14 Şubat 2020 00:07

Bakan Selçuk: Yönetenler için bilim eğitimi, halk için hizmetkarlık alışkanlığı yeter

Ziya Selçuk ve çalışan öğrenciler

Fotoğraf: Bakan Selçuk (DHA), Çalışan öğrenciler (Evrensel)

Paylaş

Milli Eğitim Bakanı Selçuk: “Kabinede de dile getirdim. Herkes üniversiteye gitmek zorunda değil. ‘Okumayan çocuğu meslek lisesine göndereyim’ algısını yıkmalıyız. Dönüşümü sektörle birlikte, istihdam ihtiyacına göre gerçekleştireceğiz. Sanayici bizden nitelikli ara iş gücü istiyor. Herkes üniversiteli olmak zorunda değil. ‘Sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa’ durumu var yani.”

İmam hatipler ve meslek liseleri bu anlayışın ürünüdür. Meslek liseleri de imam hatiplerin diğer bir formudur. Halk çocuklarına ya şeyhe şıha, ya eşrafa patrona kulluk rolü biçilmektedir.

SINIFLI ZÜMRELİ TALİM TERBİYE

Tartışma Adem’in adem bahçeleri veya cennetten kovulmasına kadar geri götürebilir. Rab Tanrı’nın (Esas yöneticinin, yasa kural koyucunun, vahiyde bulunanın) ve bu vahye konu olan, efendisine kulluk edecek olanın pozisyonu, tanımlanması ile ilgilidir.

Kul her şeyi bilmemeli, öğrenmemelidir. Kul, ancak kendisine tanımlanmış sınırlar içinde hareket etmelidir, hizmette bulunmalı ve bunun karşılığında hayatta kalacak kadar bir “ulufeye” konu olmalıdır. Ona da sabır sebat göstermesini, şükretmesini bilmelidir.

BİLİM YÖNETEN İÇİNDİR, YÖNETİLEN DENEYİM VE ALIŞKANLIKLA (TEKNİK BİLGİ BECERİYLE) SINIRLI KALMALIDIR

Yönetici grupları üstün kılan ve bu üstünlüklerini sürdürmelerini sağlayan nedenlerin bilgisine sahip olmalarıdır. İşçiler, yoksullar çok daha fazla deneyim sahibidirler ancak bu nedenlerin bilgisine götürmedikçe yetenekli köle veya iyi iş gören makineler durumunda kalırlar. Geyşalar ve cariyeler, saray hizmetlerindekiler neyi nasıl yapacakları konusunda çok bilgi ve deneyim sahibidirler, hizmetliler, memurlar, erat ancak nedenler bilgisine, yani bu işleri neden yaptıkları konusunda bilgi sahibi olmamalıdır.

Bu ayrımları, alışkanlık ve bilgi arasındaki farkı en iyi anlatanlardan biri Aristoteles’tir.

ARİSTOTELES: YÖNETİCİ SINIFLAR İÇİN NEDENLERİN BİLGİSİ, HALK İÇİN ALIŞKANLIK KAZANDIRMA

“Deney sahibi kişiler bir şeyin olduğunu bilirler, ama neden olduğunu bilmezler. Buna karşılık sanat erbabı, nedeni ve niçini bilir. Yine bu aynı nedenden ötürü her türlü işte yönetici sanatkarlara salt işçilerden daha fazla değer verir ve onların daha bilgin, daha bilge olduklarını düşünürüz. Çünkü onlar, meydana gelen şeyin nedenlerini bilirler. Oysa salt işçiler, ateşin yakmasında olduğu gibi bir şeyi yapan, fakat yaptığı şeyi bilmeyen cansız varlıklara benzerler. Yalnız cansız varlıkların işlevlerinden her birini doğal bir eğilimle yerlerine getirmelerine karşılık, işçiler işlerini alışkanlıkla yaparlar. O halde yönetici sanatkarları gözümüzde daha bilge kılan pratik ustalıkları değildir, kurama sahip olmaları ve nedenleri bilmeleridir. Genel olarak bilgin kişinin ayırt edici özelliği, öğretme yeteneğidir ve sanatın, deneyden daha gerçek anlamda bilim olduğuna inanmamızın nedeni de budur. Çünkü öğretme yeteneğine sahip olanlar, sanatkarlardır, diğerleri değildir. Sonra bize bireysel şeylere ilişkin en güvenilir bilgileri sağladıkları halde duyumlarımızdan hiçbirine genel olarak, bir bilgelik gözüyle bakmayız. Çünkü onlar bize hiçbir şeyin nedenini, örneğin ateşin neden sıcak olduğunu, söylemezler. Onlar sadece onun sıcak olduğunu saptamakla yetinirler. (…) Genel olarak deney sahibi insan, basit olarak herhangi bir duyuma sahip olan insandan; sanatkar, deney sahibi insandan; mimar, işçiden; kuramsal bilimler pratik bilimlerden üstün kabul edilmektedir. O halde bilgeliğin bazı nedenler ve bazı ilkeleri konu alan bir bilim olduğu artık apaçıktır.” Aristoteles (MÖ 387-322). Metafizik Çev. Ahmet Arslan, Yazko Felsefe.

Aristoteles, deneyim ile sanat arasındaki farkı, sanatla bilim arasındaki bağı çok isabetle ortaya koymuştur. Ancak halkın veya tüm insanların bilgi sahibi olması konusunda henüz bir bilince sahip değildir; önerdiği toplum modeli sınıflı, zümreli bir toplumdur, ufku bilge kişilerin yönetici olması, onların paylaşımı adil bir şekilde yapmalarıdır; soylucu veya aristokratik bir yönetimi savunmaktadır.

Aristoteles’in o günkü sorunu yöneticilerin kavrayışı ve adil yönetimi sorunu olarak gördüğünden anlaşılır bir durumdur.

Aynı durum Farabi için de geçerlidir, “Faziletli Şehir”de soyluların ve yöneticilerin bilge olmasını istemekte ancak bunu herkes için istememektedir. İbn Rüşt de her konunun halka açık şekilde tartışılamayacağı görüşündedir. Hatta Gazali’ye yazılarında felsefe din çelişkilerine değindiği için kızmaktadır, bunlar herkesle açıkça konuşulacak şeyler değildir.

AYDINLANMA, DEMOKRASİ, SOSYALİZM, KANT, COMTE, MARX, M. KEMAL: BİLGİ HALK (HERKES) İÇİNDİR

Bilim anlayışı ile ulus-devlet, bilim anlayışı ile aydınlanma ve modernleşme arasında yakın ilişki bulunmaktadır. “Egemenlik kayıtsız şartsız halkın” ise halkın “bilgi sahibi”, herkesin nedenlerin de bilgisine sahip olması gerekmektedir.

Böyle bir eğitim anlayışında temel bilimlerle matematik, felsefe ve sanat; eğitimin bel kemiğini oluşturmaktadır.

Marksist eğitim anlayışı bu yaklaşımı modernleşmenin sınıflı toplumundan daha da ileri taşımakta, sınıfsız bir toplumu, hem pratik (deneyim) hem de teorinin (nedenlerin bilgisinin) birlikte herkese verilmesini savunmaktadır.

Hem karar hem üretim herkes tarafından birlikte sürdürülecektir, kimse kimsenin bilgi ve kararına bağımlı olmayacaktır, herkes kendi önemli kararlarını kendisi yorumlayıp kendisi kararlaştırabilecektir.

BAKAN SELÇUK’UN ANLAYIŞI SINIFLI ZÜMRELİ NEOMUHAFAZAKÂRLIK: MESLEK LİSESİ VE İMAM HATİPLER HALKI AŞAĞILAMAKTIR

“Ara” eleman, vatandaşın yanlış yapmaması için din ve gelenek aşılamak, halkın yoksul çoğunluğuna ya dini veya mesleki eğitimi reva görmek, halkı küçük görmek, halkı aşağılamaktır. Bu düşünce tarzı aydınlanma ve moderniteden bile daha geri bir kafadır.

Talim terbiye anlayışı gericiliktir, geniş halk kesimlerinin cehaletini savunmaktır.

Halkı savunmak bilgiyi bilimi savunmak, halkın her tür bilgiye erişim hakkını savunmaktır.

Bakanlığın pozisyonu daha da ağırdır. Bakanlık; sadece bilgi bilimi savunmakla değil bunu tüm yurttaşlara, tüm insanlara kazandırmakla da yükümlüdür.

Halkın ya talime (meslek liselerine) veya hem terbiye hem talime (imam hatiplere) yönlendirilmesi ne eğitim ne bilimdir; dincilerin ve burjuvazinin ortaklaştığı konulardır.

Bakan Selçuk burjuvazinin ve dincilerin bakanıdır; bilgi bilimi bilinci değil, kulluk ve köleliği savunmaktadır. Bunu da açıkça ilan etmektedir: “Herkes ağa, inekleri kim sağa”.

Bacon’a göre, anlamak ile hükmetmek; bilgi ile güç; bilmek ile yapmak arasında içli dışlı bir bağlantı ve hatta neredeyse bir özdeşlik vardır.” (Novum Organum İstanbul: Say Yay).

Bilim veya nedenlerin bilgisi, insanın irade ve özgürlüğünün şartıdır. Halkın kayıtsız şartsız egemenliğinin, demokrasinin ana şartıdır. Eşitlikçi özgürlükçü toplumların ana şartıdır.

Monarşi ve teokrasiler halkın cahil olduğu sayıtlısını ileri sürer, dahası cehaleti sürdürmeye dayalıdır. Selçuk, eğitim veya bilimin değil, cahiliyenin bakanıdır. Bunu da her fırsatta dile getirmektedir.

Selçuk bir anlayışın temsilcisidir ve görevini de iyi yapmaktadır; bilim yönetici ve burjuvazi içindir, halk kulluğa talim etmelidir.

BİLME KANALLARI HERKESE AÇIK TUTULMALIDIR, BUNDA OKUL VEYA ZÜMRE AYRIMI YAPILAMAZ

Sorunun özüne dönersek bilme olanak ve kanalları herkese, tüm halka ve halk çocuklarına açık olmak zorundadır. Bakanlığın ve kamunun görevi, bu olanakları sonuna kadar sunmaktır. Kim ne alabilirse, o kadar iyidir. Kimin nereye kadar ulaştığı ise o kişinin sorunudur. Bakanlığın sorunu ve görevi, bunun herkese açık tutulabilmesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa