15 Şubat 2020 00:35

Errrkek erkeğe!

The Gentlemen

Ekran görüntüsü The Gentlemen filmi frangamından alınmıştır.

Paylaş

“Ateşten Kalbe Akıldan Dumana” (1998) ve “Kapışma” (2000) ile sinemaya muhteşem bir giriş yapan, İngiliz sinemasının çok da iyi yaptığı ‘işi yüzüne gözüne bulaştıran suçlular’ konseptine modern bir yorum getiren Guy Ritchie, sonraları bu seviyeleri çıkamasa da adından söz ettirmeyi bildi. “Rockn Rolla” (2008) ve Sherlock Holmes serisi yola devam eden yönetmen 2017’de “Kral Arthur: Kılıç Efsanesi” ile ağır eleştiriler aldıktan sonra geçen mayıs ayında herhangi bir ‘memur yönetmen’in çekebileceği “Aladdin” ile karşımıza çıktı ve bu durumun tamamen ‘duygusal’ olduğunu umduk. Çünkü o sırada, heyecan uyandıran bir oyuncu kadrosuyla yeniden ülkesine döndüğü ve bir ‘suç’ hikayesi çektiği haberleri çalınıyordu kulaklara.

Bu hafta itibarıyla bizim sinemalarımıza da konuk olan “The Gentlemen”, bir “Ateşten Kalbe Akıldan Dumana” ya da “Kapışma” değil ama yönetmenin eski günlerinden izler taşıyan, kumpas içinde kumpasın yer aldığı, bir sürü işin yüze göze bulaştığı bir İngiliz suç filmi olarak dikkate değer.

Aileden değil ama zekadan yana zengin bir adam olan Mickey Pearson (Matthew McConaughey), ABD’de doğup büyümüş, Oxford’u burslu kazandıktan sonra okulda küçük uyuşturucu işlerine başlamış, sonra elini kana bulamaktan çekinmeyerek bir imparatorluk inşa etmiştir. Yalnızca İngiltere’nin değil, Avrupa’nın da esrar piyasası ondan sorulur neredeyse. Mickey Pearson’ın en büyük numarası bu kadar çok esrarı nerede yetiştirdiğinin bir türlü bilinememesidir. Yaşlandıkça eski sertliğini kaybettiğini düşünen Mickey, uygun bir alıcıya elindeki malları ve bağlantılarını satarak emekli olmak, eşiyle ABD’de dönmek istemektedir. Matthew adlı bir başka suç baronu işe talip olur, derken Koç ve çetesi, derken Ejderha çetesi olaya dahil olur ve işler çığırından çıkar. Biz ise bütün bunları özel dedektif olan Fletcher’ın şantaj yapmak için Mickey’in adamı Ray’a anlattığı kurmacanın parçası olarak duyarız. Çünkü işin içinde medya da vardır.

Fletcher’ı bir gazeteci tutar, o da bulduklarıyla Meckey’e şantaj yapmaya kalkar, bunun için sağ kolu Ray’in evine gider ve ekranda gördüğümüz hikayeyi anlatır. Dolayısıyla anlatılan hikayenin hep muğlak kalmasının bir nedeni var. Çünkü Fletcher’ın da bir senaryo yazdığını varsayabiliriz. Film içinde film! Öte yanda yönetmen Guy Ritchie, türün benzer filmlerinin birçoğunda (özellikle İngiliz olanlarda) görmeye alışık olduğumuz gibi, ‘spoiler’ içerek bir sahne ile açıyor filmi. Filmin esas kahramanının başına gelen kötü bir durumu izliyoruz. Haliyle ne olacağını bildiğimiz için, nasıl olduğuna odaklanıyoruz bu sefer. Ve fakat hikayenin bize ilk karede gösterildiği gibi olmadığını da daha önce defalarca izlediğimiz filmlerden biliyoruz. Ve bingo! Evet, yine haklıyız. Tam da bizim öngördüğümüz gibi, filmin başında olduğunu sandığımız şey aslında olmamış. Yani yönetmen bize şaşırtmaca vermiş. Tabii bu 90’lı yıllarda kolay düşülen bir tuzaktı ama şimdilerde biraz zor.

Öte yandan, hikaye birçok açıdan öngörülebilir olmasına rağmen Guy Ritchie’nin görselleştirme konusundaki mahareti filmi ayakta tutan şey. Bir de İngiliz usulü gevezelikler tabii ki. Guy Ritchie’nin hareketli kamerasının kesilmeyen temposu, arada video estetiğine geçip yeniden kendine gelmesi ve akışkan kurgusuyla film ilgiyi diri tutmayı başarıyor.

Fletcher ve Ray’in bol İngiliz aksanlı uzun ve eğlenceli diyalogları da filmin komedi yükünü sırtlıyor. Ki tam bu noktada Fletcher’ı canlandıran Hugh Grant’a özel bir yer açalım. Oyuncu bugüne kadar canlandırdıklarının çok uzağında bir karakter olarak çıkıyor karşımıza ve hem beden dili hem de aksanıyla hayranlık uyandırmayı başarıyor. Keza, Colin Farrell’ın da Koç karakterinde benzer bir etki yarattığının altını çizelim.

Nihayetinde, ABD’li, İngiliz, Uzakdoğulu, Yahudi... Hangi milletten, ırktan olursa olsun bir grup erkeğin sidik yarıştırdığı, ‘hangimizinki daha büyük’ oynadığı, ortalığı testosteron basan suç filmlerinden birisi “The Gentlemen”. Filmi farklı kılan, en azından ilk başlarda yaptığı şeyin farkında olması ve bununla dalga geçecek ferasete sahip olması. Her ne kadar sonlara doğru kendisini fazla ciddiye almaya başlasa da…

Ez cümle, hayatınızın filmlerinden birisi olmayacak büyük ihtimalle ama hafta sonu sinemayagitmek gibi bir fikriniz varsa cazip bir seçenek “The Gentlemen."

THE GENTLEMEN
YÖNETMEN:
Guy Ritchie
OYUNCULAR: Matthew McConaughey, Hugh Grant, Charlie Hunnam, Michelle Dockery, Colin Farrell
YAPIM: 2019 ABD
SÜRE:  113 dk.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa