Rusya ve ABD’nin İdlib üstünden ‘havuç’ ve ‘sopa’ rekabeti
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/117959.jpg)
Fotoğraf: DHA
İdlib’deki gelişmeler, Erdoğan yönetimin Suriye politikasının manevra alanın ne kadar daraldığını gösterirken, Türkiye-Rusya ilişkilerinin, hatta Türkiye ABD ilişkilerinin de kritik noktalarından birine dönüştüğüne de tanık oluyoruz.
İdlib’de 8 askerin hayatını kaybetmesi sonrasında da Suriye ordusunun Kuzeye, İdlib merkezine doğru ilerleyişi hızla sürüyor. İdlib’deki çatışmaların en stratejik noktalarından olan, M4 ve M5 otoyollarının kesişme notasında bulunan ve TSK’nın dört gözlem noktası oluşturarak korumaya aldığı Serakib kasabasını da ele geçiren Suriye ordusu, Türkiye’nin Serakib’i korumak için oluşturduğu gözlem noktalarının etrafından dolanarak İdlib’in merkezine doğru ilerleyişini sürdürüyor.
TSK ise İdlib içlerindeki gözlem noktaları etrafındaki askeri varlığını artırmak için İdlib’e asker, zırhlı araç, tank, top, ... sevkiyatını olağanüstü artırmış bulunuyor.
En son 300’den fazla araçtan oluşan bir askeri konvoyun İdlib içlerine sevk edildiği belirtiliyor.
Ancak bu sevkiyatın yapıldığı “gözlem noktaları” karadan Suriye ordusunun havadan da Rusya’nın kontrolünde olan bölge içinde kuşatılmış adacıklara dönüşmüş bulunuyor. Ki, sahadaki bu gelişmeler, önümüzdeki günlerde İdlib’deki asıl sorunun bu noktaları takviye ederek korumak değil, bu noktalardan “kazasız belasız çekilme” sorunu olacağını gösteriyor.
İDLİB’DEN KİM ÇEKİLİR: SURİYE Mİ TÜRKİYE Mİ?
Cumhurbaşkanı “iç politika”ya yönelik çok sert açıklamalar yapıyor. Bu sertliği; Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca, Rusya ve ABD ile yapılan “mutabakat”ları bir kenara itip, güneye doğru ”gidebildiği yere kadar gideceği”ne kadar götürüyor. Ama öte yandan da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye ordusunun Soçi’de belirlenen sınırların gerisine çekilmesi” için Şubat ayı sonuna kadar süre tanıyor.
Önceki gün Ankara’ya gelen Rusya heyeti ile yapılan görüşmeden de “ateşkes” gibi bir sonuç çıkmadı. Tersine bu görüşmeden, “görüşmelerin önümüzdeki günlerde de sürdürülmesi” kararı çıktı.
Çıkan karardan Rusya’nın Şubat sonuna kadar bu görüşmeleri sürdürerek, zamanı geldiğinde, Suriye ordusun sahadaki durumuna göre, bir uzlaşı masası kurulmasını amaçladığı anlaşılıyor. Çünkü; Suriye ordusunun ilerleme hızına bakıldığında, Şubat sonuna kadar Türkiye’nin Soçi sınırı dediği sınırlarına geri çekilmesinin sahada “teklif edilemez” hale gelmesinin daha güçlü bir olasılık olduğu, (Aslında sahadaki gerçekleri gösteren harita askeri durumun daha şimdiden bu hale geldiğinin güçlü işaretlerini veriyor) görülür. Ki, bunun pratikteki anlamı, TSK’nın gözlem noktalarını tasfiye ederek İdlib’i terk etmesi demektir.
RUSYA’DAN TÜRKİYE’YE "EL KAİDE’Yİ KORUMA" SUÇLAMASI
Rusya’nın Suriye politikası ile Türkiye’nin Suriye politikası İdlib’de karşı karşıya geldi. Tartışma sadece Suriye sorunu olarak kalmadı, Türkiye’nin yeni Osmanlıcı dış politikasının da Rusya tarafından gündeme getirilmesine kadar vardı. Çünkü Rusya sadece Türkiye’nin İdlib planına itiraz etmiyor, aynı zamanda cihadist-terörist guruplarla girdiği ilişkilere de ciddi biçimde itiraz ediyor.
Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov; Rusya heyetinin Türkiye’ye gelmesinden bir gün önce (7 Şubat) yaptığı basın açıklamasında; “Türkiye ile İdlib’deki gerilimi azaltma bölgelerinde düzeni net bir şekilde belirleyen anlaşmalarımız var. Türk meslektaşlarımız bu bölgede işbirliği yaptıkları muhaliflerle, El Nusra (yeni adıyla Fetih el Şam) ve (Heyet) Tahrir el Şamlı teröristleri birbirinden ayırma sözü verdi. Ancak ne yazık ki hala bu teröristler İdlib’deki bölgede hüküm sürüyor. Bu nedenle bu sorumluluk yerine getirilmeli” diyerek Türkiye’yi açıkça eleştirdi.
Lavrov, 4 Şubat günü yaptığı açıklamada İdlib’deki durumu yukarıdaki gibi ifade ettikten sonra, bu iddiasını bir adım daha iler götürdü. Türkiye’yi; “İçinde el-Nusra üyelerinin de bulunduğu yüzlerce militanı, İdlib’den Libya’ya, bölgedeki çatışmaları arttırmak için götürmek”le suçladı. Bunlar, Rusya’dan Türkiye’ye; en yüksek makamdan en yüksek sesle ve en açık biçimde yapılan, eleştiriyi çok aşan suçlamalardır!
RUSYA ‘SOPA’, ABD ‘HAVUÇ’LA SAHNEDE
Türkiye-Rusya ilişkilerinin geldiği aşamayı dikkatle izleyen Trump yönetimi, bu durumu kendisi için bir fırsata dönüştürmeye yönelmiş bulunmaktadır.Nitekim; Trump ve yönetimi, yeni bir göçmen dalgasından korkan AB’yi de arkasına alarak, Türkiye’nin İdlib politikasına açıkça destek verirken, Türkiye-Rusya arasındaki iplerin gerilmesini teşvik eden bir tutum alarak, Türkiye’nin isteklerine paralel biçimde, İdlib’de “ateşkes” çağrısı yapmıştır.
Önümüzdeki hafta, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey başkanlığındaki bir heyetin Ankara’ya gelerek İdlib konusunda Türkiye ile pazarlık yapması da beklenmektedir.
Tıpkı Rusya gibi ABD de İdlib’i Türkiye ile ilişkilerini yeni bir zemine oturtmak için kullanmak istemekte, bu amaçla da Rusya-Türkiye ilişkilerinin gerilmesi için Türkiye’yi teşvik etmektedir!
Türkiye’nin bugüne kadar Suriye’de ABD ve Rusya arasında salınmayı başlıca politika ilan etmiş olması, Rusya ile yürümek zorlaşınca ABD’nin koluna girmesi beklentisini artıyor ki, bu da pek afaki bir beklenti sayılmaz.
Bu yüzden ABD’nin İdlib krizini kendi lehine bir fırsata çevirmek için Türkiye’nin önüne yeni tekliflerle gelmesi sürpriz olmaz. ABD, İdlib’deki sıkışmışlığı üstünden Türkiye’yi kendi bölge stratejilerine kazanmak için ellerindeki “sopa” ve “havuç” her kozu kullanacaktır. Bu aşamada Rusya “terörizm” suçlamasının dikenli telleriyle sardığı “sopa” ile ABD ise “İdlib’in statüsü değişmesin” şekerine buladığı “havuç”la hareket ediyor.
Yarın sopalar değişebilir de!
Gelişmelerin nereye varacağını önümüzdeki günlerde daha açıkça göreceğiz.
Evrensel'i Takip Et