11 Mart 2020 20:30

Mülteciler, Türkiye-AB ilişkilerinin ağırlığını kaldıramaz

Erdoğan'ın Brüksel ziyaretinden

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bol açıklamalı, hamaset düzeyi yüksek dış ziyaretlerine alışanlar, son Brüksel ziyaretine giderken ve görüşmelerden sonra basın açıklaması yapmamasını “AB ile ilişkiler koptu”ya kadar götürdü. Ancak yanıldıkları ortaya çıktı.

Tersine AB ile görüşmelerin çok yönlü olarak süreceği; bu çerçevede 26 Mart’ta Merkel ve Macron’un üçlü, eğer mümkün olursa Johson’un da katılımıyla dörtlü bir zirve için Türkiye’ye gelecekleri açıklandı.

Son dört-beş yıldır Türkiye, yeni Osmanlıcı dış politikasının kendisini Suriye’de ittiği bataklıkta çırpınırken, ABD ve Rusya’nın uzattığı ipe sarılarak kurtulmayla sınırlı politikasında ayakları suya ermeye başlamış olmalı ki, AB ile ilişkileri “iyileştirme”yi gündeme aldı. En azından bu doğrultuda adımlar atmaya yöneldiği görülüyor.

Brüksel dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, AB ile çözüme kavuşturulması gereken sorunları şöyle sıralıyor:

18 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB mutabakatının gözden geçirilerek güncellenmesi,Gümrük Birliğinin güncellenmesi,Schengen (TC vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz seyahat etmesi) konusunun halledilmesi,Müzakerelerin canlandırılması ve yeni fasılların açılması,Mülteciler için vaat edilen 3+3 toplam 6 milyar avro fonun hızla aktarılması ve ilave fon temini!

AB-TÜRKİYE İLİŞKİSİ: BİR ADIM İLERİ İKİ ADIM GERİ!

Erdoğan ve hükümetinin politika tarzı dikkate alındığında; eskisine göre alçak bir ses tonuyla, ”Ey Yunanistan, Ey Avrupa” diyerek, son yıllarda her vesileyle Avrupa’ya yönelik bir tehdit olan “mülteci kozu”nu oynaması, herkesin aklına “Her halde Avrupa ile de pazarlık yapılacak” fikrini getirmişti!

Nitekim AB ile yaptığı görüşmelerden sonra; “Suriye’deki mülteci krizi AB için irade ve liderlik testidir” diyen Erdoğan, “Mülteci krizine kalıcı bir çözüm bulunması herkesin menfaatinedir. Netice olarak AB ile yeni bir süreç başlatabiliriz” sözleriyle mülteci krizi ile Türkiye-AB ilişkileri arasında açıkça bağ kurdu. Yukarıda altı madde olarak ifade ettiği, “çözülmesi gereken” sorunlara da bakıldığında, tek somut ve sonuç alınabilecek konunun göçmenlerle ilgili olduğunu görüyoruz.

Çünkü AB ile konuşulan (konuşulmak istenen) Erdoğan’ın sıraladığı ilk beş konu, Türkiye ile AB arasında onlarca yıldan beri tartışılan ama bugüne kadar “bir adım ileri atılırken iki adım geriye düşülen” konulardır. Hatta, Türkiye’deki “demokratikleşme”nin seyri dikkate alındığında, bu konularda “ileriye doğru bir adım atmadan, her tartışmadan sonra iki adım geriye” düşülecektir!

PARAYI VERİN MÜLTECİ SORUNUNU BİTİRELİM!

Özelikle “Schengen konusunun halledilmesi, müzakerelerin canlandırılması ve yeni fasılların açılması” konusu, Türkiye’nin “demokratikleşme normları” yani ünlü “Kopenhag Kriterleri” ile ilgilidir. Bu yüzden de ‘tek adam yönetimi’nin inşasında atılan her adım Türkiye’yi bu normların daha da gerisine sürükleyeceği için, Türkiye’nin bu normları karşılaması -en azından tek adam yönetimi inşası devam ettiği sürece- olanaksızdır.

Tabi burada, Avrupa’da İslamofobinin yükselişi, Türkiye’nin Müslüman Kardeşçi (İhvancı) bir çizgiye yönelerek AB ile yapılan pazarlıkları “takiyye” olarak kullanması, AB emperyalizminin demokratik normları kendi gericiliklerinin maskesi yapmasına karşı Türkiye’nin ilerici demokrat güçleri ve halk yığınları içinde büyüyen tepkilerden hiç söz etmiyoruz.

Erdoğan bu konuları, biraz da iç kamuoyunda, kendi yönetiminden hala demokratik girişimler bekleyen liberal çevrelere umut pompalamak için gündeme getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında geriye, sonuç alınabilecek tek somut konu olarak; “Mülteciler için vaat edilen 3+3 toplam 6 milyar avro fonun hızla aktarılması ve ilave fon temini” ile ilgili söylenenler kalmaktadır.

AB’NİN KOZU, TÜRKİYE’NİN SICAK PARA İHTİYACI

Gerek Erdoğan gerekse Çavuşoğlu her vesilesiyle, “Konunun parayla pulla bir ilgisi yok, biz insanlık için mültecileri barındırdık. 40 milyar dolar harcadık, bir 40 milyar daha da harcarız” deseler de, gerçek bu değildir. Özellikle son haftalarda yaptıkları her konuşmada, bir sürü hamasi laf arasında- asıl söyledikleri özetle; “Mülteciler için vaat ettiğiniz 6 miyar avronun kalan 3 milyarını da verin, sorunu kapatalım”dır.

Ancak sınırların açılmasıyla Erdoğan’ın Avrupa’ya yönelik “mülteci kozu”nun beklendiği kadar etkili olmadığı görülmüştür. Çünkü;

1) Yunanistan ve arkasındaki AB’nin Türkiye’nin sınırlarını açarak yaptığı hamleyi kendi sınırlarında aldıkları önlemlerle etkisiz hale getirmiştir.

2) Mülteciler bu yolla AB’ye gidebileceklerine inanmamışlardır.

AB karşısında Erdoğan’ın, iki hafta öncesine kadar en önemli kozu “mülteciler”di. Ancak Mülteciler, AB-Türkiye ilişkilerinin ağırlığını kaldıramazdı. Bu, görüldü.

Erdoğan ve yönetimi ise bu kozu, hala büyük bir güç olduğunu varsayarak, pazarlık masasında tutuyor. Ama AB’nin Türkiye’nin “sıcak paraya sıkışmışlığını” kullanacağı, “Verelim parayı bu sıkıntıdan kurtulalım” demek yerine, bunu pazarlık masasında bir “koza” dönüştüreceğini, sorunu mümkün olduğu kadar ucuza ve zamana yayarak kullanacağını söylemek gerekir. AB’nin bu konuda elindeki kozu kullanmayacağını düşünmek, AB’yi hafife almak olur.

26 Mart’ta Türkiye’de yapılacak zirve sonrasında, hem AB-Türkiye ilişkilerinin nasıl bir hatta gireceğini hem de “mülteci kozu”nun ne ölçüde etkili olduğunu daha yakından göreceğiz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa