Bir ‘gaflet’ sorusu: Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?
Fotoğraf: DHA
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, önceki gün partisinin meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada İdlib’de Türk askerlerinin ateş altında kalmasını ve Suriye ordusu ile savaş durumuna gelinmesini eleştirenleri “Her kim ‘Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?’ diyorsa ya gafildir ya da taammüden bu milletin hasmıdır” sözleriyle hedef aldı. Yani Erdoğan, 2011’den bu yana Suriye’ye müdahaleye dayalı politikasını eleştirenleri ya aymazlık içinde ya da milletin düşmanı olmakla suçluyor. Erdoğan, konuşmasının devamında 1998’de Suriye yönetimiyle imzalanan ‘Adana Mutabakatı’nın Türkiye’ye Suriye’de operasyon yapma yetkisi verdiğini ve Türk askerinin İdlib’de bu anlaşmanın gereği olarak bulunduğunuda söylüyor.
‘Gaflet’ sorusundan başlayalım.
Acaba Erdoğan, uyguladığı politikaların doğruluğundan ve halkın çıkarına olduğundan bu kadar emin olduğu için mi, yoksa bu politikanın yarattığı sorun ve tehditleri örtbas etmek için mi “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?” sorusunu soranları ‘gaflet içinde’ ve/veya ‘millete hasım’ olmakla suçluyor?
Evet, bu soruyu defalarca sorduk ve sormaya devam edeceğiz.
Çünkü; 2011’de “Suriye’yi demokratikleştireceğiz” iddiasıyla yola çıkıp ülkeyi dünyanın dört bir tarafından Suriye’ye savaşmaya giden cihatçıların bir otobanına çevirirseniz ‘Suriye’de ne işimiz var’ diye sormaya hakkımız var.
Ülkenin güvenliğini sağlama adına uyguladığınız politika ve yaptığınız müdahaleler sonucunda sınırlarımızda cihatçı çeteler ‘emirlik’ kuruyor ve radikal dinci militanlar cirit atıyorsa ‘Suriye’de ne işimiz var?’ demeye hakkımız var.
Suriye’ye müdahale politikasına dayanak oluşturmak için ülkede kurulan kampların reklamını yapıp mülteci akınını bu kadar teşvik ettikten sonra bugün “mülteci akınını engellemek için İdlib’teyiz” derseniz “Suriye’de ne işimiz var’ diye sormaya hakkımız var.
Kürt sorununun barışçıl çözüm masası kurulmuş ve Suriye Kürtleriyle görüşmelerin önü açılmışken bu politikadan vazgeçip emperyalistlerin bu sorunu kendi çıkarları için kullanmalarına hizmet etmekten başka işe yaramayan operasyonlarda ısrar ederseniz ‘Suriye’de ne işimiz var’ demeye hakkımız var.
Demek ki, “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?” diye soranlar, bu soruyu öyle durduk yere sormuyorlar.
Çünkü, Türkiye’nin bugün Suriye’de karşı karşıya kaldığı bütün sorun ve tehditlerin temelinde AKP-Erdoğan iktidarının 2011’de ‘bölgesel liderlik’ iddiası ve ‘yeni Osmanlıcı’ hayallerle öncülüğüne soyunduğu Suriye’ye müdahale politikası bulunuyor.
Gelelim Erdoğan’ın, Adana Mutabakatı ve Türk askerinin İdlib’deki varlığı konusunda söylediklerine…
Erdoğan’ın grup konuşmasında söylediklerinin neresinden tutarsanız elinizde kalıyor.
Bu konuşmada hem Suriye rejimini ‘gayrı meşru’ ilan edip tanımadığını söylüyor, hem de Türkiye’nin bu rejimle yapılan anlaşma gereği Suriye’deolduğunu savunuyor. Garabet bununla da bitmiyor; Erdoğan, savaş tehdidinde bulunup Suriye ordusuna kendi ülke toprağı olan İdlib’den çekilmesi için ay sonuna kadar süre tanıyor.
Bunları da bir tarafa bırakıp soralım: Adana Mutabakatı iddia edildiği gibi gerçekten Türkiye’ye müdahale hakkını tanıyor mu?
Adana Mutabakatı, Türkiye ve Suriye yönetimleri arasında ciddi bir gerilime yol açan PKK lideri Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasının(9 Ekim 1998) ardındanİran ve Mısır’ın arabuluculuğunda 20 Ekim 1998’de imzalanmıştı. 5 maddeden oluşan bu mutabakatta Suriye yönetimi, PKK’nin Suriye’deki faaliyetlerinin yasaklanmasını ve kendi topraklarından Türkiye’ye yönelik tehdit ve eylemlerin önüne geçileceğini taahhüt ediyordu. Anlaşmanın hiçbir maddesinde Türkiye’nin müdahale hakkına dair bir ifade yoktu. Ancak Erdoğan İktidarı buna rağmen Suriye Kürtlerinin (Suriye Demokratik Güçleri) yönetimindeki bölgelere yönelik müdahalelerini bu mutabakatın kendisine müdahale hakkını tanıdığını savunarak gerçekleştirdi.
Oysa bugün böyle bir gerekçeyle de açıklanamayacak bir durumla karşı karşıyayız. Suriye yönetimi, kendi topraklarında güvenliği sağlamak için BM’nin ve Türkiye’nin de resmen ‘terör örgütü’ olarak kabul ettiği bir örgüte karşı operasyon düzenliyor. Üstelik bu operasyonu Türkiye’nin 17 Eylül 2018’de Erdoğan ve Putin arasında imzalanan Soçi Mutabakatındaki taahhütlerini yerine getirmemesi üzerine M4 ve M5 otoyollarının güvenliğini sağlamak için yapıyor. İşte Erdoğan iktidarı bu operasyona karşı çıkmakla kalmayıp Suriye ordusuna müdahale tehdidinde bulunuyor ve üstelik bunu Adana mutabakatı ile açıklıyor!
Erdoğan iktidarının nasıl büyük bir çelişki ve açmazla karşı karşıya olduğunu gösteren bir diğer önemli nokta da şu: Rusya, Suriye ordusunun bu operasyonlarını hava bombardımanı ile destekliyor. Ama iş diş geçiremeyeceği ve hatta Erdoğan iktidarını ile ilişki ve işbirliğini ABD ile egemenlik mücadelesi için kullanan Rusya’ya gelince “Rusya ile dostluğumuzun sürmesine özel önem veriyoruz” diyor, demek zorunda kalıyor Erdoğan.
Geriye bir tek soru kalıyor: Acaba hangisi gaflet; ülkeyi ve halkı bu kadar büyük tehdit ve sorunlarla karşı karşıya bırakan bir politikayı sorgulamak mı, yoksa bu politikada ısrar etmek mi?
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49