07 Mart 2020 00:45

İdlip hezimeti

İdlib sokakları

Fotoğraf: Muhammed Said/AA

Paylaş

İdlip’in Türkiye için geri dönüşü, telafisi olmayan bir hezimete dönüştüğü açık.

Çünkü;

- İdlip’te hayatını kaybeden asker ve sivil/askeri personel sayısını hâlâ bilmiyoruz. Yaralıların durumundan haberimiz yok.

- İdlip sınırına yığılan askeri birliklerin ve TSK’nin birlikte hareket ettiği ÖSO gruplarının ekonomiye maliyeti gündemde bile değil.

- Türkiye’nin saygınlığı, imajı, yaptırım gücü epeydir oldukça yıpranmıştı zaten. İdlip için kapısı çalınan NATO’dan ve AB ülkelerinden destek bir tarafa, yardım sinyali bile gelmedi. NATO veya AB ülkelerinden yetkililerle-liderlerle yapılan her telefon görüşmesinden sonra ana akım medya “Uçak filoları, kara taburları ile desteğe geliyorlar” havası yaratmaya çalışmaktan asla bıkmadı ancak 5 Mart’ta Moskova’da yapılan görüşme Türkiye’nin yalnızlığının resmi oldu.

- Türkiye’nin mültecileri Yunanistan sınırına itmesi dünya tarihinin en kötü ‘siyasi’ hamlelerinden biri oldu muhtemelen. Sahadan kopuk, temennilere dayalı “rejim devirmece” hesaplarının sonuçlarından biri elbette mülteciler olacaktı. Ve yine elbette buna 2011 yılının başlarından itibaren dikkat çekenler o zaman da ‘hain’ olarak yaftalanıyordu bugün de…

- Türkiye içindeki mülteciler Avrupa kapılarına gönderilmiş olabilir ancak İran, Irak, Suriye, Afganistan gibi Türkiye’nin doğu ve güney sınırlarından yeni göçmenler de yolda. Bütün coğrafyada “Türkiye kapıları açtı, açık tutacak, yine açar” ümidi yayıldı.

Türkiye’nin İdlip ısrarı bir kere daha Rusya’nın Suriye’deki ve bölgedeki pozisyonunu güçlendirip imajını parlattı. Çünkü;

- Rusya, ABD’den sonra ikinci büyük güç sayılıyor ancak Türkiye, yakın zamana kadar bölgenin en güçlü ülkesi olarak biliniyordu. Türkiye ve Rusya’nın dahil olduğu, Türkiye’nin her seferinde yüksek perdeden tehdide varan söylemlerle giriştiği ancak sonunda geri adım attığı süreç Rusya’nın hanesine kazanım olarak yansıyor.

- Türkiye’den Rusya’ya yönelik meydan okuyan açıklamalar dinledik, okuduk haftalardır. Türkiye’nin en büyük siyasi partilerinden birinin lideri “Şam’ı geri almaktan” bile bahsetti. Türkiye içinde, bir kesimin gururunu okşayabilir bu sözler ancak her geri adım atış, geri adım atmaya zorlanma sonucu dümen kırma, Türkiye’nin imajını yerle bir ediyor. “İmaj da neymiş?​” diyenler çıkabilir belki ancak imaj kararlılık, saygınlık, harekete geçme gereği duymadan sözlerle yaptırım gücüne sahip olmak demek. Defalarca yerle bir olan imajın birkaç yılda toparlanması da kolay değil. Bütün bunlar için sağlam ve ne yaptığını bilen bir diplomasi elzem ancak Türkiye’de epeydir olmayan en büyük eksiklik de bu.

- Türkiye’nin, Suriye’den Libya’ya geniş bir coğrafyada fiilen Rusya’ya bağımlılığı artıyor. Rusya da Türkiye’nin ABD, NATO ve AB ülkelerinden destek alma ihtimalinin çok zayıfladığını teyit etmiş oldu. Türkiye ve Rusya’nın taraf olduğu tek mesele Suriye değil ve Rusya, Türkiye’nin yalnızlığını önümüzdeki aylarda, başka dosyalarda kendi lehine kullanmaktan çekinmeyecektir.

- Türkiye’nin yakın zamana kadar birçok kez başvurduğu “ABD’ye karşı Rusya, Rusya’ya karşı ABD veya AB ülkeleri ile ilişkiler” yöntemi de artık büyük ölçüde etkisiz. ABD ve Rusya’nın yanı sıra bölgesel güçlerle dengeli politika yürütmek yerine bu güçleri birbirlerine karşı koz olarak kullanmanın bir sınırı olduğu açıktı.

Peki, 5 Mart’ta Moskova’da yapılan anlaşmadan ne çıktı?

- Öncelikle belirtmek gerek ki, anlaşmadaki ateşkes İdlip içindeki silahlı grupları kapsamıyor. Çünkü, İdlip’i kontrol eden grupların cihatçı yapılar oldukları Rusya’nın yanı sıra Türkiye ve diğer ülkeler tarafından da kabul ediliyor.

- Moskova görüşmesinden çıkan ateşkes TSK-Suriye ordusu ve dolaylı olarak Rus güçler arasındaki çatışmaları durdurmaya yönelik.

- Suriye ordusunun Rusya destekli İdlip operasyonuna karşı çıkan AB ülkelerinin tek derdi yeni bir mülteci akını, daha kötüsü cihatçılardan müteşekkil bir mülteci dalgası…

- Türkiye’nin uğruna binlerce askeri sınıra yığdığı M-4 ve M-5 kara yolları fiilen Suriye ordusunun kontrolünde kalmaya devam edecek. Ayrıca bu iki önemli güzergah Türkiye’nin doğrudan-dolaylı olarak desteklediği silahlı grupların saldırılarından Türkiye tarafından korunacak. Aslında M-4 ve M-5 kara yollarının Türkiye tarafından trafiğe açılması önceki yıl yapılan Soçi anlaşmasının şartlarından biriydi.

- Türkiye’nin şubat sonuna kadar süre tanıdığı, kontrolü altına aldığı bölgelerden çekilmemesi halinde “Baş üstünde baş bırakılmayacak” olan Suriye ordusu bulunduğu yerde kalacak. Zaten Suriye ordusunun Rusya destekli İdlip operasyonunun 2 yıldır aşamalı olarak devam ettiği biliniyordu. Bu çerçevede Suriye ordusu, Rusya’nın hava desteği ile M-4 ve M-5 kara yollarını kontrol altına almayı, bu güzergahların etrafındaki belli bir mesafesi kara yollarının güvenliğini sağlayabilecek kadar temizleyip durmayı hedefliyordu.

Bundan sonra ne olacak?

- Türkiye’nin Suriye içindeki askeri ve siyasi varlığını sona erdirmesi yönündeki baskılar giderek artacak.

- Türkiye’nin önünde hâlâ sadece iki seçenek var; Suriye ordusuna doğrudan savaş ilan etmek veya İdlip’ten aşamalı olarak çekilmek…

- 5 Mart’ta yapılan anlaşma öncesi hava, anlaşma şartları, Türkiye’nin yalnızlığı karşısında Rusya’nın tavize yanaşmaması İdlip meselesinin Türkiye açısından artık kapanmak üzere olduğunu gösteriyor. Camilerde Fetih suresinin okunması, İdlip’in Hatay’dan Ankara’ya Türkiye’nin güvenliğinin anahtarı olduğu söylemleri, bütün bunlara rağmen itiraz edenlere yönelik göz dağı ve korkutma girişimleri mevcut durumu değiştirmiyor.

- İdlip, Suriye toprağı ve Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını 5 Mart’ta da ilan etti.

- Suriye ordusu, Suriye’nin resmi ordusu. Türkiye’den siyasetçilerin, ana akım medyanın “rejim güçleri”, “Esed güçleri” gibi isimlerle anmaları bu durumu değiştirmiyor.

- İdlip, cihatçı gruplar tarafından kontrol ediliyor ve bu durum Türkiye’nin de sorunu.

- Türkiye’nin birlikte hareket ettiği ÖSO gruplarının yine kendilerinin çekip yaydığı görüntülerle kanıtlanmış olan profilleri, karıştıkları suçlar vs. Türkiye’nin siyasi imajına inen darbeler arasında. “Rusya, ABD yapıyorsa biz niye yapmayalım?​” şeklindeki söylemlerle girişilen ‘Vekalet savaşında yerel grupları kullanma’ hamlesi TSK’nin önüne kabarık bir fatura olarak gelebilir. En başta TSK personeli ve Türkiye’nin güvenliği açısından bu grupların yüksek risk potansiyeli taşıdığı, her an karşı cepheye geçebilecekleri, sahada yalnız kaldıklarını hissettiklerinde Türkiye tarafından temin edilen silahların Türkiye’ye dönebileceği hesap edilmiş midir, bilinmez.

- Kaç tabutun geldiğini hâlâ bilmediğimiz İdlip’te hâlâ savaşan, yüzlerce/binlerce asker var. Bilmedikleri bir coğrafyada, normalde aynı şehirde bile yaşamak istemeyecekleri silahlı gruplarla yan yana aynı cephede, Türkiye’nin hiçbir çıkarının olmadığı bir bölgede savaşıyorlar.

5 Mart Moskova görüşmesinden çıkan sadece Türkiye’nin İdlip hezimetinin resmi…

Türkiye’nin İdlip ısrarının sebebi hâlâ muamma ancak İdlip’ten aşamalı olarak çekilmek hâlâ mümkün. Muhtemelen, Moskova’daki görüşmenin önümüzdeki haftalarda şahit olacağımız sonuçlarından biri bu olacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa