06 Mart 2020 00:55

8 Mart: Mitler ve gerçekler

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

“New York’ta 40 bin tekstil işçisi kadının 1857 8 Mart’ında greve gittiği ve üzerlerine kilitlenen fabrikada çıkan yangınla 129 işçinin yanarak öldüğüne ilişkin bir kayıt var mı, yok mu?”, “Ekmek ve Gül grevi hiç oldu mu?”, “Clara Zetkin karar önergesinde Uluslararası Kadınlar Günü mü dedi, yoksa Emekçi Kadınlar Günü mü?”, “İlk belirlenen tarih 8 Mart mıydı, başka bir tarih miydi?”

Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ortaya çıkışına ve 8 Mart’ın takvimsel tarihine dair tekrar tekrar öne sürülen ama sıklıkla da yeniden çürütülen çeşitli hikayeler var.

8 Mart’ın “enternasyonal bir kadın mücadelesi günü” olarak tüm dünyada kutlanmaya başlanmasının kökenine ilişkin çok sayıda yeni tarihsel kaynak bulundu, çeviriler ve derlemeler yapıldı. 8 Mart’ta neyin kutlandığının ve anısının yaşatıldığının çoklu yorumları süregidecek gibi görünüyor.

Farklı değerlendirmelere ve tarih yazımlarına rağmen yine de tartışılmaz olan, 8 Mart’ın ortaya çıkışına ilişkin anlatıların hepsinin ortak paydasında kadın işçilerin mücadelelerinin yer aldığıdır. İnsanca yaşayabilecekleri sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle işçi kadınlar daha yüksek ücretler, daha iyi çalışma koşulları, çalışma saatlerinin kısalması, insana yaraşır barınma ve yaşam koşulları için grevlerle, direnişlerle haksızlığa ve ayrımcılığa karşı durdular. Ve hangi kaynağa bakılırsa bakılsın, uluslararası kadın günü işçi kadınların sınıf mücadelesinin, sosyalist kadın mücadelesinin geleneğine aittir.

Uluslararası Kadınlar Günü’nün dünyanın tüm ülkelerinde tek bir ortak günde kutlanma kararının alındığı buluşma, 9-15 Haziran 1921’de komünist kadın hareketinin örgüt, taktik ve ilkelerini temellendiren Moskova İkinci Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı oldu. Clara Zetkin bu kararı şöyle anlatıyor:

“Bulgar delegasyonunun önerisi üzerine konferans Enternasyonal Kadın Sekretaryasını, Uluslararası Komünist Kadınlar Günü’nün 1922’de tüm ülkelerde bir tek ortak günde kutlanmasını sağlamak için zamanlı bir şekilde inisiyatif almakla görevlendirdi. Tarih olarak, 1917’de Petersburglu kadın proleterlerin muazzam gösterileriyle şubat devriminin ilk kıvılcımını çaktığı tarihi gün, 8 Mart belirlendi.”* Temmuz 1921’de Moskova’da kurulan Kızıl Sendikalar Enternasyonali de bu kararı benimseyerek çağrıda bulundu.

8 Mart 1922’de Bulgaristan, Çin, İngiltere, Estonya, Finlandiya, İran, Japonya, Litvanya, Polonya ve Romanya dahil olmak üzere birçok ülkede, Asya’da, Latin Amerika ve Güney Afrika’da mitingler, gösteriler ve etkinlikler düzenlendi. 8 Martların gündemleri enternasyonal dayanışma ve sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesi ekseninde her bir ülkedeki güncel siyasal ve ekonomik gelişmelerin emekçi kadınları etkileyen sorun ve talepleri doğrultusunda belirlendi.

***

8 Mart’ın kökenine ilişkin eskiden beri yürütülen ama 8 Mart’ın son yıllarda “feminist grev günü” ilan edilmesiyle daha da büyüyen bu tartışmanın bir “kronoloji” tartışması olmadığı çok açık.

Tartışma; “Öyle miydi, böyle miydi?” sorularından çok, esasen kadınların ezilmişliği ve sömürüsü bağlamında kapitalizmin özgünlüğünün ne olduğuna, üretim-yeniden üretim arasındaki içsel ilişkinin nasıl analiz edildiğine, dolayısıyla kadın mücadelesinin kapsamı ve hattının ne olduğuna ilişkin yaklaşım farklılıklarından kaynaklanıyor.

8 Mart, sınıfın bir parçası olan işçi emekçi kadınların kendi özgün sorunları ve taleplerini gündem ettiği, mahkum edildikleri korkunç çalışma ve yaşam koşullarının yarattığı sefalete karşı insanca bir yaşam için harekete geçtiği, kadınların ezilmişliğinin toplumsal-maddi temelini, yani üretim ve yeniden üretim alanlarının bütünselliği içinde yaşanan tüm sömürü ve tahakküm ilişkilerini yıkmak için yol aldığı, güç biriktirdiği bir gündür.

Ve 8 Mart elbette Polonya’da olduğu gibi kürtaj hakkımız için tekrar mücadele ettiğimiz, Arjantin’de, Peru’da, Türkiye’de şiddete karşı sokağa döküldüğümüz, İtalya’da, Güney Kore ve İrlanda’da olduğu gibi üreme sağlığı ve haklarımız için yürüdüğümüz, Doğu Hindistan’da olduğu gibi, tarım işçisi kadınlar olarak toprak ve yaşam ücreti için mücadeleyi tecavüz ve cinsel tacizin son bulması talebiyle birlikte yükselttiğimiz bir içerikte; yani kadınların ezilmesinin, emeğiyle ve bedeniyle sömürülmesinin, tümüyle eşitsiz koşullara mahkum edilmesinin tüm deneyim ve görünümlerine karşı gücümüzü birleştirdiğimiz bir gündür.

8 Mart, sorunların yalnızca suretlerine karşı değil, esasına karşı da mücadelenin günüdür.

Tüm dertleriyle, tüm farklılıklarıyla kadınların o alanda birlikte mücadelesinin zeminini yaratan “ortaklığın” esası, kadınların üzerindeki baskıyı kendi eşitsiz güç ilişkilerinin bir parçası haline getirmiş olan sömürü sistemidir.

Bu esas, yani sömürü sistemi “sınıfsaldır”, kadınların ezilmişliği bu esasın vazgeçilmez bir unsurudur, bu esasa karşı mücadele “sınıfsaldır.”

* Clara Zetkin; Moskova İkinci Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı, “Komünist Enternasyonal” dergisi, 1. yıl, sayı 5/6, Ağustos/Eylül 1921 sf. 181-198

Bu tartışmayı daha geniş bir biçimde Teori ve Eylem dergisinin Mart 2020 sayısında yapmaya çalıştım. Okumanızı umarım...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa