21 Şubat 2020

Meslek liseleri meselesi: Bakanın ve Bakanlığın insan veya yurttaş fikri veya anlayışı var mı? Varsa nedir?

“Sen ağa ben ağa, bu sığırları kim sağa” söylemi ile meslek liselerini patronlara teslim etme anlayışı aynı madalyonun iki yüzünü oluşturuyor. İmam hatip modeli ve mevcudu tarikatlara teslim etme durumu da aynı anlayışın bir örneği olup bu yazıda sadece proje meslek liseleri uygulamasına odaklanılacaktır.

2 Nisan 2019 itibariyle “Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları” 188 adetti. Bakanlık nisan 2019’da bu proje okullarının ve imzalanan protokollerin amaç ve taraflarını şu şekilde ifade etmekte idi: “Mesleki ve teknik eğitim kurumlarında eğitimi verilen meslek alanlarını sektörle birlikte dizayn etmek ve mezunların niteliğini artırarak iş hayatına hazırlamayı sağlamak, eğitim-sektör iş birliğini güçlendirmek, Ülkemiz iş gücü piyasalarının ihtiyaç duyduğu vasıflı, bilgili, becerikli, en az iyi seviyede yabancı dil bilir nitelikli elamanları yetiştirmek amacıyla Bakanlığımız ile Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ASELSAN, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul Sanayi Odası, İstanbul Ticaret Odası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ve çeşitli kurum ve kuruluşlarla iş birliği protokolleri imzalanarak yürürlüğe konulmuştur.”

Proje okulları birkaç açıdan ele alınabilir:

Belirlenen amaçların uygunluğu açısından, meslek liselerini protokoller imzalayarak özel şahıs veya şirketlere birlikte düzenleme veya onlara devretme fikri açısından;Bu sürecin etki ve sonuçları açısından yani böyle bir düzenlemenin belirlenen amaçlara uygunluğu açısından,Protokole bağlanan okulların yaşadıkları zorluklar veya eksiklikler açısından.

İkinci madde uygulama tarzı ve üçüncü madde uygulamada yaşanan teknik konulara dair olup her ikisi de zaten böyle bir fikrin kabulünü gerektirdiğinden burada özellikle bu modelin ana fikri ve ana kabulleri üzerinde durulacaktır.

Bu “özel program ve proje uygulama” mesleki teknik okul modeli fikri, her şeyden önce

“Eğitimi verilen meslek alanlarını sektörle birlikte dizayn etmek”,“Eğitim-sektör iş birliğini güçlendirmek”,“Piyasalarının ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirmek”“Mezunları iş hayatına hazırlamak” amaçlarına dayandırılmakta;

Bunun ancak oda ve borsalarla (şirket sahipleri-sermaye grupları, patronlarla) birlikte yapılabileceği daha baştan kabul edilmekte, protokolün tarafları (imzalayıcılar) olarak öncelikle sermayedarlar (İstanbul Sanayi Odası, İstanbul Ticaret Odası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği…) görülmektedir.

Piyasa şartlarında faaliyet gösteren tüm kuruluşlar sonuçta “kâr” odaklı “ticari” kuruluşlardır.

Anayasa’da temel veya orta öğretimi bir yana bırakalım yükseköğretim için bile “kâr” odaklı yapılamayacağı, “kamu yararının” temel şart olduğu vurgulanmaktadır.

Yasa veya mevzuatın ötesinde, onlara uyar veya uymaz, temel eğitimin amaç ve hedefi nedir diye sorarsak, genel çerçeve olarak; çocuk ve gençlerin bio-fizyo-psiko-sosyal gelişimlerini sağlayacakları, bilgi, akıl-zihin ve duyarlılıklarını, beceri ve yeteneklerini (tüm potansiyellerini) geliştirebilecekleri imkan ve ortamları hazırlamaktır; bu amaçlara yönelik etkinlikler eğitim, bunun gerçekleştirildiği organizasyon veya mekanlar okullardır.

ÖĞRENCİ EĞİTİMİN NESNESİ DEĞİL TAM KİŞİSİ VE ÖZNESİDİR.

MEB’in amaçları arasında “eğitim-sektör iş birliğini güçlendirmek” olamaz. Dahası eğitimi “Sektörle birlikte dizayn etmek” gibi bir role soyunamaz. “İş gücü piyasalarının ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirmek” eğitim veya okulların bir amacı olamaz, bu piyasaların eğitimi ve okulu belirlemesi, mevcut uygulamaya bakılırsa doğrudan ele geçirmesi anlamına gelmektedir. Böyle bir anlayış okulu ve çocukları araçsallaştıran köleci bir anlayıştır.

MEB’in getirdiği modelin meslek lisesi olduğunu söylemek oldukça güç gözüküyor. Her şeyden önce bir patrona, hatta endüstriyel kapitalizme bile yeterince uyarlanamamış, montaj sanayisine ve büyük küresel firmaların mümessilliği veya ürün pazarlamacısı durumunda olan bir patrona bağlı, aynı zamanda bir kısmı eşraf kültürünün, hatta tarikat veya cemaatlerin adamı olan yerlerin “okul” olduğunu söyleyebilmek üzerinde çok araştırılması veya düşünülmesi gereken bir konuyu oluşturmaktadır.

ÖLÇÜ PİYASA DEĞİL İNSAN, DOĞA VE HAYATTIR

Okulun amacı ve ölçüsü “piyasa” olamaz, para veya ticaret olamaz. Dolayısıyla eğitim politikalarını piyasa veya patronlar belirleyemez.

Ölçü insandır, ölçü doğa ve hayattır. Okulun ölçüsü tüm çocuk ve gençlerimizin kendini geliştirmeleri ve gerçekleştirmeleri için uygun ortamlar oluşturulmasıdır. Bunun birinci şartı irade, yani özgürlüktür. İradenin para ve patrona bağlandığı yerde insan ancak patrona çalışan mekanizmanın bir dişlisi, basit, vazgeçilebilir, istediği gibi kullanılır, işine gelmediğinde harcanır, uzaklaştırılır bir araç olarak görülmektedir.

ANA SORUN: BAKANLIĞIN İNSAN FİKRİ VE ANLAYIŞI VAR MI? VARSA NEDİR?

Bakan Selçuk’un veya bakanlığın insan veya yurttaş fikri var mı? Varsa nedir? Bu anlayış; çok istenen her işi görebilen çok yetenekli (yapay zekaya sahip bir robot gibi) ve aynı zamanda efendisine, patronuna, şeyhine sıkı sıkıya bağlı, sadık cariye veya köleler mi yetiştirmek?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİSAM: Açlık sınırı 22 bin 886 TL, yoksulluk sınırı 79 bin 165 TL.

Evrensel'i Takip Et