19 Mart 2020 20:40

Sermaye aşıyı buldu!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Koronavirüsle Mücadele Eş Güdüm Toplantısı sonrası açıklamalarda bulunurken.

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/AA

Paylaş

Korona salgını tüm hızıyla devam ederken gözler ve kulaklar devletlerden gelebilecek bir umut ışığına çevrilmişti. Belki bir aşı, belki etkili bir tedavi yöntemi, belki salgını önleyecek, çekilmez hale gelmiş yaşamlarını kolaylaştıracak etkili tedbirler! Salgının etkili olduğu ülkelerde devletlerin ilk işi halkı evlerine kapatmak oldu. Kimisi de açıkça ölen ölür, kalan sağlar bizimdir anlayışını ancak yükselen tepkiler nedeniyle erteledi.

Kitleler olumlu bir haberi bekleyedursun sermaye iktidarları şimşek hızıyla harekete geçti. Fransa’da Macron yönetimi tek bir Fransız sermayedarın batmayacağını ilan etti. Merkel halka korku saçarken Alman tekellerinin çıkarlarını korumak üzere harekete geçti. AB çapında sermayeye destek programları açıklandı. Trump aşıyı Amerikan tekellerinin bulup kasalarını tıka basa doldursun diye kesenin ağzını sonuna kadar açtı. “Savunma Üretim Kanunu” devreye sokuluyor. Onlar yolu açmışken Saray iktidarı durur mu? Sermayeyi koruyup kollayacak tedbirleri tantanayla açıkladı, fırsat bu fırsat deyip, “21 asrı Türk asrı yapma” vaadini yeniden ilan etti.

Aşıyı bekleyen yüz milyonlarca insandı ama sermaye çoktan aşıyı da, can suyunu da bulmuştu! Sermayenin iktidarları salgın vesilesiyle birikmiş tüm sorunlarından kurtulma, girdikleri dar boğazdan çıkma umuduyla en fazlasını almak üzere harekete geçti. Salgın; zaten durgunluk içinde bulunan, yeni bir krize doğru gitme sinyalleri veren dünya ekonomisi için tüm sorunlardan kolayca kurtulmanın yolu gibi karşılandı ve kucaklandı. Alınan tedbirler, açıklanan paketler ise halk tabiriyle tam bir ölü soyuculuk.

Sermayenin iktidarları dehşeti ve korkuyu ne kadar derin ve yaygın olarak egemen kılarlarsa, işçi ve emekçi halk kitlelerini o kadar kolay teslim alabileceklerini hesaplıyorlar. Bilim ve az çok bilime saygılı tıp çevreleri önlemleri açıklıyorlar ama bu önlemler sanki işçi ve emekçi için geçerli değilmişçesine uygulanıyor. Fabrikalarda “yakın temasla” üretim yapılıyor, sağlık çalışanları “allaha emanet”, halkın çoğunluğu evinde kaderini bekler halde! Futbolculara ise gladyatör muamelesi yapılıyor, seyirciler ise tribünlerde değil, TV başında! Korunmak için zorunlu olan tecrit ve karantina koşulları bütünüyle halkın aleyhine kullanılıyor, en zayıf an bu andır denip, halkın zararına, sermayenin çıkarına “tedbirler” paketler peşpeşe açıklanıyor. Toplumsal sağlık için zorunlu olan karantina koşulları adeta virüsle baş etmek için değil, halkı teslim almak için kullanılıyor.

Ama virüs sadece can almıyor, sadece korku ve dehşet saçmıyor. Virüs aynı zamanda gözleri açıyor, sorgulamayı artırıyor, uygulanmış olan ekonomi politikalarını masaya yatırıyor. Tehlikeyi gören bazı devletler sağlık alanında “devletleştirmeyi, kamulaştırmayı” yeniden gündemlerine almış durumda. Oysa biliniyor ki, sermayenin iktidarı devrilmediği koşullarda her kamulaştırma, her devletleştirme o alandaki sermayeyi kurtarmanın bir aracı olarak kullanılıyor, işler biraz toparlanınca özelleştirme yoluyla yeniden sermayeye peşkeş çekiliyor. Yani sorun ‘hiç yoktan iyidir’ demenin ötesinde bir anlam sahip.

Kalıcı ve nihai çözüm devletleştirmeden, kamulaştırmadan değil, toplumsallaştırmadan geçiyor ama onun içinde sermaye iktidarlarına karşı sonunda onu devirmeyi başaracak dişe diş bir mücadele gerekiyor. Bu mücadele verilmeden sermayeyi devirmek olanaklı olmuyor. Sermayenin iktidarı ve kollektif aklı devletler sürekli olarak çözümsüzmüş gibi görünen her durumdan, her krizden geçici de olsa çıkmanın bir yolunu buluyorlar ve yaraları tedavi edip, hasarları onarıyorlar, hasta yoğun bakımda yaşamaya devam ediyor. Ama nereye kadar?

Kapitalizm dökülüyor, çürüyor ve kokuşuyor ama sermaye iktidarları burjuvazinin sınıfsal egemenliğini ve çıkarlarını korumakta hiçbir sınır tanımıyorlar. “Krizi fırsata çevirmek” şu sıralar büyük burjuvaların en sevdikleri sözcükler. Onlar aslında aşının değil, kapitalizmin ölümsüzlüğünü sağlayacak mucizevi bir ilaç peşinde koşuyorlar. Ama unutuyorlar; büyük alt üst oluşlar, büyük devrimler hep büyük çöküşlerin, krizlerin arkasından gelmiştir. Kitlelerde bu düzen için umudun kırıntısının kalmadığı nokta, aynı zamanda yeter artık demenin başladığı, umudu ve geleceği kendi ellerine almak için hareketlenmenin yola çıktığı noktadır aynı zamanda. Kapitalizm hızla o noktaya doğru yol alıyor. Hiçbir aşı, hiçbir tedavi yöntemi kapitalizme burjuvazinin umutla beklediği sonuçları sağlayamayacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa