30 Mart 2020 00:00

Tokyo 1940’ın ibret dolu hikayesi

Tokyo 2020 logosu

Görsel: Tokyo 2020 Olimpiyatları logosu

Paylaş

Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ve Japonya, hızlı bir U dönüşüyle daha birkaç gün önce “Gündemde olmadığını” söyledikleri olimpiyatları erteleme kararını almak zorunda kaldılar. Bu aslında kaçınılmaz sondu, soru işaretleriyse IOC ve Japonya’nın inadının ne zaman kırılacağıyla alakalıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse olimpik standartlarda hızlı davranıldığı bile söylenebilir. Çünkü IOC tarihi her koşul ve şartta, trajedinin, poli­tik skandalın ya da insanlık suçunun büyüklüğü ne seviyede olursa olsun “Şovun devam etmesi” yönünde gösterilen inatla meşhurdur.

Tokyo 2020’nin ertelenmesi tartışmaları başladığından bu yana “Kayıp Olimpiyatlar” adıyla anılan 1940 Tokyo’ya da gönder­meler yapılıyordu. Kimileri 1980 Moskova’nın da siyasi boykotlarla anılması nedeniyle “40 yıl laneti”nden dem vururken 1940’ı spor takvimlerinden silen sürecin nasıl şekillendiği üzerinde fazla duran olmadı.

Her şeyden önce 1940 Olimpiyatlarını Tokyo’ya kazandıran süreci hatırlayalım. Japonya, Asya, dünyanın geri kalanı ve IOC’de vaziyet nasıldı?

Dünya 1930’lara Büyük Buhran’ın yarattığı ekonomik altüst oluşla girerken Japonya İmparatorluğu bu süreci Asya’nın tartış­masız en güçlü ulus devleti olarak karşıladı. Ülkenin feodalizm­den kapitalizme geçiş süreci olan “Meiji Reformu” ile bölgedeki rakiplerinin çok daha ilerisinde kapitalist bir devlet düzenine kavuşan Japon burjuvazisi “Ülkeyi zenginleştir, orduyu güçlen­dir” ve “Sanayiyi teşvik et” sloganlarıyla emperyalist bir güç olma yoluna girdi. Çin ve Rusya’ya karşı girişilen savaşlar, Kore’nin ilhakı gibi süreçler bölgedeki Japon hakimiyetini güçlendirdi.

“Meiji Reformu” aynı zamanda Japonya’yı “Batı’nın ileri yön­leriyle” tanıştırma dönemiydi. Batı kökenli sporların ülkeye geli­şi bu dönemde oldu ve kısa sürede spor, Batı dünyasında nasıl işlevselleştirildiyse Japonya’da da aynı amaçlarla kullanılır oldu. Stockholm 1912’de Avrupa ve Amerika dışından olimpiyat­lara katılan ilk ülke olan Japonya, Los Angeles 1932’de en fazla madalya kazanan beşinci ülkeydi. 1936 Berlin’de Sohn-Kee chung gibi Japonya adına yarışmaya zorlanan ve altın madalya kazanan Koreli sporcuların varlığı, ülkenin emperyalist karak­terinin özetiydi.

Ekonomik krizi askeri fetihlerle aşmayı hedefleyen ve bu yüz­den Mançurya’yı işgal eden Japonya, sporu ve olimpiyatları önemli bir politik araç olarak görüyordu. Uluslararası başarılar içeride mil­liyetçiliği güçlendirecek, dışarıda ise “fetih siyaseti”ne getirilen eleş­tirileri gölgeleyecekti. Bir olimpiyata ev sahipliği yapmak bir taşla iki kuş vurmaktı.

Aynı dönemde IOC de olimpiyatların küresel bir fenomen oldu­ğunu kanıtlama arzusuyla Japonya’nın bu ihtiraslarından memnun­du. Ancak 1940 Yaz Olimpiyatlarını Tokyo’da düzenlemenin önünde bir engel vardı: İtalya. Mussolini, faşist rejimini güçlendirmenin yolu olarak sporu kullanma konusunda tecrübeliydi. 1934’te Dünya Kupası’nı düzenleyip kupayı gasbetmişti. Nazilerin 1936 Berlin şovundan sonra sıranın kendisinde olduğunu düşünüyordu. Mesele faşistlerle iş birliği olunca utanması sıkılması olmayan IOC de Roma’nın ev sahipliğine sıcak bakıyordu. Ancak Japonya kararlıydı. 1935’te IOC Üyesi Sugimura Yataro, Mussolini’yi ziyaret etti ve 1944’te İtalyanların adaylığını destekleme sözü karşılığında favori Roma’nın çekilmesini sağladı. Dönemin IOC Başkanı Kont Henry Baillet- Latour’u da iki buçuk hafta boyuncu Tokyo’da misafir eden ve des­teğini garanti altına alan Japonya, 1936 Berlin’in son günlerindeki oylama sonucunda Helsinki’yi geride bıraktı ve ev sahibi oldu.

Ancak olimpiyat ev sahipliği Japonya için sanılandan daha kar­maşık bir sürecin başlangıcıydı. Çin işgali gittikçe büyüyor ve ABD, İngiltere, Fransa’da tepkiler artıyordu. Olimpiyatların bu ülkeler tarafından boykot edilmesi gündemdeydi. Japonya bu atmosferde olimpiyatları düzenlemenin mümkün olmadığını açıkladı ve 16 Temmuz 1938’de ev sahipliğinden çekildi. (Tekrarlıyorum, IOC iptal etmedi, Japonya çekildi)

IOC, gittikçe büyüyen savaş tehdidine rağmen Helsinki’nin yeni olimpiyat kenti olduğunu ilan etti. 2. Dünya Savaşı resmen 1 Eylül 1939’da başladı, Helsinki 1940 ise ancak 3 ay sonra Sovyetlerin Finlandiya’ya saldırısı sonrası iptal edildi. Özetle 1940 süreci IOC’nin “Ne olursa olsun şov devam etmeli” sloganında ne kadar ileri gide­bileceğinin ve politik eylemleri ne kadar zararlı olursa olsun bir reji­mi her şartta destekleyebileceğinin kanıtlarından biri olarak spor tarihindeki yerini aldı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa