12 Mart 2020 21:40

Koronanın ekonomi politiği

Fotoğraf: AA

Paylaş

Koronavirüs ölümcül bir korku yayarak ülkeden ülkeye sıçrıyor. Sonunda Dünya Sağlık Örgütü de pandemi -bulaşıcı hastalık- ilan etti. Bu virüsün niteliği üzerine -ABD’de laboratuvarda üretilip oradan Çin’e salındığı gibi- pek çok komplo teorisi ortalıkta dolaşıyor. ABD ile Çin arasında son dönemde ortaya çıkan ekonomik gelişmeleri ve bunun politik etkilerini belli bir açıdan yorumlayıp buradan komplo üretecek epeyce bir malzemenin olduğu da kesin. Ancak Çin yetkilileri virüsle ilgili doğru bilgiler açıkladılar ve bu teorileri yalanladılar. Onlara inanmamak için şimdilik haklı bir gerekçe bulunmuyor.

Ama bir sorunun ortaya çıkması ile, o sorunun yol verdiği gelişmeleri değerlendirmek, ondan çıkar sağlamak, bunlar üzerine hesaplar yapmak bütünüyle farklı gerçekler. Yani dünya kapitalist emperyalist sisteminde var olan uzlaşmaz çelişkiler. Komplo teorilerine hayat veren de aslında işin bu kısmı. Çin ekonomisi dev adımlarla ilerleyen bir ekonomi ve Çin ihracatı ve ekonomisi bu gelişme nedeniyle ciddi bir darbe yemiş durumda. Bu zararın şimdilik 60 milyar dolar civarında olduğu ve Çin ekonomisinin büyüme hızının düştüğü belirtiliyor. Diğer bazı ülkelerin de ihracatı zarar görmüş durumda ama bunların rakamları Çin’le karşılaştırılınca devede kulak. Bu ABD’nin üzüleceği bir gelişme mi?

Çin ekonomisinin bu yavaşlaması önce petrol fiyatlarını vurdu. Bu düşüşten etkilenen ilk iki ülke Rusya ve İran. Ardından Venezuela gibi ülkeler geliyor. Bu ülkelere ambargo uygulayan ve onların ekonomisini vurmak isteyen ülke hangisi? Elbette ABD! Ama Suudi Arabistan da büyük zarara uğruyor denilebilir. Ama o ABD’nin sadık müttefiki değil mi? ABD’nin çıkarları için şu sıralar zararı göze alması, gelecek kazanç ve çıkarlar için katlanabilir bir durum olmaz mı? Ama virüsün gelişmesinin devam etmesi ve bir bütün olarak uluslararası ekonomiyi sarsmaya başlaması tüm hesapları bozuyor.

Sonunda virüs Çin’le sınırlı kalmadı ve İran, İtalya, Avrupa’nın pek çok ülkesi hastalıktan etkilenir duruma geldi. Bu durum onların ekonomisini de olumsuz etkiliyor ve zaten durgunluk içinde olan dünya ekonomisini daha geri bir duruma doğru sürüklüyor. Yani artık gelinen yerde zararlar farklı düzeyde olsa da tüm ülkeleri etkiliyor ve tüm dünyaya yayılıyor. Eğer virüsün ortaya çıkmasından ve yaygınlaşmasından en fazla yararı ABD ekonomisi görecekse de, bunun üzerine hesaplar yapılmışsa da -yani ortaya çıkan durumdan azami yararlanma- şimdi bu durum farklılaşmış durumda ve bu zararlardan kurtuluş yok. Fatura ağır olacak.

Buraya kadar anlatılanlar devletlerin çıkarları ve çelişkileri, dünya ekonomisinin durumu ile ilgili. Ama bu sorunun bir de dünya halklarını derinden etkileme potansiyeli olan başka bir temel yönü var. Bu yön kolayca tahmin edilebileceği gibi sağlık sistemine ilişkindir. Sağlığın özelleştirilmesi ve piyasanın insafına terkedilmesi, özelleştirmelerin doludizgin uygulanması, hemen hemen tüm ülkelerde egemen oldu. Bu sistem böyle bir salgınla baş edebilir mi, halkın sağlığını koruyabilir mi?

Koruyamaz ve böyle olduğu içindir ki panik yaygın ve derin. Azrail’in tırpanı insanları kitleler halinde biçmeye başladı. Bu sistemde ilk zarara uğrayanlar yine onlar. Virüs sağlık sistemindeki vahşi kapitalizmi ve sömürüyü acımasız bir biçimde ortaya çıkardı. Egemen sınıfların paniğinin virüsün yaygınlaşma korkusundan mı, yoksa bu yaygınlaşmanın sonucu kurdukları sistemin açığa çıkıp dökülmesinden mi kaynaklandığı tartışma konusudur. Çin henüz o noktada olmadığı için virüsle baş etme konusunda daha ileri bir noktada. İtalya tam panikte ve Alman başbakanı halkın yüzde yetmişinin virüsten etkileneceğini ilan etti! Virüsün bir özelliğinin altmış yaş üzerindekilerde daha etkili olması ve hızlı yaygınlaşması. Avrupa’nın pek çok ülkesinde bu kesim çok fazla ve bu da riski artırıyor. Mevcut sağlık politikalarının ürünü olan sağlık sistemi ise gelişmeler karşısında çaresiz. Bunun doğrudan sorumlusu da hükümetler ve devletler, yani egemen sınıflar ve onların temsilcileri.

Yani sağlık hizmetlerinin piyasanın kâr güdüsüne teslim edilmesinin tahrip edici sonuçları acı bir biçimde dünya halklarının önüne gelmiş durumda. Bu durumun politik sonuçlarının olmayacağını, halk hareketlerini köklü taleplerle kışkırtmayacağını kim ileri sürebilir ki? Burjuva devletlerin, yani kapitalist sistemin yöneticilerinin şimdilik “en etkili yöntemleri” halkın bir araya geldiği etkinlikleri yasaklamak! Ne de olsa bu toplantılarda aykırı sesler çıkabilir ve bu sesler hızla yaygınlaşarak tüm toplumu etkisi altına alabilir. Nereden bakılırsa bakılsın acizliğin ve sorumsuzluğun dışa vurumu.

Ama temel bir gerçek ortadadır ve o gerçek de şudur; kapitalist sistem sadece vahşi sömürüsü, krizleri ve savaşları ile değil, havasıyla, suyuyla, iklimiyle, sağlığı ile tüm toplumu insanlık dışı koşullara sürüklüyor ve tahrip ediyor. Bu koşullar dünya halklarının devletlerle olan ilişkilerini zayıflatan, egemen sınıflara duyduğu güvensizliği derinleştiren, yeni bir toplum, düzen kurma isteklerini alevlendiren etkilere yol açacaktır. Bu etkilerden kaçış yoktur ve kapitalizmden kurtulmadan bu tür felaketlerin yıkıcı etkisinden de kurtulmak da olanaklı olmayacaktır.

Virüs bulaşıcı ve öldürücüdür, doğru! Ama mücadele etme ve sorumlulardan, bir bütün olarak sistemden hesap sorma ve onu yıkmak için ayağa kalkmanın, bu eğilimin yaygınlaşmasının, kapitalist düzen için daha öldürücü olmadığını iddia edebilecek aklı başında tek kişi var mı? Paniğe kapılmakta haksızlar mı? Savaşları, işgalleri, yıkımları insanlara video oyunu seyrettirir gibi seyrettirenlerin insanların ölmesinden dolayı paniğe kapıldıklarına inanmamız için ortada ne gibi bir gerekçe var?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa