26 Mart 2020 00:56

Koronavirüs ve burjuva devletlerin politikası

Tayyip Erdoğan ve Hayrünnisa Gül balkonlarında alkışlarken

Tayyip Erdoğan (solda), Hayrünnisa Gül (sağda) | Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

“Büyük Bunalım Kapıda!” Bir burjuva çığlığı olmaya aday bu üç sözcük gerçekleşeceğe benzer. Ama insan yaşamına önemsemeye ilişkin bir korku çığlığı değil bu! İnanmayan varsa, alınan önlemlerin ekonomisine baksın. Şu ya da bu burjuva devlet yönetiminin farklılıklar gösteren uygulamalarının ortak paydası, sermayenin bugünü ve geleceğini güvenceye almaktır. Bütün kapitalist ülkelerde, kapitalist şirketlerin “bu salgını en az zararla atlatması”nı esas alan planlar ilan edildi. “Felâketin büyümesi olasılığı”na karşı mücadele adına bütçelerden ayrılan ve yüzlerle ifade edilen milyar dolar, sterlin, euro, lira, vs. yüzde 98’i kapitalist işletmelerin “uğrayacağı zarar, likidite daralması, kredi borçları” vs gözetilerek payediliyor.  İşçilere, işçilerin işsiz kesimlerine, kent-kır emekçilerine, sağlıkçılara, eğitimciler ve diğer ‘kamu emekçisi’ kesimlere ise dua, öğüt ve ‘alkış’ var! Erdoğan’ın açıkladığı “asgari ücret desteği”nin böylesi dönemlerde bir tek ilaç alımına dahi yetmediği biliniyor.

Bu bir sınıf tutumu, sınıf meselesidir! Doğal felâketler diye tabir edilen deprem, su baskını gibi doğa hareketleriyle kitlesel kırımlara neden olan salgın hastalıkların dahi sınıf çıkarı, sınıf kârı kıstasıyla ele alındığını görmek için, bin türlü gösterge sıralamak gerekmiyor. Gerçek olanca çıplağıyla kapitalist dünyayı kolaçan ediyor. Burjuvazi ve devlet iktidarları, evrendeki değişim ve kesintisiz oluş-yokoluşlarla bağlı gelişmeleri bile kendi sömürü düzenleri yararına ve o düzenin devam etmesini sağlama kaygısıyla değerlendirmekten bir an olsun vazgeçmiyorlar. Milyonlarca insanı bir anda yok edecek silahları üretecek kaynakları var. İçlerinden 26 tane en süper zengin olanlarının serveti 3.8 milyar insanın toplam gelirinden daha büyük.  Dünya atmosferiyle oynayarak, sürekli zehirli maddeler salarak, ardı-arkası gelmeyen bölgesel ve daha geniş savaşlar çıkarıp bomba yağdırarak doğanın dengesini bozanlar, ortaya çıkmasında sorumlu oldukları salgın hastalık ve sonuçlarını “kaçınılmaz gelişmeler” statüsünde göstererek sorumluluklarını örtbas ediyorlar.

Koronavirüs evet bir büyük salgın. Ölenler arasında zengin sayılan ya da sayılabilecek bazı kimseler de bulunuyor. Önlenememesi ve yaygınlaşması durumunda devlet yöneticilerini vurma olasılığı da var. Sınıf ayrımı gözetecek denli akıllı bir virüs değil yani. Ama hem ona karşı mücadelenin nasıl da sınıfsal bir özellik kazandığı, hem de ortaya çıkışının nedenleri işçi sınıfı ve emekçileri düşündürmelidir. Sorun ne bazılarının göstermeye çalıştıkları gibi “yaradanın kullarını test etmesi”dir ne de bazı gen ve millet ırkçılarının “bilim adamı”, gazeteci, politikacı etiketiyle zırvaladıkları üzere “Türk genine etki etmez” türden millet seçici “seleksiyon” silahıdır. Önlemi alınmadığında, ilacı bulunmadığında, etkisi kontröle alınmadığında çoğalarak ve çoğaltarak öldürümü genişletici canlı bir silahla karşıkarşıya bulunuluyor.

Karşı karşıya olunan bu ‘bela’, ortaya çıkan durumun kapitalist rekabet ve burjuva çıkar ilişkileriyle ürettiği düşünüş tarzından bağımsız olmadığını göstermiştir. Hiçbir burjuva devletinin, kitlesel boyutta ciddi bir sağlık sorununun ortaya çıktığı durumlara “hazır olmadığı” ortaya çıktı. Sağlığı kâr getirici sektör, insanı kâr sağlayacak müşteri, ilacı servet artırıcı meta olarak gören burjuvanın, “millet sağlığı” üzerine söylemi riyakârcadır. Kapitalistler, insan emekgücünün yarattığı zenginliği insan soyunun daha iyi yaşaması için değil, kendi kişisel ve sınıfsal çıkarları için kullanırlar. Bunu görmek için sosyalist Sovyetler Birliği döneminde insan sağlığına verilen öneme, hatta küçük ve yoksul demokratik Küba’da, sosyalizmden esinlenerek atılan adımların günümüze miras bıraktığı başarılara bakmak bile yeterlidir.

Kapitalist tekellerle sermaye devletleri, yüzlerce milyar doları, insan yaşamını yok edici silahlar geliştirmeye ayırmaktadırlar. Birçok hastalığın önlenebilir olduğu, ortaya çıkması durumunda da tedavi edilebilir olunabileceği, bilim insanlarının sıklıkla dile getirdikleri bir durumdur. En gelişmiş ülkelerin 20-30 binden daha fazla “ağır vaka bakımına uygun araç ve yatak sistemi”nin bulunmadığı açıklanmış bulunuyor. Yaşamını ‘insan yaşamına adamış olan’ sağlık emekçileri ilaç, araç, eldiven, maske bulamadıklarını bar bar bağırıyorken, para kaynaklarını bu ihtiyaçların karşılanması ve onlara yardım edilmesi için değil ama kapitalist işletmelere pay edenlerin insan yaşamına dair söylemleri inandırıcı olamaz. Sağlıkçıları alkışlamak, onları ve baktıkları hastalarını iyileştirmiyor, ihtiyaçlarını karşılamıyor.

İşçi sınıfı ve emekçiler evrensel bir sorunla yüzyüzedirler. Bütün ülkelerde benzer bir durum ve süreç yaşanıyor. Milyonlarca insanın ölebileceğine dair senaryoların yıllar öncesinden yazıldığını gösterir belgeler yayımlandı. Komplo teorileri deyip kitlesel yok edici biyolojik, nükleer silahlar üreten emperyalist devletlerin, tekellerin çıkarları için dünyayı kana bulamaktan, kıtalar ölçeğinde yangınların çıkmasına neden olan atmosfer değişimine yol açmaktan sorumlu olduklarını görmemek olmaz. Onlardan her ülkede ve tüm dünyada hesap sormanın her gün çok daha gerekli ve zorunlu hale geldiğini görmek gerekir.  “Doğa felaketleri” denen olaylar dünya ve evren hareketleriyle bağlamak elbette mümkündür. Ama gerçek şu ki, bir depremde zenginler değil en çok yoksullar ölür ya da sakat kalır. Konutları sağlam olanlar servet ve sermaye sahipleridir. Korunaklı konutlarda yaşarlar ve az kayıp verir ya da hiç vermezler. Sel felaketi onları yakalamaz! Hastalık durumunda onların özel doktorları, kolayca edinebilecekleri ilaçları bulunur. Çocukları en iyi okullarda okur. Günümüzde yaşanan salgın hastalıkların biri bitmeden diğerinin ‘zuhur etmesi’nin sorumlusu olmalarına rağmen, dünya zenginlerinin koronavirüs salgınınında en az kayıp vermeleri büyük olasılıktır. Oysa, fabrika atıklarıyla, ozon tabakasını yıpratıcı gaz salımıyla, süreklilik gösteren silah denemeleriyle çeşitli virüs ve bakterilerin üremesine ortam hazırlayanlar da tekelci kapitalistlerle onların devletleridir.

O halde onlardan hesap sormak için mücadelede evrensel ölçekli birliğe ihtiyaç vardır. Kapitalizmde insan yaşamı, ancak sömürü nesnesiyse bir önemi vardır. Şimdi hedef saptırmak için her hileye başvuruluyor. Duaya çağrı seansları düzenleyenlerle nüfusun çokluğundan ve elimine edilmesinden sözeden az değildir. Ama “Allah için” delip cami kapısını tekmeleyen de çıktı. Sömürü, savaş ve hastalıklar kaynağıyla yok edilebilir; bu mümkündür. İnsanın insanı sömürmediği, bütün zenginliklerin insanın daha iyi koşullarda ve beşeri yaşam tahrip edilmeksizin yaşamasına hizmet edecek şekilde kullanıldığı bir dünyaya ihtiyaç var.

Bu dünya elde edilebilir, kurulabilirdir. Onu gerçekleştirme hedefiyle çaba gösterirken, acil olarak şimdi bütün işçi ve emekçi ailelerine temel ihtiyaç maddelerinin karşılıksız sağlanması, insan yaşamı için zorunlu üretim yapmayan tüm işletmelerde çalışmanın durdurularak çalışan emekçilere tam gün karşılığı ücretlerinin devletçe ödenmeye devam edilmesi, bütün özel sağlık kuruluşlarının hiçbir ödeme yapılmaksızın halk sağlığının hizmetine verilmesi, bütün sağlık emekçilerine ihtiyaç duydukları tüm sağlık araç gereciyle birlikte özel koruyucu malzeme sağlanması, zorunlu çalışma durumundaki işçi ve emekçilere ek ödeme yapılması; işçilerin, emekçilerin, gençlerin, küçük üreticilerin kredi borçlarının iptal edilmesi gerekir. Ortaya çıkmakla kalmayıp derinleşerek dünya ölçeğinde etkili olacağı bugünden belli olan ekonomik- sosyal kriz koşullarında yıkıma uğramamak için elde edilmesi zorunluluk gösteren bu talepler, hastalıktan korunabilmek açısından da önem taşımaktadırlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa