Edirne sınırında neden en çok Afganlar var?
Fotoğraf: Sakine Yıldıran
Türkiye, Avrupa sınır kapılarını sığınmacı geçişine kapatmayacağını açıkladıktan sonra acaba kaç kişi sınırı geçti? Bu konuda rakamlar muhtelif. Türkiye tarafı 142 bin rakamını telaffuz ediyor. Yunanistan tarafı da 10 bin civarında mülteci yakaladığını iddia ediyor.
Devletler ve AB temsilcilerinin, birliklerini denetleyen generaller gibi sınırda boy göstermeleri ve bilançolar açıklaması, mülteci geçişi üzerinden yaşanan bir asimetrik savaşı çağrıştırıyor. Bu yüzden her iki rakam da gerçeklikten uzak ve abartılı.
Pazarkule Sınır Kapısı ve Meriç Nehri civarında yaptığımız gözlemler üzerinden şunu söyleyebilirim; Hükümet sözcüleri tarafından açıklanan rakamların sahada pek karşılığı yok. Zira 2015 yılında da benzer bir hadise olmuş ve sınıra giden mültecileri izleme şansı bulmuştum. Bir karşılaştırma yaparsak bugünkü yoğunluk 2015’deki kadar değil.
2015’de bir fısıltı gazetesi ile Edirne yolunu tutanlar daha çok Suriyelilerdi. Yine gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki Suriyeliler bu defa azınlıkta kaldı. Neredeyse sahada konuştuğum her 10 mülteciden sadece 1’i Suriyeliydi. Daha sonra Bakan Soylu da Suriyeliler oranını yüzde 20-25 olarak açıkladı.
Sınırda biriken (sınıra gidemese de İstanbul Kazlıçeşme gibi yerlerde biriken) mültecilerin bence en kalabalık grubu Afganistanlılardı. Onlarla birlikte Pakistan, belirli ölçüde İran, Irak ve Afrika ülkelerinden gelen bir yoğunluktan söz edebiliriz.
Dediğim gibi, Yunanistan resmi makamlarının verdiği rakamlar da abartılı. Ama sınırda “yakalandığı” açıklanan mültecilerin ülkelere göre oransal durumu, bazı sosyolojik çıkarımlar için bakılmaya değer. Yunan makamlara göre “yakalananlar” içinde en yüksek oran yüzde 64’le Afganlar. Onları yüzde 19’la Pakistanlılar takip ediyor. Suriyeliler ise yüzde 4’te kalmış. Sınır geçişinde “yakalandığı” söylenen yüzde 5’lik Türkiyeliler oranı ise kanımca gerçeklikten epey uzak.
Edirne’deki Afgan yoğunluğu ve Suriyelilerde görülen sayısal azlık bizim de dikkatimizi çekti. Peki, neden böyle oldu? Maddeler halinde inceleyelim:
1- Suriyeli mülteciler 2015’den tecrübeli oldukları için sınır kapısının açılmayacağını öngördüler. Afganistan ve diğer ülkelerden gelen göçmen ya da mültecilerin bu deneyimi yoktu.
2- Suriyeliler geride kalan 8 yılda, tek taraflı da olsa kendilerini Türkiye’deki yaşama entegre etmeye çalıştılar. Afganlardan önce dil ve meslek edinme üstünlüğü özellikle kent hayatında kökleşmeyi beraberinde getirdi. Afganlar bu imkanı pek bulamadı.
3- Dolayısıyla Türkiye’de “alt işler” diye tabir edilen vasıfsız ve en ağır işlerin bir bölümü geriden gelenlere kaldı; özelikle de Afganistanlı ve Pakistanlılara. Atık kağıt ve plastik toplayıcılığı, kot yıkama, inşaat gibi düzensiz, tarım/çobanlık gibi kırdaki işlerdi bunlar. Sahada da dinlediğimiz üzere; aylık kirası 200 liraya perişan gecekondularda oturan, elektriksiz hayata mahkum kalan insanlardı Afganlar. Köylerde çobanlıkları methedilse de karın doyuracak para elde edemediler. Çoğu zaman paralarına el kondu. Özcesi, en alttakilerin de en alttakileriydi Afganlar. Geride kaybedecek bir şeyleri olmadığı için (Hiç hayat yaşamadım diyen Afgan gençleri hatırlayalım) sınırda risk alan grupların başını çektiler.
4- Afgan göçü hem yaş hem de coğrafya bakımından kademeli geçişkenliklere sahip. Şöyle ki; Afganistan göçünün birinci ayağı İran. Diğeri Türkiye. Üçüncü ayağında ise Avrupa ya da Amerika kıtası var. Afgan aileler parçalanmış. Aşiret yapısını andıran aileler, çocuklar ve torunlar kıtalara, ülkelere bölünmüşler. Göç kolunun önünde hep ileriye gitmek var. Almanya’daki bir kardeşin yanına örneğin. Savaşın olmadığı bir ülke aradıkları. Ve elbette çocuklarını okutacakları, modern fabrika işçisi olarak saygı görecekleri bir hayat.
5- Afganistan onlar için dönülecek yer değil. Çünkü Taliban var, can güvenliği yok. Rejim baskıları, yolsuzluk/yoksulluk da cabası. Türkiye’ye sığınan birçok Afgan önce İran’da yaşadı ya da doğdu. Orada akrabaları var. Ama onlara göre İran da dönülecek ülke değil. Çünkü ücretler Türkiye’den de kötü. Rejim baskıcı ve üstelik Afgan mülteciler orada (Türkiye’deki Suriyeliler gibi) en ötekileştirilenler.
6- Peki ya Türkiye? Burası da onlar için geleceği olan bir yer değil. Çünkü 2013 yılında Birleşmiş Milletler Türkiye’deki Afganlar konusunda tutum değiştirdi. “Afganistan Suriye gibi Türkiye’ye komşu ülke değil” dediler. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Konseyi (BMMYK) bu gerekçeyle Türkiye’deki Afganları uluslararası mülteci alım kotasından çıkardı. Hatta bu yüzden Afgan mülteciler ağızlarını dikerek eylemler yaptılar! Kısacası batıya gitmek için filtre eleme sistemine bile giremiyor artık Afganlar. Bu nedenle Erdoğan’ın sığınmacılara sınır geçişini işaret etmesi, Afganlar için “son fırsat” olarak algılandı.
***
BMMYK verilerine göre bugün dünya genelinde 2,5 milyon kadar Afgan mülteci var. Türkiye’deki kayıtlı sayı 170 bin dolayında. Kayıtsız ve hareket halinde olanları, geri gönderilenleri düşününce tam sayı vermek mümkün değil. İran’ın da bir dönemdir kendi topraklarındaki Afgan mültecileri Türkiye’ye doğru yönlendirdiğini not düşmek lazım. İran’dan sınıra 1 milyon civarında mültecinin geleceği sıklıkla telaffuz ediliyor.
Sahadaki mülteciler, “İran yol açtı, Türkiye kapıyı açtı, Yunanistan da açsın; bizim hedefimiz Almanya” diyor. AB ve Yunanistan ise “Afganlar mülteci değil göçmen, uzun süredir Türkiye’de yaşıyorlar” diyerek uluslararası bir hak olan iltica hakkının önüne geçiyor.
Oysa Afganistan’ın yakın tarihi savaşların, emperyalist tahakküm, yağma ve yıkımların tarihi. Önce Rus tanklarıyla, sonrasında Rambo filmleri ve ABD işgaliyle, içerde Taliban zulmü ve işbirlikçi rejim baskısıyla bir ülkenin çölleşmesinin tarihi.
Bugün “mülteci hakları” denince adeta kaçacak delik arayan ama Afganistan’da hâlâ yabancı askeri güç bulunduran ülkeler ise şu şekilde (Haziran 2019 itibariyle): ABD, İngiltere, Almanya, Yunanistan, Türkiye, Bulgaristan, Belçika, Hollanda, İtalya, Danimarka, Avusturya, Ermenistan, Avustralya, Azerbaycan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Çekya, Estonya, Finlandiya, Gürcistan, Macaristan, İzlanda, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Moğolistan, Karadağ, Yeni Zelanda, Kuzey Makedonya, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, Ukrayna.
- Deprem illerinde işçiler ve patronlar 21 Mart 2023 04:52
- Beyaz Toros’lar ve onu üreten işçiler 07 Mart 2023 04:52
- Kapitalist yağma düzeniyle hesaplaşmadan bu enkaz kalkmaz 28 Şubat 2023 04:18
- Domuz damı 21 Şubat 2023 04:39
- ‘Asrın felaketi’ ve acil ihtiyaç listesi 14 Şubat 2023 04:33
- Dipten gelen dalga 31 Ocak 2023 04:40
- Bir mitingden ötesi 17 Ocak 2023 05:06
- İBB’ye kuşatma, siyasete vesayet: Ne yapmalı, ne yapmamalı? 03 Ocak 2023 04:45
- Siyaset ve sendikalar 27 Aralık 2022 04:24
- Denizlerden Erdallara yürüdüğümüz bir yol var bizim 13 Aralık 2022 04:34
- Vizyon ve emekçi ittifakı 06 Aralık 2022 04:31
- Gençlik ve umudu kesilen ülke 29 Kasım 2022 04:28