09 Mart 2020 01:00

Mülteci politikası ‘Yeni Osmanlıcı’ dış politikaya göre biçimlendiriliyor

Edirne sınırında bir mülteci çadırı

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Avrupalıların mülteciler konusunda, kendi mülteci yasalarını ve konuyla ilgili çeşitli uluslararası anlaşmalara attıkları imzaları yok sayar şekilde davrandıkları tartışmasızdır.

Yine Yunanistan’ın da mültecileri Ege ve Edirne sınırında asker ve polislerin baskı ve şiddet yöntemlerine başvurarak engellemesi, “geri itme” yöntemlerini de kullanması insanlıkla bağdaşamazdır.

Öte yandan Yunanistan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, bu ülkelerin mülteci politikalarına tepki gösteren, mültecilere destek veren mitingler, gösteriler düzenlenmektedir.

Ama bu tepkilerin ve öne sürülen taleplerin bu ülkelerin hükümetleri tarafından umursandığı da söylenemez.

Nitekim, AB’nin mülteciler ile ilgili refleksi, Türkiye ile yeniden pazarlığa oturarak, “Biraz daha para verelim mülteciler sizde kalsın” ya da Yunanistan’a, “Sana biraz para verelim. Sen de mültecileri Ege adalarında tecritte tut!” demeyi aşmamaktadır.  

TÜRKİYE’NİN MÜLTECİ POLİTİKASI PEK Mİ İNSANCIL? 

Avrupalıların tavrı böyle de Türkiye’nin mülteciler karşısındaki tutumu, “sütten çıkmış ak kaşık” mı?

Erdoğan hükümetleri, Suriye iç savaşına müdahale ederek, mülteciliği Esad Hükümetini devirmek için bir baskı aracı alarak kullanmaya başlamasından sonra “açık kapı” politikasına döndü. Türkiye, zulüm gören İslam halkların sığınağı ilan edildi. “Onlar muhacir, biz ensarız” denilerek, İslamcı bir anlayışla, "kendi ülkesinde ekonomik, siyasi, etnik, ...nedenlerle sorun yaşayan herkese kapılarımız açık” denilerek, mültecilik adeta teşvik edildi. Bu politikanın sonucu olarak da sadece Suriye iç savaşından canını kurtarmak için kaçanlar değil, Afganistan, Pakistan, İran ve Afrika’daki pek çok Müslüman nüfuslu ülkeden insanlar Türkiye’ye geldi.

Bu politika, Türkiye’yi İslam’ın kurtarıcı ülkesi Erdoğan’ın da İslam’ın kurtarıcı lideri olarak gösteren bir propaganda eşliğinde devreye sokuldu.

Tabi böylece “açık kapı” politikası da İslam-Hıristiyan (ve Yahudi) çatışmasının, “medeniyetler savaşı” konsepti içine çekildi. Batılı insan hakçılığının “iki yüzlü”, insana karşı sevgisizlik, rasyonalist, paragözlülük olduğu buna karşılık İslamın insan sevgisini ne kadar derin, çıkarsız bir sevgi olduğu ayet ve hadislerle beslenerek propaganda edildi!

TÜRKİYE MAZLUMLARIN SIĞINAĞI MI; YOKSA...?

Peki, gerçek böyle mi?

Bunu biz söylemeyelim, sözü son bir hafta içinde yaşanan mülteci trajedisinin üstünden oynanan oyundan ortaya çıkan “sorulara” bırakalım!

1-) Eğer Türkiye mazlum mülteciler için, dendiği gibi bir sığınak olsaydı; 5 ila 10 yıldır yaşadıkları Türkiye’yi bırakıp Avrupa’ya gitmek için bu kışta kıyamette, kendilerini Ege ve Meriç’in soğuk sularına atarak karşıya geçmeye kalkarlar mıydı?

2-) Ekonomik, siyasi, mezhepsel, ... nedenlerle ata topraklarını terk ederek, kendilerine yeni ve az çok güvenli bir hayat kurmak isteyen anadan atadan Müslüman mülteciler, neden Kur’an'ın anayasa olduğu, insan haklarının İslam’ın derin insan sevgisine dayandığı öne sürülen şeriatla yönetilen İran, Suudi Arabistan’a,... değil de “batı medeniyeti denilen küfür medeniyeti” ülkelerine, Almanya’ya İsveç’e Kanada’ya, İngiltere‘ye,... gitmek istemektedirler?

3-) Mültecilerden söz edildiğinde, mangalda kül bırakmayan AKP hükümetleri, milyonlarca mülteciyi “mülteci” saymayan, mevcut ve soğuk savaş döneminde komünizmle mücadelenin gereği olarak sadece “doğu bloku”ndan gelenleri mülteci sayan yasada, mültecilere daha iyi bir yaşam sağlamak adına neden bir değişiklik yapmamıştır?

4-) Mültecileri AB ile ekonomik ve siyasi sorunlar bir koz olarak kullanmak ne kadar ahlaki ve insanidir?

Bu soruların yanıtları kendi içindedir ama burada şunu da söylemek gerekir ki, Türkiye’nin mülteci politikası masum, mültecilere yardım amaçlı bir politika olmaktan öte kendi yeni Osmanlıcı amaçlarına uygun olarak oluşturulan, mültecilerin acılarını ve taleplerini istismar eden bir politikadır.

MÜLTECİ SORUNUNU MÜLTECİLER YARATMADI, ONLAR ÇÖZMEYECEK 

Demek ki mülteci sorunu ne gökten gelmiştir ne de mülteciler tarafından yaratılmıştır.

Bu konuda bugün gelinen aşamada şunları saptayabiliriz:

* Türkiye için mülteciler sorunu, yeni Osmanlıcı politikanın bir ürünü hem de istismar ettiği bir sorundur.

* Türkiye son girişimiyle, hem mültecileri Avrupa ile pazarlığında bir koz olarak kullandığını açıkça gösterirken, aynı zamanda da mültecilerin bunu fark etmesiyle de mülteci sorunu Avrupa’ya karşı bir “koz” olmaktan çıkmıştır. 

* Mülteciler Türkiye’ye sonsuza kadar kalmak için değil, Avrupa’ya Amerika’ya gitmek için geliyorlar. Ancak kalmak zorunda kalanlar Türkiye’de yeni bir yaşam kurmaya çalışmaktadır. Ki, Suriyelilerin önemli bir çoğunluğu Türkiye’de “kalmak zorunda” olanlardandır. 

* Elbette ki mülteci sorununun arkasında dünyanın patronu emperyalistler vardır. Ama bugün Türkiye’deki mülteci sorununun arkasında AKP iktidarının politikaları belirleyici önemdedir.

* Mültecilerin tarım ve sanayide, inşaatlarda,... ucuz işgücü olarak kullanılarak, yerli işçilerin rakibi duruma getirilmesi mültecilerin yarattığı bir sorun olmadığı gibi onların çözeceği bir sorun da değildir. Bunun sorumlusu mülteciliği bir statü olarak tanımayan hükümet ve mültecilerin çaresizliğini istismar eden sermaye ve büyük toprak sahipleridir.

* Sendikalar, emek örgütleri, emekten, demokrasiden yana partiler, insan hakçısı çevreler, ...eğer soruna köklü bir çözüm getirmek istiyorlarsa, “mülteciler geri gönderilsin”, ”Avrupa’ya gönderilsin” gibi ırkçılıktan esinlenme “çözümler” yerine, yerli işçilerle mülteci işçilerin aynı koşullarda çalışmasını sağlayan, mültecilerin vatandaşlığa geçişlerini düzenleyen bir yasanın çıkartılması için mücadele etmek durumundadırlar.

Bu amaçların gerçekleşmesinde en önemli ilke her ulustan işçilerin birliği ve dayanışmasıdır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa