Moskova Zirvesinden "ateşkes" kararı çıktı: Sorunlar donduruldu, anlaşmazlık sürüyor!
Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin | Fotoğraf: DHA
Rusya Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türk ve Suriye ordularını karşı karşıya getiren İdlib’deki durum ve Suriye’nin geleceği konularını ele aldıkları Moskova zirvesinde 6 saat süren görüşmelerden sonra "ateşkes" kararı çıktı. Ancak her iki ülkenin dışişleri bakanları Lavrov ve Çavuşoğlu tarafından okunan mutabakat metninden önce iki liderin yaptıkları açıklamalar, iki ülke arasındaki anlaşmazlığın devam ettiğini gösteriyor. Dolayısıyla uzun görüşmelerden sonra uzlaşılan ateşkes kararı, sorunların geçici olarak dondurulması anlamını taşıyor. Öte yandan mutabakat metninde 5 Mart’ı 6 Mart’a bağlayan gece yarısı başlaması öngörülen "ateşkes", sahadaki güçlerin mevcut durumunun kabulüne dayanıyor. Yine mutabakat metinine göre, M4 otoyolunun kuzeyinde ve güneyinde 6 km’lik güvenli bölge oluşturulması ve bu bölgelerde 15 Mart’tan itibaren Rus ve Türk ortak devriyelerinin başlatılması kararları, anlaşmazlığın büyük oranda sürmesine rağmen inisiyatifin Rusya’nın elinde olduğunu ortaya koyuyor.
Durumu daha iyi açıklayabilmek için adım adım gidelim.
Türkiye’deki iktidar bu görüşmeden hangi sonuçların çıkmasını istiyordu?
Birinci olarak, acil bir şekilde ateşkes ilanının gerçekleşmesini istiyordu. Çünkü yaşanan çatışmalar giderek Türk askerini Suriye ordusunun ötesinde Rusya ile de karşı karşıya geldiği/geleceği bir noktaya götürüyordu. Bu durumun gerçekleşmesi, Türkiye’nin 2016’dan beri Suriye’de Rusya ile anlaşmalı olarak girdiği bölgelerdeki varlığını da önemli oranda tartışma konusu haline getirecekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin diğer talepleri ise, Suriye ordusunun 17 Eylül 2018 tarihli Soçi mutabakatında belirlenen sınırlara çekilmesiydi. Hatırlanırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda Suriye yönetimine şubat sonuna kadar süre vermişti. Oysa varılan ateşkes kararı, Suriye ordusunun İdlib operasyonu sürecinde ele geçirdiği yerlerdeki varlığının kabulüne dayanıyor. Son olarak Türk heyeti, İdlib’in "uçuşa yasak bölge" ilan edilmesini istiyordu-ki, ortaya çıkan metin bu talebin de karşılıksız kaldığını gösteriyor.
Görüşmelere katılan Rus heyetinin dosyasında ise, uzlaşma için yeni bir harita vardı. Rusya, uzlaşmanın ancak Suriye ordusunun ele geçirdiği bölgelerdeki varlığının kabulüyle mümkün olduğunu söylüyordu. Bu durumda Türkiye’nin zaten 6 tanesi Suriye ordusunun ele geçirdiği sınırlar içinde kalan gözlem noktalarının yeni duruma göre belirlenmesi isteniyordu.
Mutabakat metninin bu konuya değinmemesi, bu konudaki anlaşmazlığın sürdüğü olarak okunabilir.
Çatışmalardan kaynaklı göç ya da mülteciler sorunu da iki tarafın farklı tarif ettiği sorunlar arasındaydı. Türk tarafı sayıları milyonu bulan göçten ve Suriyelilerin yerleştirileceği güvenli bölgelerin oluşturulmasından söz etse de Rus tarafı bu açıklamaları abartılı bulduğunu belirtiyor. Moskova zirvesi öncesi Rusya tarafından yapılan açıklamalarda, çatışma bölgelerindeki insan sayısının toplamda 200 bin olduğu ve zaten bunların 85 bininin sınır bölgelerindeki kamplarda tutulduğu iddia ediliyor ve bu durumun cihatçı terör örgütlerine karşı mücadeleyi engellemeyeceği vurgulanıyordu.
Rus tarafının bir diğer talebi de Suriye’nin en önemli kentlerini birbirine bağladığı için stratejik önem taşıyan M4 ve M5 otoyollarının güvenliği konusuydu. Lazkiye ve Halep’i birbirine bağlayan M4 otoyolunun kuzeyinde ve güneyinde 6 km’lik güvenli bölge oluşturulması ve bu bölgede Rus ve Türk devriyesi kararı, Rusya’nın bu talebini önemli oranda karşılıyor. Mutabakat metninde M5 otoyolu yoktu, çünkü bu otoyolun kontrolü Suriye yönetimi ve Rusya’nın eline geçmiş durumda. Burada dikkat çekici bir diğer nokta da Suriye yönetimi ve cihatçı gruplar arasında el değiştirdikten sonra en son yine Suriye’nin denetimine giren ve M4 ile M5 otoyollarının birbirlerine bağlandığı yer olması bakımından önem taşıyan Serakıb’a 2 Mart’tan bu yana Rus askeri polisinin yerleştirilmiş olması. Rus güçlerinin Serakıb’a yerleştirilmesi, aslında Suriye ordusu ve Rusya’nın ele geçirilen bölgelerden çekilmeyeceklerini, dolayısıyla Türkiye’deki iktidarın bu konudaki taleplerinin gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını göstermesi bakımından önemlidir.
Toparlamak gerekirse, yapılan görüşmelerden sonra Putin ve Erdoğan’ın beklenenin aksine ortak basın toplantısı yapmayıp sadece dışişleri bakanları tarafından okunan mutabakat metni öncesinde kısa açıklamalar yapmaları, anlaşmazlıkların önemli oranda devam ettiğini ve ateşkes kararının sadece sorunları dondurduğunu gösteriyor. Putin’in, Soçi mutabakatının cihatçı çetelerin Suriye yönetiminin elindeki topraklara ve Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeymim Hava Üssü’ne saldırıları nedeniyle bozulduğunu, Erdoğan’ın ise; sürecin bozulmasının nedeninin Suriye yönetiminin saldırıları olduğunu söylemesi, iki taraf arasındaki derin anlaşmazlığı ortaya koyuyordu.
Ancak sorunların ortada durması, iki tarafın eşit koşullarda olduğu anlamına da gelmiyor.
Daha en başından Erdoğan’ın "dörtlü zirve" (Putin, Erdoğan, Macron ve Merkel arasında) yapılması isteğinin olumsuz karşılanması ve yine Putin ve Erdoğan’ın Türkiye’de bir araya gelmesi yönündeki girişimlerin Erdoğan ve beraberindeki heyetin Moskova’ya gitmesiyle sonuçlanması, inisiyatifin önemli oranda Rusya’nın elinde olduğunu ortaya koyuyor. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte görüşmelere katılan bakanların vücut dilleri de içinde bulunulan sıkışıklığı ve ortadaki eşitsizliği fazlasıyla yansıtıyordu.
Görüşmeden önce Putin’in “Gelişmelerin ilişkileri olumsuz etkilememesi için Suriye konusunda tüm alanların ele alınması gerektiği” vurgusu önemliydi. Çünkü bu vurgu, İdlib’de ortaya çıkacak durumun diğer bölgeler bakımından da sonuçları olacağının ilanı anlamına geliyordu-ki, görüşme sonrası yapılan açıklamalar gerek Fırat’ın doğusunun ve gerekse Suriye’de siyasi çözüm konularının bu görüşmelerde ele alındığını gösteriyor.
Burada not edilmesi gereken bir diğer önemli nokta, Putin’in “terör örgütleri ile mücadeleden vazgeçmeyeceğiz” vurgusuydu. Çünkü bu vurgu, varılan ateşkes anlaşmasının Heyet Tahrir El Şam başta olmak üzere cihatçı terör örgütlerini kapsamadığını ve Rusya’nın Suriye ordusu ile birlikte bu grupların tasfiyesi kararlılığının devam ettiğine dikkat çekiyordu.
Mutabakat metninde yer alan “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütler” vurgusu ise, Erdoğan iktidarının kaçınılmaz olarak Suriye/Esad yönetimini muhatap almak zorunda olacağı/kalacağı bir gidişatı haber veriyor.
Moskova zirvesinin hemen öncesinde ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin gerilmesi ihtimalinin S-400’leri Türkiye ve müttefikleri için (NATO) ciddi bir güvenlik sorunu haline getirdiği vurgusunu yapması ve yine ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Soçi Anlaşmasına dönülmesi çağrısı, ABD’nin Türkiye ve Rusya arasındaki çözümsüzlüğü derinleştirmek için elinden geleni yapmaya devam edeceğini göstermesi bakımından önemlidir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki iktidarın bugün İdlib’de dünden daha geri bir pozisyonda olmasına rağmen ateşkes konusunda uzlaşmaya varması, dayanakları her geçen gün zayıflayan politikalarına zaman kazandırmaya yönelik bir girişim olarak anlam kazanıyor. Bu ateşkesin Erdoğan iktidarı bakımından aynı zamanda Rusya’yı geri adım atmaya zorlamak için ABD, NATO ve AB ile görüşme ve pazarlıklarını sürdüreceğini bir süreç olarak işlemesi kuvvetle muhtemeldir. Ancak Erdoğan iktidarının kendi politikalarına zaman kazandırmaya yönelik girişimleri bu politikanın yanlışlığını ve ülkeye büyük bedeller ödettirdiği gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü cihatçı gruplar üzerinden sürdürülen yayılmacılık/müdahale politikası, Türkiye’yi bölgede (Ortadoğu) egemenlik mücadelesi sürdüren emperyalistler arasındaki çelişki ve çatışmaların içine daha fazla sürüklemekle kalmıyor; mülteci krizinden asker ölümlerine, cihatçı grupların tehdit haline gelmesinden Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe kadar ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunları büyütmekten başka bir işe yaramıyor.
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00