21 Şubat 2020 00:29

Darbeye karşı darbe!

Fotoğraf: Kayhan Özer/AA

Paylaş

Biliyorsunuz son günlerdeki tartışma konumuz darbe. ABD’li RAND adlı “düşünce kuruluşu”nun Türkiye politikasına ilişkin yaptığı darbe “öngörüsü” bu tartışmaların çıkış noktası oldu. Orada söylenenler, burada günler öncesinde eski genelkurmay başkanlarından Başbuğ’un çıkışı ile birleşince dört başı mamur bir darbe tartışmamız oldu. A. Selvi 17 Şubat’ta Hürriyet’teki yazısında “Ama Türkiye eski Türkiye değil. 15 Temmuz’da darbeye karşı darbe yapmış bir Türkiye var” diye yazıp bu tartışmaların üzerine tüy dikmiş oldu.

Önce darbeler konusunda genel bir saptama yapmakta fayda var. Darbeler görünüşte iktidardaki hükümetleri götürmüş olsa da darbeler hükümetlere karşı değil, halka karşı yapılır. Genel olan şudur: Halk muhalefeti yükselmiştir, iktidarlar çaresizdir, çözüm darbede bulunur. Ya da biraz daha özel koşullar devreye girer, 15 Temmuz’da olduğu gibi klikler arasında halkı kimin yöneteceğine, parsayı kimin toplayacağına ilişkin bir çatışma patlak verir. Bir kliğin darbesi önlenir, sonra Selvi’nin de itiraf ettiği gibi diğer kliğin darbesi gelir.

Ama işlerin böyle gelişmesi solcular, ilericiler, demokratlar ve genel olarak halk açısından durumu değiştirmez. Çünkü topun ağzında olanlar onlardır. Eğer yola çıkan darbeye karşı koymuşlar, sokaklara dökülmüşlerse hem yola çıkan darbenin püskürtülmesinde belirleyici rol oynamış, hem de başka bir kliğin darbesini de önlemiş, önleyemedikleri koşullarda da onların yalan ve demagojilerini açığa çıkarmış, demokrasinin içten savunucuları olarak öne çıkmış olurlar. Eğer bunu yapmamışlarsa geriden gelen: Kitleler nezdinde inandırıcılık kaybı, demoralizasyon ve güçsüzlüktür. Bunun ne kadar süreceği ülkede içindeki sonraki gelişmelere bağlıdır.

Güncel darbe tartışmasına gelince: Mevcut iktidar güneş görmüş kar gibi erimektedir ve geniş halk kitlelerinin muhalefeti ile gidecektir. Bunun bir seçim yoluyla mı olacağı, yoksa açık kitle mücadeleleri ile mi olacağını gelişmeler ve onlara yön veren koşullar belirleyecektir. Halkın öfkesinin Gezi benzeri -kuşkusuz onun basit bir tekrarı olmayacaktır- bir patlamayla yeniden gündeme gelme olasılığı iktidarının kabusu durumundadır. Mahkeme kararına hazımsızlık ve meydan okuma, yeni tutuklama bundandır. Halkın her hareketi, her demokratik istem darbecilikle mahkum edilmek istenmektedir.

Muhalefette ise işler başka türlü gelişmektedir. Bugün düzen muhalefeti, genel olarak egemen sınıfları rahatlatacak bir hareketlenme içerisindedir ve kendi içinden epeyce “alternatif” çıkarmıştır. Yani egemen sınıflar açısından AKP ve Erdoğan’ın “alternatifsiz olduğu” dönemler geride kalmıştır. İktidarı daha da güçsüzleştirecek iç ve dış koşullar daha fazla olgunlaşmakta, yeni partiler kurulmakta, CHP ray değiştirmeye çalışmaktadır. Görülmektedir ki muhalefetin Erdoğan iktidarının bir an önce gitmesi yönünde bir acelesi yoktur. Onlar arasında bir süre daha kalsınlar, daha fazla yıpransınlar, kriz biraz geride kalsın hesabı etkilidir. Bu nedenle de bir “umut rüzgarı” estirememektedirler.

Bu koşullarda güncellenmiş darbe tartışmalarının şöyle bir boyutunun olduğu dikkate alınmalıdır: Gerek Başbuğ’un açtığı tartışmanın, gerekse RAND’ın “öngörüleri”nin generaller kliğini yeniden ve güçlü olarak iktidar ortaklarından birisi yapma hamlesi olduğu da göz ardı edilemez. Bugün askeri kanat dışta ve içte bolca kullanılmakta, bu da onlara egemen çevrelerde güç, etkinlik ve sempati kazandırmakta, halka karşı işledikleri ağır suçlar temizlenmeye, unutturulmaya çalışılmaktadır. Yani sorun öncelikle bir darbe sorunu olarak değil, iktidar odağının kenarına doğru itilen, eski yerini kaybeden generaller kliğine yeniden prestij ve güç kazandırma hamlesi olarak gelmektedir. Yoksa darbeler tarihi “at değiştirme” zorunluluğu gelip kapıya dayandığında zaten bu işin “emir komuta zinciri içinde” yapıldığının örnekleri ile doludur.

Halk kitleleri açısından sorun halkın acil ve temel taleplerini ileri süren, sahiplenen ve bu temelde güçlü bir muhalefet rüzgarı estirmesi gereken kesimlerin zayıflığıdır. Kuşkusuz bu konuda çaba gösterilmekte, geniş emekçi kitlelerini birleştirecek güçlü bir muhalefet hareketi örgütlenmeye çalışılmaktadır. Açık, kitlesel bir işçi hareketinin olmaması bu tür bir muhalefet hareketinin kuşkusuz en büyük dezavantajıdır. Ama özellikle krizin etkilerinin artçı dalgalar halinde işçi ve emekçi kitlelerini vurması, dipte biriken öfkenin beklenmedik bir anda kendini dışa vurma olasılığı halk hareketinin avantajı durumundadır. Halk muhalefetinin gücü ve etkinliği mevcut durumdan ne yöne doğru, yani demokrasiye mi, yoksa küçük makyaj tazelemeleri ile politik gericiliğin devamına doğru mu olacağını belirleyecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa