Fedakarlık dayatması değil, dayanışma

Fotoğraf: Pixabay
Kulüpler zaten ekonomik açıdan çöküşün eşiğindeydi. Buna virüs salgınının vurduğu darbe eklenince durumları daha da ağırlaştı.
Yayıncı kuruluş, karşılaşmaların durdurulmasıyla birlikte gelirlerinin önemli oranda kesildiğini öne sürerek işler normale dönüp de maçlar tekrar oynanmaya başlayana kadar kulüplere ödeme yapmayacağını açıkladı. Kulüpler bir yandan bu karara isyan edip yayıncı kuruluşu ödemelere devam etmesi için ikna etmeye çalışırken, diğer yandan oyuncu, menajer ve teknik ekip kadrosunda yer alan çalışanlarından, sözleşmelerinde indirim yapmasını istiyor. İndirim taleplerini “fedakarlık” kavramıyla ilintilendirip bunu kabul etmeyen futbolcuların olumlu hasletlerden yoksun kişiler olarak itibarsızlaştırılması da sürece dahil!.. Bir tür duygusal şantaj!.. “Bu zorlu süreçte indirimi kabul etmezsen fedakarlık nedir bilmeyen bencil, kibirli birisi olarak damgalanır, gözden düşersin” demeye getiriyorlar…
Bir yandan, yayıncı kuruluştan ödemelerini aksatmadan sürdürmesini isterken, diğer yandan kendi çalışanlarına karşı olan yükümlülüklerden kaçmanın yollarını arıyorlar. Kurnazca, “fedakarlık” etiketiyle süsleyerek…
Futbolu, kâr/zarar mantığı ile yürütülen ticari bir etkinliğe dönüştürüp piyasa denilen canavara teslim etmenin kaçınılmaz sonucu bu. Üretime yönelik hiçbir yatırımın, çalışmanın yapılmadığı, bütün kaynakların ve enerjinin transfer adı altında “yıldız” etiketli oyuncular için harcandığı, alabildiğine çürük ve kırılgan bir sistem. Bu sistemi benimseyerek altyapıyla, üretimle bağını koparmış ve kaderini tamamen yayıncı kuruluştan alacağı paraya bağlamış kulüpler elbette en ufak bir krizde bile çöküşün eşiğine gelir. Yakın tarihin en büyük krizlerden birini yaşadığımız şu dönemde ise kulüplerin “yoğun bakımlık” hale gelmesi hiç şaşırtıcı değil…
İnsanlık nasıl ki bugün sağlığı piyasa kuralları gereği alınır, satılır bir meta haline getirmiş olmanın felaket boyutuna varan acı sonuçlarını yaşıyorsa, kulüpler de futbolun, piyasa kuralları gereği şirketlere (yayıncı kuruluş, sponsorlar, vs.) teslim edilmesinin bedelini ödüyor.
Unutulmamalı ki, birilerine daha çok kazandırmak üzere kurgulanmış eşitsiz bir sistemde, çoğunluk her zaman kaybetmeye ve piyon olmaya mahkumdur…
Durumu toparlayabilmek için, piyasa denen ucubeliğin yapay şekilde şişirdiği rant pastasını radikal biçimde küçültmekten başka bir yol görünmüyor. Kaynakların transfer için har vurup harman savrulduğu dönemler artık geride kaldı. Bu anlayışı sürdürmek, intihar anlamına gelir. Lakin buna karşılık, bütün bu olan bitenlerden ders alındığı yönünde bir işaret yok hâlâ. Piyasa tapıcıları, bu işlerin pekala başka türlü de yürütülebileceğini bilmez, bilmek istemez. Tabii ki bilinsin de istemez. Tüm çabaları, gönüllerince at oynatabildikleri mevcut statükonun korunması yönündedir.
Kulüplerin en üst perdeden alarm verdiği şu dönemde medyanın hali de içler acısı. Yarattıkları hayal dünyasında, gerçeklerden tamamen kopuk şekilde sanki olağanüstü hiçbir şey olmamış gibi, uyduruk transfer haberleri vermeyi sürdürüyorlar. Yayın politikası insan tavlamak üzerine kurulunca, her şart altında “müjde” vermek gerekiyor tabii!..
Ortada, tam da mevcut futbol düzenine yakışacak şekilde, herkesin kendi paçasını kurtarmaya çalıştığı, gelişmeleri kendisine yonttuğu ve birilerinden fedakarlık beklediği ibretlik bir tablo var… “Hepimiz aynı gemideyiz” zırvası bu tabloyu kamufle etmeye yetmiyor…
Ne bilsin bu zavallılar, her türlü bela, musibet ve melanete karşı ayakta durabilmenin ve bunlarla mücadele edebilmenin yolunun fedakarlık dayatmasından değil, dayanışmadan geçtiğini…

Evrensel'i Takip Et