04 Nisan 2020 23:08

Emolojişlemek

Emolojişlemek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Yücel!”. “Ha!”. “Ha denmez, efendim denir”.

“Yücel, bana arka odadan işimi getirir misin?​”. “Ne?​”. “Ne denmez, ne dedin ya da duymadım veya bir daha söyler misin?​” denir.

Küçük çocukluk yıllarımdı; annemle sıkça böyle, buna benzer biçimde kısa konuşmalarımız olurdu. Annemin beni kibar olmaya, nazik konuşmaya alıştırmak istediğini düşünürdüm. Ha ve Ne sözcükleriyle hitap etmeyi oğluna yakıştıramıyor der, omuz silker geçerdim. Annemin benim kibarlığım, nezaketim üzerinden kendine oğlunu terbiyeli yetiştirmiş anne payesi çıkartma hevesinde olmadığını çok sonraları kavradım. Annem Ha ve Ne ya da benzerleri gibi kısa,  kalıplaşmış, baştan savıcı hitapların ve ifadelerin konuşurken sözlerle kurulan olumlu ya da olumsuz ama içten bir iletişimin kendi doğallığında gelişmesine engel görüyordu.

Bir arkadaşıma gönderdiğim yazılı mesaja aldığım ‘güler yüz emojisi’, bilmem neden, birden bana o günleri anımsattı. Mesajda ilginç bulduğum bir olayı aktarmıştım. ‘Güler yüz emojisini’ yanıt olarak mı algılamalıydım? Yanıtsa, emoji yanıta ne gibi bir içerik yüklüyordu?

‘Güler yüz/ağlayan yüz’, ‘kalp/kırık kalp’, ‘alkış / baş parmak aşağı’, ‘memnun görünen yüz/kızgın ifadeli yüz’ gibi değişik ve karşıt duyguları anlatan emojiler; bazı belli davranışları, hatta kavramları ifade ettiği anlaşılan emojiler; emojiler çeşitliliği…Ha, Ne ve benzeri sözcüklerin yerini emojiler alıyor.

Ha ve Ne ve benzeri sözcükler konuşurken gerçeklikte kurulan bir ilişkide o an söylenen sözlerdir. İfadeyi kullananı duyarız, sesinin tonunu, titreşimlerini duyumsarız, ifade sırasındaki ve sonrasındaki davranışlarını gözlemleriz; gerçek yaşantı aleminde sözle kurulan bir ilişki vardır, sözün o ilişki anında baştan savmayı mı, dinlememeyi mi, samimiyeti mi, iyi niyeti mi ya da bunların tersini mi dışa vurduğuna karar verirken, ifadeyi kullanan kişiye ilişkin oluşmuş ön yargılarımızı, birikmiş gözlemlerimizi, anlam kazanmış deneyimlerimizi  görme-duyma gibi birden fazla duyumuzun o anlık birlikte hareketi içinde harmanlar, gerçeği yansıtır kabul ettiğimiz bir sonuca ulaşırız.

Emojiler ise konuşurken değil yazışırken kurulan bir ilişkide çoğu kez o an, arada sırada olsa da bir süre sonra kullanılan şekillerdir. Emoji sözcük değildir; emoji dizilimleri de sözcük dizimleri değillerdir. Yazıyla, yani gerçekliğin sanal aleminde kurulan bir ilişkide o an ya da daha sonra kullanılan bir emojinin kendi görüntüsünden hareketle, emojiyi kullanan kişinin baştan mı savdığını, samimi mi, iyi niyetli mi ya da bunların tersi mi olduğunu anlamak durumundayızdır. Emojiyi kullananın sesini duymayız, sesinin tonunu, titreşimlerini duyumsamayız, emojiyi kullanırkenki vücut dili veya örneğin yüz mimikleri gibi davranışlarını gözlemleyemeyiz. Özetle emojiyi kullananın niyetini o kişiye ilişkin oluşmuş değerlendirmemizi birden fazla duyumuzun o anlık hareketi içinde harmanlayarak bulmaya çalışmayız. Emoji bizi emojiyi kullananın niyetini, onun kendi gerçekliğinde değil, yaşam ilişkileri içinde o emojiye yüklenmiş ve bir yanıyla durağanlaşarak kalıplaşmış bir şeklin sanallığında değerlendirmeye zorlar; artık ilişkinin karşı tarafı kendi gerçekliğiyle Ne ya da Ha diyen kişi değil de emojinin şeklidir sanki…

Düşündüklerimi yazılı mesajımı bir emojiyle yanıtlayan arkadaşıma ilettim. Arkadaşım emoji kullanımının başlattığı yeni iletişim sürecini enerjik, yaratıcı ve devrimci buluyordu. Hatta her duyguyu, her davranışı ve olasıysa kavramları ifade eden yeni emojileri üretilmesi, emojiler dizilim kuralları oluşturulması gerektiğini savunuyordu; bu yapılmazsa teknolojinin yol açtığı ve açacağı ve bundan böyle belirleyici olacağı anlaşılan sanal alemde toplumsal yaşam ilişkilerini kavrayamadan yalnızlaşıp, yabancılaşıp kaybolabileceğimiz kaygısını taşıyordu. Söyledikleriyle sapiens insanın kuşaklar boyu sürecek kestirilebilir gelişmesindeki olası evrimsel değişimini düşünmemizi istiyordu.

Ben de tam bugünlerde “Eğer dillerin gramer yapısı ile matematiğin yapısallığı arasında  ayniyet ilişkisi varsa (soru: Var mı?), matematiksel olarak kullanılan simge ve sembolleri  dil bakımından karşılayan, yani  aynı ifade işlevini gören kendine özgü sembollerin kullanılmış olması gerekir” tezini anlamaya, öğrenmeye, kavramaya, özümsemeye çalışıyorum. Tez bilimsel olarak kanıtlanıyorsa, kanıtlanmışsa veya öyle olma olasılığı yüksekse, bu tezden hukuk alanında kullanılan ‘lafzi yorumu’ bir başka temelde düşüneceğim. Şimdi arkadaşım dillerin, matematiğin simge ve sembollerini işlevini karşılayan kendine özgü sembolleri kullanmasını düşünmek yerine, dillerin gramer yapısını giderek boşlayan, farklı yoldan duyguları, davranışları, kavramları kodlayan ve açıklayan sembollerin, yani emojilerin üretimine kafa yormamızı öneriyordu.

Zor iş! Kolay olanı, kolayca vardığım ilk sonuç: Emojiden kalkarak ilişki kurduğunuz kişinin gerçek niyetini, duygusunu kavrayamazsınız. Emoji sanal alemde kurulan ilişkilerde vurdum duymazlığa, batan savıcılığa, yalancılığa, kandırmaya, yalakalığa, gerçek duyguları saklamaya, öyle düşünmediği halde bir şekli gönderen tuşa dokunarak öyle düşünüyormuş gibi görünmeye, özetle samimiyetsizliği gizlemeye elverişli bir gidişatın yolunu açıyor!..

Karşı karşıyayken, sevgi dolu kucaklayarak ‘Seni seviyorum’ demeyi başaramazken bas bir kalp tuşuna, yakında olmayana sanal alemde kolayca ‘sevgi seli’ gönder…

Emojileşmeyi sevemedim. Emoji yanıtlarını yanıt olarak kabullenemiyorum. Şimdilik elbette!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa