Bizde bahaneler tükenmez. Yöneticiler ve teknik direktörler kötü futbolu bu kez, koronavirüs salgınının oluşturduğu risk nedeniyle maçların seyircisiz oynatılmasına bağladılar.  Seyircisiz maçlarda oyuncular yeterince konsantre ve motive olamıyor, dolayısıyla performanslarını tam anlamıyla sahaya yansıtamıyorlarmış!.. Eh, bu söylemler bir parça doğruluk barındırıyor olabilir. Lakin gerçekte sorun, çok daha derin ve kapsamlı. Bilgiden, sorgulamadan, öz eleştiriden uzak kalınca, oyunun kalitesizliğinin, niteliksizliğinin sebeplerini saptama/anlama imkanı ortadan kalkıyor ve sebeplerin yerini türlü bahaneler dolduruyor…

Fatih Terim gibi en büyük kozu futbolcular üzerinde coşku ve motivasyon yaratmak olan bir teknik direktörün seyircisiz oyuna isyan etmesi anlaşılır bir durum. Çünkü seyirci en büyük yardımcısı. Onun soyunma odasında başlattığı coşku ve motivasyon dalgasını, takım sahaya çıkınca seyirci devralıyor. Seyircisiz tribünler Terim için adeta bir kabus!.. “Seyirci varsa yürüyen futbolcu koşar” ifadesiyle, kendi etkisinin sorgulanabileceğine dahi aldırış etmeden seyircinin motive edici gücünü neredeyse en tepeye koyuyor…

Ciddi bir sağlık sorunu karşısında teknik direktörlerin federasyondan, konuya duyarlı yaklaşmasını ve sağlığı her şeyin önünde tutan kararlar almasını beklemeleri kadar, bekledikleri yönde karar çıkmadığında buna tepki göstermeleri de doğal. Fatih Terim, Beşiktaş derbisinin ardından, sağlık açısından oluşturabileceği riskler dikkate alınarak karşılaşmanın oynatılmaması gerektiğini söyledi. Lakin Terim bu konuya maçtan önce dikkat çekmeliydi. Bazı düşünceler, puan kaybedilen maçın ardından dile getirilince, büyük ölçüde anlamını ve inanılırlığını yitiriyor.

Fatih Terim’in, böyle durumlarda futbolcuların kendi sağlıklarını korumak adına ses çıkarabilmelerinin ancak sendikalaşmalarıyla mümkün olabileceği ve federasyonun da karar alma süreçlerinde futbolun bütün unsurlarının görüşünden yararlanması gerektiği yolundaki düşüncelerine katılmamak mümkün değil. Bunlar çokça önemsenmesi ve üzerinde ısrarla durulması gereken konular. Ama bütün bunlar koronavirüs gibi bir bela ile karşılaşınca mı söylenmeliydi? Terim, futbolcuların sendikaya ihtiyaç duyduğunu, federasyonun da karar alma süreçlerini, futbolun tüm unsurlarının katıldığı demokratik bir mekanizma üzerinden yürütmesi gerektiğini yeni anlamış olamaz…

“Konuyu neresinden ele alırım da gelişmeleri kendime yontarım” düşüncesinin bariz biçimde hissedildiği bir açıklama. Zaten “İstediğinizi şampiyon yapın, oynamayalım” lafı, asıl derdin bambaşka olduğunu gösteriyor. Bu laf, seyircisiz oynama kararının şampiyon olmalarını engellemek isteyen “birtakım güçler” tarafından alındığını ima eden bir gönderme değil mi? Ahh o “birtakım güçler” ya… Musallat olmadıkları takım yok… Her takımın kendine ait karanlık gücü mü var yoksa?

Salgın, hastalık riski, sağlığı her şeyin önünde tutma, sendikalaşma, karar alma süreçlerinde tüm unsurların söz hakkı olması gibi önemli konulara değinilen açıklamaları getirip, “İstediğinizi şampiyon yapın” lafına bağlamak, bir çuval inciri berbat etmek gibi bir şey…

Bencillikle, fırsatçılıkla, çıkarcılıkla hemhâl öznelliğimizi bir türlü aşamıyor, samimiyetimizin tartışılır hale gelmesi pahasına her konuyu, her sorunu karanlık güçlerle ilintilendirme alışkanlığından kendimizi kurtaramıyoruz…

Neyse ki en azından şimdilik koronavirüsü, şampiyon olmalarını engellemek isteyen güçlerin üretip yaydığını iddia eden bir ses duymadık!..

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et