Umalım
Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin | Fotoğraf: DHA
Moskova Anlaşması, her şeyden önce ateşkesin sağlanması ve anlamsız akan kanın durması açılarından olumludur. Eğer bugün gelinen bu noktada ateşkes siyasiler tarafından olumlu görülüyorsa, o zaman önce iç muhasebe yapmalı, sonra da şimdiye kadar akan kanlar dolayısıyla halktan özür dilemeliler.
Anlaşmanın olumlu olarak sürdürülebilmesi, baştan beri Amerika’nın örgütlediği yapay ordu ile iş birliği içinde rejim değişikliği oluşturma anlayışından vazgeçilmesi koşuluna bağlı gibi gözüküyor. Eğer bir ülkenin topraklarında onlarca, yüzlerce insan öldürerek rejim yöneticilerine halkın tepkisini yöneltmeyi düşünmek, görüntüdeki amacın perdelediği asıl amaç idi ise, yapılan anlaşmanın Türkiye dışında, Suriye’yi de Amerika’yı da tatmin etmiş olması gerekmektedir. Aksi halde, Amerika’nın kaşıyabileceği her yaraya merhem olma peşinde olabilecek hevesliler açık ya da örtülü bahanelerle yeniden olaya giriş yapabilir. Kısacası, yapılan anlaşma eğer hırsları tatmin etmemiş ise, kırılması her an olası olabilir, çünkü ülke üzerinde söz sahibi olduğu iddiasına ilaveten, petrol ve İsrail konularının da anlaşmada zımni olarak yer almadığı görülmektedir.
Amerika’nın Orta Doğu’da petrol ve İsrail çıkarları konusunda kaşıyabileceği başka bir yara da Libya alanıdır. Üstelik de geçen günlerde Hafter’in Suriye’de basit bir operasyona kalkması Amerika’nın kolunun nereden nereye ulaştığının kanıtıdır. Umalım, Moskova Anlaşması’nda taraflar tüm bu konuları biraz da olsa rahatlatabilecek ilgili maddeleri düşünmüş ve anlaşmaya dahil etmiştir.
Her şeye rağmen, günümüz dünyasında, hangi gerekçe ile olursa olsun, bir ülkenin topraklarına girip, ülke yönetimini şekillendirmeye kalkışma çabaları, terörist kovalama kavramlarıyla meşru göstermek anlaşılabilir değildir. Böylesi müdahaleleri emperyalist amaçlı olarak yaftalamak gerekir.
Terörist kovalamak bir siyasi hedeftir, ancak böyle bir hedef ciddi ön koşullara bağlıdır. Birincisi terörist ayırımı yapılmamalıdır; İslam terörist yetiştirmez ya da Müslüman terörist olamaz gibi savlar geçerli değildir. Koşullar oluştuğunda, her ırktan, her milletten ve her inançtan insanlar terörist olabilir. O nedenle, bizzat olaya ve eyleme bakmalı, ırksal dinsel ya da mezhepsel alanların inceleme dışında tutulması olmazsa olmaz koşuldur. Bu ayrım yapıldıktan sonra, dikkatler teröristten terör oluşturan bataklığa yöneltilmelidir. Bilindiği gibi, bataklık kurutulmadan teröristle askeri mücadeleye girişmek anlık yarar sağlayan, fakat uzun dönemde sonuçsuz kalmanın da ötesinde, yeni teröristler üreten zorlu mücadeledir.
Ajanslardan geçen haberlerde söylenen şu kadar terörist etkisiz kılındı ya da ortadan kaldırıldı ifadesi, ne kadar potansiyel terörist oluşturuldu diye okunmalıdır. Zira ortadan kaldırıldığı söylenen her bir insanın niçin terörist olduğunun düşünülmesi gerektiği gibi, bu ortamda öldürülen bir teröristin çevresine kaç yeni potansiyel terörist tohumu attığı da iyice bir düşünülmelidir.
Bir ülkede ya da bölgede yayılan terör olayı bir insan vücudunda başlayan ve yayılan kanser olayı gibidir. Eğer biyolojik bünye gibi sosyoekonomik bünye de güçlü ise, kemoterapi gibi düşünülebilecek askeri müdahale, kuşkulu olmakla beraber, etkili olabilir. Aksi durumda, kanser tümörü başka alanlara sıçrayarak ya da doku değiştirerek metastaz yoluyla yayılabilir. Bu demektir ki, terörizm meselesi en uç noktada ve belli durumlarda askeri müdahalelerle çözülebilir. İlk aşama terörün ortay çıkışının sosyoekonomik gerekçesinin anlaşılması ve bu konuda gerekli önlemlerin alınıp, tedavinin yapılmasıdır.
Dileyelim ki, Moskova Anlaşması’nın oluşturduğu koşullar Amerika’ya yeni bir bahane oluşturmadan, Türkiye’nin rejim değiştirme konusunu unutmasına, Suriye’nin sükunet içinde toparlanıp yeniden ayağa kalkmasına hizmet etsin. Anlaşmalar her zaman uygulanmak için yapılmazlar, bazı durumlarda zaman kazanmak, karşı tarafı gafil avlamak vb. gibi nedenlerle de, geçici olarak yapılabilir.
Her şeye rağmen, şurası acıdır ki, bağımsız bir ülkenin toprakları üzerinde, o ülke temsilcileri yokken, başka ülkelere söz hakkı tanıyan anlaşma, özgürlükler ve bağımsızlık konuları ile uzaktan yakından ilgili görülemez. Hiçbir ülke de, ne denli güçlü olursa olsun, başka ülke toprakları üzerinde anlaşma yapma hakkını, hele de bu işi emperyalistlerle kotarma hakkını kendinde görmemelidir, göremez! Moskova Anlaşması’nın kimler arasında ve hangi ülke konusunda yapıldığı, taraflar açısından tarihe yüz karası olarak geçecektir. Doğru olan; Türkiye ile Suriye arasında bir anlaşma olanı idi!
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56