6 Şubat 2020

Kayyımlı demokraside Selçuk Mızraklı’nın özgürlüğü

Nasıl bir ‘demokraside’ yaşadığımızı, biliyoruz. Hapishaneler düşüncelerinden dolayı özgürlüğünden mahrum bırakılmış insanlarla dolu. Gazeteciler, yazarlar, bilim insanları, üniversite öğrencileri, siyasetçiler hapiste…

Siyasetçileri analım: Malum üç yılı aşkın süredir, Türkiye’nin altı milyon seçmeninden oy almış üçüncü büyük partisinin genel başkanları-HDP, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ- hapiste tutuluyor.

HDP’nin milletvekilleri, belediye başkanları mahpus. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak’ın adını analım mahpus belediye başkanlarını temsilen.

Kayyımlı demokrasimizde yerel yönetimlere ve onları yönetecek kişilerin durumuna dair şöyle özet bilgilerimiz var:

Darbe düzeninde -OHAL rejiminde- 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerine kadar 95 HDP belediye başkanı görevden alınmıştır. Yerlerine kayyımlar atanarak, kayyımlı demokrasiye geçilmiştir.

31 Mart yerel yönetim seçimleri sonrasında bu düzen devam ettirilmiştir. Seçilmiş altı belediye başkanı ve sekiz eş başkan, ayrıca 47 belediye Meclis üyelerinin mazbataları YSK tarafından verilmemiştir. Seçilen 32 belediye başkanı ve 70 belediye meclisi üyesi görevden alınarak kayyımlı demokrasi düzeni seçimlerden sonra da devam ettirilmiştir. Çok sayıda mahalle ve köy muhtarı da görevden alınmış, yerlerine kayyımlar tayin edilmiştir.

Sistem, hani vesayetçi demokrasimiz vardı ya, ad değiştirmiştir.

Kayyımlı demokrasiye geçilmiştir. Eski otoriter, yer yer totaliter özellikler taşıyan sistem şimdi özü değişmeden yeni bir biçim almıştır.

Biliyorsunuz, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Selçuk Mızraklı hapiste ve 10 şubatta duruşması var.

Şahsi kanaatim odur ki, nasıl Selahattin Demirtaş/Osman Kavala Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 18. maddesi ihlal edilerek, siyasal amaçlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmışsa, Selçuk Mızraklı da 18.madde ihlal edilerek hapsedilmiştir.

Yani atılı suçu işlediği için değil, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesindeki çalışmalarını yapamasın amacı/hedefi gözetilerek hapsedilmiştir.

Sadece bu kadar da değil. Meselenin temelinde Kürt sorunu var.

Kayyımlı demokrasinin Kürt’e bakış sorunu var.

Ben yargı yoluyla siyasal alana müdahale pratiğinin çok yaygın olduğu düşüncesindeyim.

Yargı araçsallaştırılıyor.

Siyasal amaç için araç!..

Gizli tanık/itirafçı -tanık uygulaması muhalif düşüncedeki insanlar açısından ciddi bir handikaptır. Bu uygulama ile muhalifler tasfiye edilmeye çalışılmaktadır.

Hukuk, kılıf/kalkan işlevi görmektedir.

Zamanında rahmetli Çetin Özek hocanın ifade özgürlüğü konusunda yaptığı ayrım çok önemli ve isabetlidir: Benimsenen düşünce/benimsenmeyen düşünce ayrımı.

Hakim güç, benimsenmeyen düşünce sahiplerini hep cezalandırmıştır memlekette. Onları izlemiştir, yargılamıştır ve cezalandırmıştır hep.

Hapislik, sürgüne göndermek, işsiz bırakmak, öldürmek, öldürtmek, her dönemde başvurulan yollardandır.

Diyarbakır halkı yargılanıyor Dr. Selçuk Mızrak şahsında.

Ve cezalandırılıyor tutuklanarak.

“Sizin iradenizi tanımıyorum” diyor, kayyımlı demokrasi.

Ancak, her şeye rağmen, yargı bu oyuna son verebilir.

Hakkı, hukuku, adaleti hakim kılabilir.

Talep, umut, beklenti, bu yönde.

Diyoruz ki, Selçuk Mızraklı’ya özgürlüğünü iade edin…

Evrensel'i Takip Et