08 Nisan 2020 00:36

Vazgeçilmezler: Her yerde gücü üretiyorlar, ama her yerde zincirlenmişler

ABD New York'ta Brooklyn Hastanesinde koronavirüs (Kovid-19) hastalarına bakan bir doktorun hastane önünde yorgun olduğu gözlendi.

Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA

Paylaş

ABD’de yeni bir terim dolaşıma girdi: “Essential workers”, vazgeçilmez işçiler. Şu anda işe gitmek zorundaysanız siz de bir vazgeçilmezsiniz.

Elli yaşındaki Afrikalı-Amerikalı Jason Hargrove da bir vazgeçilmezdi. ABD’nin Detroit şehrinde otobüs şoförlüğü yapmaktaydı. 21 Mart günü otobüse binen bir kadının ağzını kapatmadan öksürmesi üzerine sosyal medyaya tepkisini dile getiren bir video yükledi:

“Bak arkadaşım! Bir dinle. Söyleyeceğim bir şey var. Bu korona virüsü *** gerçek. Ve biz buradayız. Kamu emekçileri olarak işimizin başındayız. Ailelerimize bakabilmek için dürüstçe ekmeğimizi kazanmaya çalışıyoruz. Ama siz otobüse binip ve bir salgının ortasında olduğumuzu bilmenize rağmen ayaktayken ağzınızı kapatmadan defalarca öksürüyorsanız, bu bana bazılarının durumu hiç umursamadığını gösteriyor. Hiç s***lerinde değil. Lütfen kullandığım kelimeleri affedin, ama şu anda böyle hissediyorum.”

Videoda Hargrove mendille yüzünü ve ağzını siliyordu. Dört gün sonra virüsün yol açtığı COVID-19 hastalığına yakalandı ve yaşamını yitirdi. Yoldaşı olan milyarlarca işçi gibi Hargrove da “hayallerindeki işi” yapmıyordu, ailesini geçindirmek için yapmaya mecbur kaldığı işi yapıyordu. İşe de mecburdu, işe gitmeye de. İşinde virüs kapıp hastalanması yüksek bir ihtimaldi. Öyle de oldu. Hastalanıp hayatını kaybetmesi bir ihtimaldi. O da oldu. Belki birileri çıkıp “Ölümü kaderinde vardı, alın yazısı” diyecek. Belki de. Ama bu alın yazısını yazanın Allah olmadığı çok açık. Detroit kentinde otobüs işçilerinin çalışma ve sağlık koşullarını Allah belirlemiyor. Her yıl doğan 130 milyon bebeğin çoğunluğunun sağlıksız, mutsuz, yoksul bir hayata gözlerini açmasının nedeni de ilahi bir emir değil. Bu, siyasi karar vericilerin biçtiği bir kader.

Hargrove’un geçindirebilmek için işe gittiği ailesi şimdi kendisinden, onun varlığından, sevgisinden ve emeğinden mahrum. Ne mi olacak? Muhtemelen başka bir Hargrove Jason’ın bıraktığı yerden devralacak geçim işini -halihazırda bütün aile çalışmıyorsa tabii. Yeni yükler binecek sırtlarına Jason’ın desteği olmadan. Kendi hayallerini belki onlar için kuruyordu Jason? Birisi okula, üniversiteye gider paçayı yırtar diye. O hayaller de Jason’la beraber ölecek mi?

Otobüs kullanan yolculara gelelim. Gerçekten kimileri umursamıyor olabilir mi? Hangi kanalda, hangi gün gördüğümü hatırlamıyorum. Türkiye’de bir kanal salgının ilk günlerinde “sokaktaki vatandaşa” uzatıyordu mikrofonu. Ezberlediğiniz sorular işte: “Nasıl hissediyorsunuz? Ne gibi önlemler alıyorsunuz?” İşine gitmekte olan bir işçi hiç tereddütsüz verdi cevabını: “İnşallah ilk benim canımı alır!” Soma’da toprak altında mahsur kalan arkadaşlarının bedenlerine ulaşılmaya çalışırken madene inen işçiler geldi aklıma: “Mecburuz!”

Ne var ki, yoksulluk, işsizlik, imkansızlık, geleceksizlik bir mecburiyet değildir. Siyaset, ekonomi, kültür, bunların hepsi insan eliyle oluşturulmuş kurumlardır, oluşturuldukları gibi değiştirilirler. Mesele kader, alın yazısı değildir. Mesele siyasi güçtür! Çalışma, barınma, sağlık ve eğitim politikalarını şekillendiren siyasi gücün kimin elinde olduğu ve nasıl kullanıldığıdır. Kanıt mı istiyorsunuz? Hargrove’un tepkisi üzerine iş bırakan otobüs işçilerine anında maske ve eldiven sağlandı. Bu da mı kader?

Veba tüm acımasızlığıyla içinde yaşadığımız toplumsal düzenlerin cilasını, boyasını, sıvasını döküp hepimizi inkar edilemez çıplak bir gerçekle yüz yüze bıraktı: Toplumlar ikiye ayrılıyor; Evde kalanlar ve işe gidenler. Vicdanı acıyanlar, elinden bir şey gelmeyenler, tepki gösterenler ve insafsız yüzünü hayırseverlikle peçeleyenler; Herkes bundan böyle aynada gördüğü bu gerçekle yaşayacak. Ancak şurası kesin: İşçi sınıfı bunu unutmayacak!

Eğer işçi durduğunda ekonomi duruyorsa, hayat duruyorsa o halde toplumdaki gerçek gücü elinde bulunduran işçidir. Vazgeçilmezler bir gün vazgeçecekler: Hayattan, hayallerinden değil, mobbingten, iş cinayetinden, yoksulluktan, işsizlikten, geleceksizlikten, mutsuzluktan; bu çarkı bozuk düzenden.

İstanbul Tıp Fakültesinde işten atılma tehdidiyle uyarısız, korumasız, ayağında terliğiyle taşan acil servis kanalizasyonuna gönderilen ve oradan kaptığı enfeksiyondan hayatını kaybeden Zafer Açıkgöz geliyor gözlerimin önüne. Onun ölmeden önce hasta yatağında doğrudan bize bakan bakışları. Haklı olarak şöyle sitem etmişti bize Açıkgöz: “Biliyorum arkadan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hayatınıza hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksiniz. Benden önce her sene iş kazasında ölen 1500 kişi gibi, Soma’da ölen 301 işçi gibi…”

Unutmadık, unutturmayacağız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa