28 Mart 2020 00:40

Koronavirüs ve çaresiz kalan sistem

otobüs içinde insanlar

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Kapitalizmin, sömürü ve yağmaya endeksli köhne sistemin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Koronavirüs yayılma hızıyla adeta sistemi test ediyor. Her gün vuruyor, hırpalıyor ve deşifre ediyor sistemi. Bir yandan da çelişki ve çatışma öğelerini de serperek yayıyor.

Çürüyen, yıkılması elzem bir sistem kapitalizm.

Bugün koronavirüsün kasıp kavurduğu kapitalist merkezler dünyayı iliğine kadar sömüren, savaşların ve yağmanın merkezlerdir aynı zamanda.

Trump, Johnson, Merkel, Macron, Cinping, Abe, Erdoğan…

Dünya kapitalist sisteminin hakim sınıflarının vitrinlerdeki temsilcilerinin sistemin selametine, iktidarlarının devamına endeksli uygulamaları, nasihatleri tehditleri dinmiyor. Çıktıkları ekranlarda gülünç duruma düştükleri gizlenemiyor. Kimi “Evde kal” diyor, kimi dua etmemizi öneriyor, kimi sistemin devamına ilişkin “kurtarma” programları açıklıyor.

ABD, Almanya, Fransa, Çin, Rusya, Japonya, İngiltere, İspanya, İtalya, Kanada ve diğerleri. En gelişmiş olanından en savaşçısına kadar, tümü virüs karşısında çaresiz…  G-7, G-20 ülkeleri, savaşlara milyarlar aktaranlar, silahlanmada yarışanların süngüleri düştü. Başları önlerinde burjuva sistem temsilcilerinin. Kuyruğu dik tutma çabasında olsalar da virüs sonrasının saraylarına, tahtlarına neler katıp neler götüreceğinin derin endişesi içinde olsalar gerek.

Virüs karşısında “evdekal”mayı önerenlerin milyonlarca işçi ve emekçiyi mayın tarlasına sürer gibi virüsün kol gezdiği alanlarda çalıştırmaktan vazgeçmediği de belli. “Evdekal” ama “işçiler hariç” demiş oluyorlar. Evde kal ama evsizler hariç. Evde kal ama işsizler hariç...

Evde kalmayı geçici bir süre başarabilen kent orta sınıflarının da bunu ne kadar sürdürebileceği belli değil. Milyonlarca işçi, işsiz, yoksulun birkaç gün, birkaç ay evde kalmasının bedeli daha büyük işsizlik ve açlık olabilir veya çalışmaya devam edecek ve koronavirüs salgını karşısında en fazla tehdit altında kalmaya devam edecek. İşte bu koşullarda inşaat işçileri, metal işçileri, fabrikalardakiler, tarlalardakiler insanlık dışı koşullarda çalışmaya mecbur ediliyor. 

On yıllar önce kapitalist merkezlerde başlayan ve tüm dünyayı bir salgın gibi saran özelleştirme politikalarının vardığı yerdir koronavirüs karşısında süren çaresizlik. Bilimde, tıpta, sağlıkta uygulayageldikleri politikaların dünyayı nasıl bir felakete sürüklemiş olduğu bu virüs vesilesiyle çok çarpıcı bir biçimde görülmüş olsa gerek.

Milliyetçilik, ırkçılık, dincilik gibi politikaların hızla tedavüle sokulduğu kapitalist dünyanın egemen olduğu, sosyalizmin, toplumculuğun, kamuculuğun kötülenerek yerin dibine batırılmak istendiği kapitalizmin övülüp göklere çıkarıldığı politikaların sonuçları bu vesileyle bir kez daha irdelenmelidir. Zira sağlığın bir ticari alana dönüştürülmesinin, bilimin öteye itilmesinin sonuçları acı bir fatura ile ödeniyor.

Dünyayı yağmalayanların, sömürü ve yağmada sınır tanımayanların halk sağlığı, insanlığın ve gezegenin geleceği için umut olmak bir yana, doğayı ve iklim dengesini talan politikalarıyla bozarak bu kötü sonuçtan doğrudan sorumlu olduğu ortada. Salgın ve onun sonuçları karşısında kapitalist merkezlerin liderlerinin, halka sunabildiği tek şey, televizyonlardan milyonları oyalamaya yönelik, halkla ilişkiler babında yaratıcılığı da kalmamış şaklabanlık görüntüleri. Liderlerin çapı oranında bir dünya yani…

Türkiye’de durum daha da vahim. Gerçekleri gizlemeyi bir marifet sayan AKP yönetiminin baskı ve ayrımcı politikalarda ısrarı sürüyor. HDP’li 8 yerel yönetime kayyum atandı. Halkın oylarıyla seçilmiş temsilciler hakkında soruşturma ve tutuklama süreci işletiliyor. Cezaevleri gibi salgına her türlü zeminin mevcut olduğu alanların boşaltılması hesapları da siyasileri kapsam dışında bırakmayı öngörüyor. Bir yandan koronavirüs bir yandan iktidarların dinmeyen zulmüne karşı sağlam bir duruş gerekiyor. Şimdi halkların, işçi ve emekçilerin dayanışması, paylaşımı ve mücadelesi daha da önem kazanmış bulunuyor. 

Salgının ortaya çıktığı ve sürdüğü koşullar, burjuva toplumun amentüsü bireyciliği, sömürüye ve rekabete dayalı plansız üretimi, sınıf egemenliğine ve emperyalist paylaşıma dayalı bir yanda servet birikirken bir yanda açlığın kol gezdiği bölüşüm ilişkilerini, yani kapitalist sistemi sanık sandalyesine oturtmamıza yetiyor. Bu salgının ortaya çıkmasının nedeni kadar tedavisi de toplumcu, dayanışmacı ve milyonlarca emekçi için demokratik bir organizasyonu şart koşuyor. Üretimin, bölüşümün, yönetimin toplumsallaşması, yani sosyalizm.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa