Tekalifi Milliye’den koronaya karşı ‘milli’ mücadeleye!

Ekran görüntüsü "Biz Varız Ama Sensiz Olmaz" isimli reklam filminden alınmıştır.

Koronavirüs ile mücadele adına başlattığı yardım kampanyasını Sakarya Savaşı’ndan önce M. Kemal tarafından ilan edilen ‘Tekalifi Milliye’ye (ulusal yükümlülükler) benzeten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kampanyayı eleştiren CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu da kendi tarihini bilmemekle suçladı.

15 Temmuz darbe girişimine “Allah’ın lütfu” demekten Suriye ve Libya’daki askeri müdahaleleri ‘vatan savunması’ ilan etmeye kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne zaman iktidarını zora sokan bir durumla karşılaşırsa hemen mille­ti göreve çağırıyor!Üstelik kendi iktidarını korumak için yaptığı bu hamleleri de “milli mücadele”olarak ilan edip herkesi arkasında saf tutmaya zorluyor, tutmayanları da vatana ihanetle suçluyor. Kendi iktidarını korumak ama­cıyla yürüttüğü bu mücadeleleri meşrulaştırmak için de son dönem Osmanlı ve Türkiye tarihini yeniden yazmak­tan/yorumlamaktan geri durmuyor.

Koronavirüse karşı başlattığı yardım kampanyasını Tekalifi Milliye emirlerine benzetmesi de bu politikanın bir parçası; yani hem içine düştüğü zor durumu bir fırsata çevirme ve hem de bu temelde tarihi yeniden yorumlama girişimi olarak anlam kazanıyor.

7 Ağustos 1921’de yayımlanan Tekalifi Milliye kararları, ülkenin önemli bir bölümü işgal altındayken bu işgale karşı sürdürülen Kurtuluş Savaşı’nın kritik bir dönemecinde (Sakarya Savaşı) halkın elindeki imkanların bu savaşın başarısı için seferber edilmesini amaçlıyordu.

O zaman soralım: Acaba düne kadar “dünyanın lider ülkesi” ve “en büyük ekonomilerden biri” olmakla övünen Erdoğan iktidarı elindeki bütün imkanları koronavirüse karşı mücadeleye seferber etti de bunlar yetmediği için mi milleti göreve/yardıma çağırıyor?

Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan daha birkaç hafta önce TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’na “neşen yerinde” diye­rek 100 milyar liralık bir ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı’ paket açıklamamış mıydı? Bu pakette patronlara kredi ve borç ertelemesi, finansman desteği, SGK prim desteği vb. bir­çok destek verilirken ihtiyaç sahibi ailelere, yani yoksul halka sadece 2 milyar lira (oO da ‘Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın belirleyeceği kriterlere göre) ayrıl­mıştı. İşte Erdoğan’ın başlattığı yardım kampanyası ile ihti­yaç sahibi ailelere ayrıldığı söylenen bu 2 milyar liradan daha fazlası halktan geri alınıyor!

Erdoğan’ın ülkenin en zor dönemlerinden birinde ilan edilen Tekalifi Milliye’ye benzettiği yardım kampanyası için sormaya devam edelim:

Acaba bütün özel hastaneler, ilaç ve tıbbi malzeme üreten fabrikalar koronavirüsle mücadele için sağlık örgütlerinin kontrolünde halkın hizmetine sunulup sağlık hizmeti parasız ve kamusal bir hizmet haline getirildi de bu önlemler mi yetersiz kalmıştır?

İktidarın her yıl sayılarını arttırmakla övündüğü dolar milyarderlerine, milyonerlerine servet vergisi kondu da bunlardan toplanan paralar mı yetersiz gelmiştir?

Koronavirüsün yayılmasını engellemek amacıyla zorunlu ihtiyaçlar için mal ve hizmet üretenler dışındaki bütün işçiler-çalışanlar ücretli izinli sayıldı da patronların gelirleri ve onlara devletin verdiği destek bunları karşıla­yamaz olduğu için mi yardım kampanyası başlatılmıştır?

Bunların hiçbiri değil.

Aksine, ekonomik istikrar kalkanı adı altında açıkladığı ekonomik paketle patronların neşelerini yerine getiren ikti­dar, “Her hal ve şart altında üretime devam” diyerek işçile­rin canı pahasına bu sömürü çarkını döndürmeyi kendine vazife sayıyor. Çünkü bu iktidar milletin/halkın değil, kader birliği yaptığı tekelci burjuvazinin çıkarlarını savunuyor. Dahası“milli mücadele”, “milli çıkar” söylemi üzerinden emekçi kitlelerin milliyetçi hassasiyetlerini kullanarak bu gerçeği görmelerini engellemeye, korona krizini kendi ikti­darını güçlendirmenin fırsatına dönüştürmeye çalışıyor.

Eğer mesele iddia edildiği gibi koronayla mücadele adına tıpkı Tekalifi Milliye zamanında olduğu gibi her türlü güç ve olanağın seferber edilmesi ise, o zaman neden İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin yardım kampanyaları engelleniyor? Mesela Kurtuluş Savaşı süre­cinde bu mücadelenin başarısı için toplanan hangi yardım engellenmiştir? İktidarın bu sorulara verilebileceği ikna edici hiçbir yanıtı yoktur. Çünkü iktidarın önceliği korona ile mücadele değil, bu mücadelenin kendi iktidarını güç­lendirmenin bir dayanağı/olanağı olarak kullanılmasıdır. Daha önce Elazığ ve Van Başkale depremlerine yardım götürmeye çalışan HDP’li belediyelerin engellenmesi gibi, CHP’li belediyelerin başlattıkları yardım kampanyalarının engellenip İHH’nın dün İdlib için ve bugün koronaya karşı yaptığı yardım kampanyalarının sorunsuzca devam ede­bilmesinin nedeni de budur. Yardım kampanyaları karşı­sında sergilenen bu ikili tutum, iktidar için esas olanın afetlerle mücadeleden önce bu mücadelenin kendi politi­kalarını güçlendirecek biçimde sürdürülmesi olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Şimdi Tekalifi Milliye kararları ile koronaya karşı yardım kampanyası ve M. Kemal’in TBMM’den aldığı geçici yetkiye dayanarak bu kararları ilan etmesi ile tek adam iktidarın­da bütün yetkileri elinde toplayan Erdoğan’ın kampanya kararı alması arasında benzerlik kurularak tarihi yeniden yazmaya çalışan iktidarımıza soralım: Madem milli müca­dele içerisinde olduğumuzu söyleyip millete/halka yeni yükümlülükler dayatıyorsunuz; peki, siz üzerine düşen yükümlülüklerin ne kadarını yerine getiriyorsunuz?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et