Asıl 'batakçı' kimse ona edelim sözümüzü!
Fotoğraf: Envato
Bir görüntü: Karantina yasakları dolayısıyla kapalı olması gereken bir kahvehane, tam kapasite ‘ilegal’ mesaide... Yurdum insanı, evinde oturup koronayı mı bekleyecek? Korona bekler de ‘Batak’ randevusu bu, ihmale gelmez; Allah muhafaza, batakçı arkadaşları bekletmemek gerek! Ama şansları yaver gitmiyor, zabıtadan baskın yiyorlar ve sağa sola kaçışıyorlar. İçlerinden en cinleri o telaşla pencere perdesinin arkasına atmışlar kendilerini. Gizlendiklerini sanıyorlar amma velâkin ayaktan dizlere kadar açıktalar!
Biraz komik, biraz trajik bu türden görüntülerle sıkça karşılaşıyoruz. Korona günlerinde de epeyce örneğini gördük, görüyoruz. Hatta böyle durumlardan yola çıkarak, başımıza musallat olmuş korona belasıyla mücadele konusunda “kabahatin büyüğü senin” diye memleket insanını işaret eden, epeyce de yaygın ‘konformist’ bir eğilim de var. Pencereden bakıp, “Sokaktaki bu insanlar ne arıyor?” diye hesap sorarlar da o insanların gerçekten “ne aradığını” bilmek için az çok politik-sosyolojik değeri olabilecek muhakemeler yapmazlar. Böylesine bir salgında bile haftalar geçmişken neden hâlâ genel bir karantina uygulamasına gidilmediğinin nedenlerini tartışmazlar. Sistem ve onu yöneten devlet ile emekçiler arasında bugünlerde çok daha açıktan görünen, çok daha keskinleşmiş çelişkinin ayırdına varmak sıkıcı olsa gerek. Geçen hafta 20 yaşından küçükleri de sokağa çıkma yasağı kapsamına alan kararın, ertesi gün ‘çalışanlar hariç’ diye revize edilmesi onlara bir şey anlatmaz herhalde. “İşten atmaları yasaklıyoruz” denilerek, patronlar için sıfır yüklü ücretsiz izni yasallaştırma hazırlığı ilginç bulunmaz. Önerilen ‘sosyal mesafe’yi ihlal eden insanlara vurmak kolaydır da her daim “neşesi yerinde” patronlardan yana, açlık ile salgın arasında tam bir can pazarına mahkûm işçiye, çalışana konulmuş ‘sınıfsal mesafe’ye laf etmek zor olsa gerektir...
***
Bu son iki günlük sokağa çıkma yasağı da öyle değil mi? Hafta sonu zaten çalışmayacak olanlar düşünülerek devlet için sosyal-mali yükümlülük doğurmayacak, en ‘ucuza’ mal edilebilecek bir ‘önlem’ alınmış oldu. Genel karantina, işçilere sosyal ödenek gerektireceği için masraflı sonuçta. Hem genel karantina önerdiği söylenen ve ama bir türlü kabul görmeyen Bilim Kurulu’nun gönlü de hoş edilmiş olur biraz. Hep tüccarlık, hep tüccarlık...
Kanun Hükmünde Kararnamelerden edinilmiş refleksle olsa gerek, gecenin bir vakti vahiy gelmiş gibi ilan edilen yasak sonrası erzak tedariki için sokaklara dökülenleri mi suçlayacağız şimdi? İzolasyon normlarına birazcık alışmışken insanlar, baskın kararla fırın ve market önlerinde izdihama yol açan, planlamasız, öngörüsüz yönetme tarzı değil mi aslında? Kaç günlük kısmi izolasyon güme gitti, ‘fiziki temas’ iki saatliğine yalan oldu; kimin suçu?
“Bizim insanlarımız çok panik, abartıyorlar!” Doğru, abartıyorlar. Panik de var. Neden peki? Yıllar yılı süre gelmiş, hiç bir konuda güven vermeyen, hayatı, geleceği belirsizliğe sürüklemiş bir yönetim anlayışının, iktidar tarzının hükmündeki insanlardan bahsediyoruz. Panik olmayıp da ne olacak?
***
Elimizi vicdanımıza koyup konuşalım şimdi; başta verdiğimiz örnekteki o perdenin arkasına gizlenmiş ve dizlerine kadar açıktaki “batakçı” mı daha batakçıdır, üç aydır dünyayı kasıp kavuran bir illet karşısında kayda değer bir hazırlık yapmadığı ortaya çıkan bu yönetim mi? İlkinin cehaletine, duyarsızlığına övgü dizecek değiliz elbette, ağlanacak halimize güler, söyleniriz de. Ama ikincisi, yani bizleri yönetenlerin batakçılığı gülünüp geçilesi mi?
Milyonlarca insanın hayatını salgın batağına süren, kayda değer önlemler almayan ve hâlâ “en hazırlıklı ülkeyiz” diyebilenlerin neye hazır oldukları ortada. Sağlık Bakanı’nın daha 28 Şubat’taki açıklamasına bakın: “Bütün önlemlerimizi aldık.” Oradan geldik, “Virüsün bu kadar hızlı yayılacağını öngörmemiştik” noktasına! Evet, neye hazır oldukları açık; patronları neşelendirmek dışında, muhalif belediyelerin, halkın örgütlü kesimlerinin dayanışma kanallarını tıkamakta, geçit vermemekte hazırlar gerçekten de. “Yardım yaparsam ben yaparım” görünümündeki bu hazır ve nazır iktidar tarzının meali, “ben yapmam, yapana da izin vermem” oluyor. Sonuçta “kimsesizlerin kimsesiyiz” diyenler, para versinler diye IBAN gönderiyorlar ‘kimsesizlere.’ Arkasına gizlendikleri perde delik deşik, ayaklar mı sadece, bütün beden ortada, kral çıplak!
Soru şudur; perdenin arkasında gizlendiğini zanneden gariban ‘batakçı’ya, gece yarısı yasağıyla marketlere, fırınlara hücum eden, panik yapan, abartan insanlara bakıp da kızmak, aşağılamak mıdır; ‘kimsesiz’ işçiye “al sana üç aylık asgari ücret, çalışma, sen de evde kal” dememek için kırk takla atan ‘kimse’nin düzenine çomak sokmak mıdır asıl mesele?
Batağa saplayan da bataktan kurtarma yolunu açacak olan da bu soru karşısındaki tutumdur, verilecek yanıttır.
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16