire olduğunu öğrenmiş, oturma odasındaki mavi saten kaplı berjerlerinin mavisine bayılmış, ancak satenin parlaklığını Ankara’da üzerime üzerime gelen binalarıyla devlete ilişkin ilk farkındalığımın yansıması olarak görmüş olmalıyım ki, oturması en rahat koltuklar olduğunu düşündüğüm berjerlerden hiç vazgeçmedim ama yüzlerini hep mat kumaşlardan seçtim. İşte devletle ilk tanışmam bu Ankara yolculuğuyla olmuştu, faillerle... Hobbes’un Leviathan’ını okuyunca da bu organizasyonun gerçek yüzü ve insanlık dışı duruşuna karşı ancak inatçı bir insan hakları mücadelesiyle varoluşun korunabileceği zihnime yer etti.

Cenevre’ye ve BM’ye ilk gittiğimde de 8 yaşımda devletle ilk kez karşılaşmamı anımsadım. Bugün hâlâ aynı duygularla gidip geliyorum. Hem Ankara’ya hem de Cenevre’ye. Mücadelenin bir parçası yüzüne karşı hakikati dile getirmekten geçiyor. O nedenle gitmekten vazgeçmiyorum, söylemekten de...

EPİ oturumunda Türkiye adına konuşan Dışişleri Bakan Yardımcısı Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray oturmasının izin verilebilir gösteri kapsamında olmadığını ve turizmi baltaladığını söylüyor, bir gün önce biz bu oturmalara yönelik saldırıları görüntüleriyle anlatırken izlemiş olduğu belli olan diğer devlet yetkililerinin sorularına yanıt olarak. Hak savunucusu avukatların hapsedilme serüvenini dinlemiş, cezaevindeki gazetecileri etkinlikte duymuş olanlar oturumda bu soruları yüksek sesle dile getiriyor. Raporu hep birlikte göreceğiz önümüzdeki günlerde. Bu organizasyonların varlığının karşılıklı alışverişlerle ve silah üreticileriyle sürdüğünü unutmadan okumalı raporu elbette. Önceki değerlendirmede 278 olan tavsiye sayısı bu değerlendirmede 455’e çıkmış, bu tavsiyelerde de kendi raporlarını sunan insan hakları örgütlerinin emeği var, her şeye rağmen.

Arada BM’nin önündeki meydanda gösteri vardı. Yağmura ve rüzgâra inat insanlar Türkiye’deki insan hakları ihlallerine karşı eylemdeydiler. KHK’lerle işlerinden, evlerinden edilmiş insanlar. Bu eyleme katılmak ruhuma iyi geldi, devletlerin üzerime çöken ağırlığını kaldırdı biraz olsun. Aralarında zamanında faillerin tarafında olanlar var mıydı, bilmem. Bir insan hakları eylemcisi olarak devletle ilişkim mücadeleye dayalı, hak ihlaline uğrayana kimlik sormadan insan hakları ihlallerini yüksek sesle söylemek ve eleştirmek bizim kendimize tanımladığımız ödevimiz.

İşkencecileri cezasızlık zırhıyla kuşatan devlet, şimdi de yeni bir kolluk birimi donatıyor. Bekçilerden silahlı güç devşirmeye hazırlanıyor. Devletin o sindirici gücünü sokak aralarına yerleştirme hazırlığını da dördüncü değerlendirmede konuşmamak için şimdiden durdurmak gerek!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa