Korona ile tepeden ovaya politika
Fotoğraf: DHA
Üç gün önce Suriye’de, İdlib civarında, M4-M5 kara yollarının oluşturduğu kavşakta bir ileri iki geri sayarken, Moskova buluşmasında sayaç kasıtlı mı açıldı, Putin gene ne kopardı tasasındayken, aniden her şey bir kenara atıldı. İdlib uğruna Şehitler Tepesi boş kalmayacaktı aslında ama, asker doğan her Türk, koronavirüs yüzünden geçici olarak ve mecburen kişisel karantinasına doğru terhis edildi.
İster Şehitler Tepesi’ni boş bırakmamak için uygun adım marş haline geçilsin ister deprem karşısında ölüm korkusuna düşülsün, ister yaşam içgüdüsü koronavirüse karşı kılıç kalkan kuşansın fark etmiyor. Bu düzenin makineleri yağ gibi adrenalin yaktığı için konunun ne olduğu önemli değil. Zaten memleket düzeni kendisini kuralların, kanunların zincirlerinden kurtardığı zamandan beri sürprizler kaide haline geldiğinden yaşamak adrenalin düzeyine bağımlı oldu. Devlet de adrenalin rezervlerini, hiçbir fırsatı kaçırmadan iyi yönetiyor sağ olsun! Tek sorun bünyeler her seferinde daha yüksek uyaranlara cevap verecek tarzda biçimlenmeye başladığından giderek daha fazla dozun gerekmesi.
Şimdi sabahtan akşama kadar salgın yayını yapan medya yüksek uyaranı sağlama konusunda görevini layıkıyla yerine getiriyor. Deprem için yurttaşlarına ‘Korkmayın bütün önlemlerimizi aldık’ yerine ‘Önleminizi alıp yatın, biz bu işler için devleti küçülttüğümüzden bizden bir şey beklemeyin, en son hazine arazilerini de satmakla meşgul olduğumuz için halk yararına kentsel dönüşüm yapamıyoruz’ diyen devlet erkanı için korona ile sınavımız elleri yıkamakla, kolonya kullanmakla sürüyor.
Korkuyla mendile, sabuna, maskeye, kolonya almaya koşarken hastanelerin nasıl örgütlendiğini, karantina alanlarının hazır olup olmadığını sormaya fırsat bulamayan halkın birikmiş tepkisi de boşalıyor böylece. Tepkiden boşalan alana yüklenen yeni ruh hali ekonomiyi de rayına sokuyor. Nüfusun ortalama adrenalin seviyesi de yerinde.
Virüsün Türkiye’ye girmiş bulunduğunu, ilan edilen saatten yarım saat sonra açıklayan Sağlık Bakanı’nın gönlünün, adrenalinin sadece vakanın göründüğü ilde yükselmesine razı olmadığı, 81 vilayetin hepsinin alarm durumuna geçmesini istemesi şaşırtmamalı. Mümkünse Misakımilli ve tampon bilge içinde herkes korkmalı gidişattan. Konunun önemine uygun önlemleri almaktansa açıklamayı bir ritüel haline getirerek gece yarısı huzura çıkan bir bakan kendisini sabırsızlıkla bekleyen milyonların tansiyonunu yükselterek gizleyebilir bir yokluğu. Hastalığa karşı kurumsal önlemler mesela, yok. Moskova masasında gürültüsü kadar bir kazanım, o da yok. Ama korona sayesinde hepsinin üstü örtülebilir ve sınıfsız, imtiyazsız bir Yenikapı kitlesi oluşturulabilir?!
Putin’in, heyeti iki dakika bekletmesinin incittiği milli hislerin rövanşını el yükseltip bekletme süresini yarım saate çıkararak alan bir bakan böyle de ince fikirlidir muhtemelen. Siz şu ince mesajı alın yeter: Moskova’da bekletilen bakanlar da bekletmeyi bilir; bekleyenin kim olduğu konu dışı. Her şey milli birlik ve beraberlik için.
Halkın geçen sonbahar sokaklara çıkarak demokrasi istediği, paralarımızı neden bizimle ilgili olmayan savaşlara harcıyorsunuz diye sorduğu İran’ın Sağlık Bakanı yardımcısı virüsün demokratik olduğunu, yoksul ve zengin ayrımı yapmadığını söylemiş. İspanya’da bir bakan da enfekte olmuş. Sabah gazetesi de İtalya’da demokrat parti üyesi birinin virüse yakalandığını yazıyor. Bu kişi sadece parti üyesi yani bakan, milletvekili değil. Demet Akalın da Tom Hanks ile karısının hastalığa yakalandığına üzülmüş. Herkesin asla başına bir şey gelmeyeceğini düşündüğü, kendine göre korunaklı bir alanı var ve bu alanı riske atmamak için yapılanların hiçbir anlamı yok bir bakıma. Partili olmak da o partinin başını makamında ziyaret ettikten sonra nedametli mesajlar vermek de kurtarmıyor.
Fakat öyle mi sahiden. Hastalık her sınıftan insana bulaşabilir, bu doğru ama risk oranı her kesim için aynı değildir. Birileri kaçar, diğerleri yakalanır. Enfekte vakaların sayısı arttığında ‘Özel doktorlarıyla ücra yerlere kaçan’ çok zenginler ile salgının yayılmadığı yerde konuşlanan daha az zenginleri bir yana ayırdığımızda virüsün pek demokratik olmadığını salgının en çok en alttakileri vuracağını, gemisini kurtaranların hep aynı kaptanlar olacağını söylemek kehanet olmaz.
En çok aklı çelinmesi ve virüsün ne kadar da demokratik olduğuna inanması gerekenler de en altta bulunanlar zaten. Üç gün önce bin atlı akınlarla Şehitler Tepesi’ne sürülüyor olmakla şu gün yaşamak için teşvik edilmek arasındaki ironik fark, şimdi bütün talebi hayatta kalma isteğine indirgenmiş emekçilerin endişesiyle kapatılabiliyorsa koronavirüs gayet sınıfsal bir araç haline şimdiden gelmiştir. Su içse yarayan iktidar, virüsü kendisine ehlileştirmiş sayılır. Fakat tepe siyasetinden ovaya doğru zorunlu inişte virüs de boş değildir bu alakaya!
Bu sırada herkes bir şeyler öneriyor. Eksik kalmasın. Toplanmalar, toplantılar filan ertelenmişken kişisel karantinalarda okuma önerisi olsun: 17. yüzyıldaki Veba salgını İtalyasını anlatan şaheser Alessandro Manzoni’nin Nişanlılar romanı ile Jorge Amado’nun Brezilya’da en çok yoksul emekçileri etkileyen çiçek salgınına karşı ölümü göze alan kadınların dayanışmasına yer verdiği Tereza Batista. Kıymetli romanlardır.
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00