Birileri yayılmacı emellerini ‘İstiklal Savaşı’ diye yutturmaya çalışıyor!
Fotoğraf: DHA
Hatırlar mısınız, bir dönem gelenekselleşen ‘muhtarlar toplantısı’nın 27.sinde “Birileri Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı” demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan.
“Allah’ın lütfu” denilerek ‘tek adam iktidarı’nın kurulmasının dayanağı haline getirilen 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonraki bu toplantıdaki konuşmasına şöyle devam etmişti Erdoğan: “İşte şu an Ege’yi görüyorsunuz değil mi? Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi. Oralarda bizim camilerimiz, mabetlerimiz var ama şu anda hâlâ Ege’de kıta sahanlığı ne olacak, havada, denizde ne olacak bunları konuşuyoruz, hâlâ bunun mücadelesini veriyoruz. Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler…”
“Mücadelesi verilen” sadece Adalar da değildi. Erdoğan yukarıdaki konuşmasından iki hafta sonra (14 Ekim 2016’da) Konya’da katıldığı açılış töreninde yaptığı konuşmada bir yandan ‘başkanlık sistemi’ni “milletin istediği”ni söylüyor öte yandan da o dönem gündemde olan Musul’un IŞİD’den kurtarılması operasyonuna ve oradaki paylaşım mücadelesine Türkiye’nin dahil olması konusunda “Türkiye’yi istemiyorlarsa B planımız, C planımız devreye girer” diyordu.
Özcesi Türkiye, Erdoğan’ın ‘tek adam iktidarı’ (başkanlık rejimi) ile “Şaha kalkacak” ve Lozan masasında kaybedilenleri sahada yeniden kazanacaktı! Böylece ‘tek adam düzeni’, Bahçeli’nin MHP’sinin de desteğiyle 16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 genel seçimleri sonrasında tekelci burjuvazinin yeni Osmanlıcı hayaller kurup yayılmacı emeller peşinde koşan en gerici ve saldırgan kesimlerinin iktidarı olarak kurumsallaştı.
Bu hatırlatmayı yapmamızın nedeni şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz cumartesi İzmir’de katıldığı bir açılış töreninde adeta müjdeli bir haber verir gibi “Suriye ve Libya’da birkaç tane şehidimiz var” diyor ve ardından Suriye ve Libya’da “Ülke ve millet olarak yeni bir istiklal mücadelesi verdiğimizi” söylüyor. Erdoğan, bugün yaşanan sıkıntının nedenini ise, kendi yayılmacı politikaları ile değil; “Geçmişte güçlü duruş sergilenmemesi”yle açıklıyor.
Bu açıklama ister istemez Lozan için söylediği “Masaya oturanların anlaşmanın hakkını veremediği” sözlerini hatırlatıyor. Ancak daha önemlisi Erdoğan, Lozan’dan sonra İstiklal (Kurtuluş) Savaşını da yeniden tanımlıyor. Erdoğan’ın getirdiği yeni tanıma göre, İdlib’de Nusra’ya (HTŞ) kalkan yapılan ve Libya’da İslamcı Serrac hükümetini korumak için gönderilen askerler “istiklal mücadelesi” için öldüler ve ölmeye devam ediyorlar.
İstiklal Harbi/Kurtuluş Savaşı, ülke toprağının işgalcilerden kurtarılması mücadelesiydi. Erdoğan, bugün bu gerçeği ters yüz ederek Suriye savaşına ve Libya’daki çatışmalara taraf olup asker gönderme politikasını “istiklal mücadelesi” olarak tanımlıyor.
Acaba hangisi istiklal mücadelesi?
Dünyanın dört bir tarafından devşirilip Suriye savaşına gönderilen cihatçı militanların İdlib’i ellerinde tutmaları için Türk askerini kalkan yapmak mı, yoksa Suriye ordusunun yaptığı gibi kendi toprağı olan İdlib’i cihatçı çetelerden ve onların destekçilerinden kurtarmaya çalışmak mı?
Ayrıca şunları da sormak gerekiyor: Ülke sınırlarının çok ötesindeki Libya’da yaşamını yitiren Türk askerleri gerçekten “milli çıkarları” mı korumaya çalışıyor? Dahası Erdoğan’ın daha önceki açıklamalarında inkar ettiği ama son açıklamasında Türk askeri ile birlikte Libya’ya gönderildiklerini açıkça kabul ettiği SMO (ÖSO) militanları da acaba “istiklal mücadelesi” için mi oraya gönderildi?
Birinci olarak; Erdoğan’ın “istiklal mücadelesi” dediği şey, ‘tek adam iktidarı’nın da gerekçesi yapılan Türk burjuvazisinin en gerici ve saldırgan kesimlerinin yayılmacı emellerinden başka bir şey değildir. Başka ülkelerin topraklarındaki çatışmalara taraf olunarak, bu çatışmalara katılmak için asker ve cihatçı militan göndererek paylaşım mücadelesinden pay kapmaya çalışmanın adı “istiklal mücadelesi” olamaz!
İşte bu nedenle Libya’ya “Milli çıkarları korumak için” gönderildiği söylenen askerler, aslında Türk burjuvazisinin Libya ve Doğu Akdeniz’deki paylaşım mücadelesinden pay kapma mücadelesine kurban ediliyorlar. Çünkü bugüne kadar yapılan enerji anlaşmalarından, Türkiye’den geçen petrol ve doğal gaz hatlarından bir avuç enerji ve inşaat tekeli milyar dolarlar kazanırken ülkedeki işçi-emekçilerin payına düşen her geçen gün ödemekte daha fazla zorlandıkları kabarık elektrik ve doğal gaz faturalarından başka bir şey olmuyor.
Uzatmadan söylersek; Eğer Suriye ve Libya’da bir “istiklal mücadelesi”nden söz edilecekse bu Türkiye halklarının değil, halkları yeni tehditlerle yüz yüze bırakma pahasına Erdoğan iktidarı ve onunla kader birliği yapmış burjuva gericiliğin istiklal mücadelesidir. Ancak bugün bölgedeki (Ortadoğu) egemenlik/paylaşım mücadelesinin başını tutan emperyalistler arasında giderek sıkışan ‘tek adam iktidarı’nın yayılmacı emelleriyle birlikte kendi kuruluş gerekçeleri de yavaş yavaş çöküyor.
İşte bu nedenle dün “Birileri Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı” diyen Erdoğan, kendi iktidarını ayakta tutmak için yayılmacı emellerini istiklal savaşı diye yutturmaya çalışıyor!
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51
- Nasrallah’ın öldürülmesinin direniş eksenine ve bölgesel gelişmelere etkisi 30 Eylül 2024 04:58
- Erdoğan’ın BM konuşması, sivil anayasa ve ‘bilinmeyen dil’! 28 Eylül 2024 05:58