Halkın çıkarı mı, sermayenin çıkarı mı?

ARŞİV | Fotoğraf: Evrensel
Halkın çıkarı ile sermayenin çıkarının apaçık çatıştığı tarihsel bir kavşaktan daha geçiliyor. Bu gerçek sadece bizim ülkemiz açısından değil, hemen hemen tüm dünya halkları ve ülkeleri açısından geçerli. Halkın isteği ve çıkarı salgınla doğru mücadele yöntemleri kullanılmasında, sermayenin isteği ve çıkarı ise kârlarının aksamamasında. Sermayenin organize hali devletler ise halkın çıkarlarını değil, sermayenin çıkarlarını koruyup, kolluyorlar. Sermayeye kepçeyle sunulanlar, halka delik bir çay kaşığı ile, o da ilk fırsatta elinden alınmak üzere sunuluyor. Bu abartılı bir tespit mi?
Abartılı bir tespit olmadığını bugün yaşanmakta olan gerçekler açıkça kanıtlıyor. Bilim adamları ve sağlık otoriteleri bu salgınla başa çıkmanın başta gelen unsurunun “İzolasyon ve sosyal mesafenin korunması” olduğunu açıklıyor. Sermaye ise üretimin devam etmesi için bastırıyor, işçi ve emekçiler omuz omuza, sırt sırta çalışıyorlar. Terleri, nefesleri birbirine karışıyor, yemekhanede, işe gidiş gelişte hastalık kapmaya açık koşullarda bir arada bulunuyorlar. Hiç alınmayan sağlık önlemleriyle, virüs karşısında hiç koruma olmaksızın çalışmaya zorlanıyorlar.
İşçi ve emekçilerin çıkarı alınması gereken tedbirleri açıkça söylemekten çekinmeyen bilim adamlarının kararlarının doğru bir biçimde uygulanması, bunlar konusunda esneklik gösterilmemesinden yana, patronların çıkarı ve dayatması ise bilim adamlarının kararlarının sadece tavsiye niteliğinde olmasından, açık anlatımıyla uygulanmamasından yana. Halkın çıkarı evde kalmaktan, kalanların her türlü insani ihtiyaçlarının karşılanmasından yana, patronlar ve onların devletleri ise bu izolasyondan azami yararlanmak, kendileri için özel destek paketleri çıkarılmasından, onları evlerde ölüme terk etmekten yana. Bunlar abartılı tespitler mi?
İspanya’da, İtalya’da olup bitenler bunların abartılı olmadığını, yaşanan gerçekler olduğunu ortaya koyuyor. İspanya’da yaşlılar kaderlerine terkedilmiş ve bakım evlerinden cesetleri toplanıyor. İtalya’da Bergamo belediye başkanı ölümlerin resmi açıklamaların en az dört katı olduğunu itiraf ediyor. Eğer İtalyan işçilerinin sert tepkileri olmasa büyük patronların dizginsiz devam etme dayatması ve aşırı istekleri püskürtülemeyecekti. Ülkemizde zaman olmasına karşın, ivedilikle alınmayan önlemler, eksik malzemeler, halka gerçekleri açıklamamak salgının daha hızlı yayılmasına, ölümlerin artmasına yol açıyor. Ne halk için, ne de sağlık çalışanları için yeterli malzeme ve donanım bulunmuyor.
İşçi ve emekçi halk sağlığın ücretsiz olmasını, kâra dayalı olmaması gerektiğini, hastanelerin yeterli sayıda ve gerekli donanımlarda olmasını talep ediyorlardı, sermaye ise özelleştirmeler yoluyla hastanelerin azami kârın gerçekleşeceği alanlar olmasını, az çalışanla, eksik donanımla masrafları kısarak azami kâra dayalı çalışmasını çıkarlarına uygun buluyordu. Salgın bu sağlık sisteminin sefaletini açık seçik ortaya koydu. Hasta garantili ödeme sistemleri ile yapılan şehir hastaneleri virüse şükranlarını sunuyorlar.
Bu gerçekler daha fazla uzatılabilir. Ama bir köşe yazısında bu kadar yeterli olmalı. Şu sıralar en çok duyduğumuz sözcükler: Aşı, solunum cihazı, yoğun bakım, tedavi yöntemleri! Bunlar sanki gelişmeler ironik bir biçimde tarif edilsin diye ortalığa saçılmış sözcükler gibi. Yoğun bakımda olan dünya kapitalizmi ve onu yaşatmak için solunum cihazı, aşı, uygun tedavi yöntemleri gerekiyor. Kapitalist sistemin bu ihtiyaçları onun devletleri tarafından karşılanıyor. Desteksiz ve müdahalesiz bırakılsa kaos içinde yıkılıp gidecek bir düzen, suni solunumla yaşatılıyor ve ayakta tutuluyor.
Böyle olduğu içindir ki, işçi, emekçi mücadelesi bu mücadelenin merkezine sermaye iktidarlarını devirmeyi hedeflemeyi koymaya adeta mahkum durumdadır. Evet tam da burada ‘İyi güzel de bugün işçi hareketinin nesnel durumu böyle değil’ itirazı yükseltilebilir. Bu itiraz haksız sayılmaz. Ancak şu gerçek de göz önünde tutulmalıdır; her ciddi kriz dönemi olağan zamanlarda belki yıllarca sürecek tecrübeyi işçi ve emekçi halkın daha kısa sürede kazanabilmesinin koşullarını da son derece olgunlaştırmaktadır.
Bugün işçi ve emekçi gözlerinin önünde akmakta olanı sadece görmemekte doğrudan yaşamakta ve birinci derecede etkilenmektedir. Bunun anlamı şudur; bu gerçeği kendisine birilerinin anlatmasından kat kat etkili bir durumla karşı karşıyadır. Tüm bu çelişkilerin farkına varması, buna karşı tepki vermesi için koşullar son derece elverişlidir. Bu sadece sömürüyü, eşitsizliği ortadan kaldırmak için değil, işçi ve emekçi halkın, insanlığın sağlığını ve geleceğini korumak için de zorunludur. Bugün olup bitmekte olanlar bu sert ama katı gerçeği her geçen gün yüzümüze haykırıyor.

Evrensel'i Takip Et