17 Mart 2020

Virüslerin pasaportu yok

Fotoğraf: Pixabay

Virüslerin vatanı yok; pasaportu, nüfus cüzdanı da. Tanklar üzerinden geçince de ölmüyorlar, kurşun yağdırınca da. Yani, silahlanmaya ayrılan kaynaklar işe yaramıyor.

Nicedir dünyada ve ülkede sokak başı güvenlik kamerası, adım başı güvenlik tedbirleri, hastaneden cezaevine avuç içi tarama, metrolarda retina göz taraması: Hasılı günümüzün 'büyük birader'lerinin trilyonluk güvenlikçi yatırımları COVID-19 için teknoloji çöplüğü, işe yaramıyor. Güvenliğin ilk şartı sağlıklı kalabilmektir. O teknolojiyle ne de çok 'solunum cihazı ve yoğun bakım yatağı' mümkündü oysa.

Virüsler, bakteriler bir insanın suratına öksürmez, yere tükürmez, balgamını ortalığa saçmaz. Onlar da diğer canlılar gibi çoğalmak, yaşamak, benzerleri ile yan yana olmak ister. İnsanı düşman bellediği için durup dururken öldürmez. İnsan soyunun bencilliğidir ölümcül virüslerin dünyada hızla çoğalmasını sağlayan, bizi hasta eden. Bir hekim olarak son salgında bile yüzüme, masama ağzını kapatmadan öksüren o kadar çok 'eğitimli insan' vardı ki!

Virüslerin 'dini' yoktur. Boşuna değil farklı ülkelerde salgına yol açan odakların sinagog, kilise, cami veya umre ziyaretinde boy vermesi. Dünyanın en iyi kliniklerinde dahi hastane kökenli enfeksiyon yayılımının yüzde 10 olduğu biliniyorken, cümle hastanelerde yüksek kapasiteli mescitleri onlar açmadı. Akademik özgürlüğü virüsler, bakteriler yok etmedi. Oysa akademik özgürlük olsa en azından bir tane de olsa 'hastane mescitleri ve hastane enfeksiyonu' bağlamında bilimsel makale okumuş olurduk bu ülkede.

Virüsleri 'faili meçhul cinayetlerde' yok edemiyor muktedirler. Bilip uygulayageldikleri 'işkence, kötü muamele' de işe yaramıyor. Ne sülükleri, hacamatları işe yarıyor ne de "şarlatanlıklara" yol veren alternatif tıbbi uygulamaları. Çare, bilimde...

Ne aşı üreten kurumları ne de kamusal ilaç fabrikalarını virüsler, bakteriler kapattı bu ülkede. Çöküş dönemi Osmanlı'sı, kuruluş dönemi Türkiye'si döneminde aşı üretebilen az sayıda Avrupa ülkesi arkasındaydı. Şimdi tek bir aşı üretim tesisi yok. Kamusal alanda ne SSK ne de askeri ilaç fabrikalarını virüsler kapattı. Son beş yılın kışkırtılan aşı karşıtlığının da müsebbibi onlar değil. Sağlığı hak olmaktan çıkartıp ödev kılan da mikroplar değil. Peki bizi hasta eden ne? Virüsler mi, bakteriler mi? Hiçbirisi. Bu salgındaki ölümler cinayet olsaydı koronavirüs için manşetler "kiralık katil" olurdu elbet. Ya gerçek fail? Asıl mesele bunu görebilmekte: Kapitalizm öldürüyor, misal Küba yaşatıyor...

Geleceği bugünden daha yaşanılır kılabilmek adına, olağandışı durumlarda 'şeffaflık' ve hesap verebilirlik son derece değerlidir. Bu yaşadığımız koronavirüs pandemisi için de geçerli. Şeffaf bir süreçten bahsedemeyiz. Yoksa tanı almış olguların hangi illerde yoğunlaştığını bilirdik. Şeffaflık bir kurgu olarak ötelenmiş adeta: Ülkenin en donanımlı üniversiteleri dahi koronavirüs tarama testi yapamıyor, kitler Sağlık Bakanlığı'nın tekelinde. Hal böyle olunca 'hesap verebilirlik' yok edilmiş oluyor.

COVID-19 salgını olduğu gerekçesi ile ülkemize uçuş yasağı konan kimi ülkelerden daha kalabalık şehirlerimiz var. Ve bizde odak şehirleri bilmek yasak. O şehirlerden bu şehirlere uçmak ise serbest. Alın size "süreci iyi yönetim" ve "şeffaflık".

Sağlıcakla kalın.

Evrensel'i Takip Et