Küreselleşmenin sonu geldi mi?
Meksika sınırına tel örgü çeken bir ABD askeri | Fotoğraf: ABD Savunma Bakanlığı
Almanya’da sermayenin önemli yayın organlarından biri olaak bilinen, ekonomi ağırlıklı Handelsblatt gazetesinde önceki gün yer alan haber dosyasında, koronavirüs nedeniyle bu yıl ekonomide büyük bir krizin yaşanacağı ve bunun “küreselleşme krizi”ne dönüşeceğine dikkat çekiliyordu. “Küreselleşmeden/Globalizmden) kaçış” manşetiyle verilen haberde dünya çapında şirketlerin Kovid 19’un etkili olduğu ülkeler ve bölgelerden kaçtığı sıralanıyordu.
Çin, artık güvenli ülke olarak görülmüyor. Örneğin Japonya, Çin’de yatırım yapan firmalarını geri getirmek ya da üretimlerini başka Asya ülkelerine kaydırmaları için 1.7 milyar avro teşvik fonu oluşturmuş. “Geri dönüş primi”nden ne kadar firmanın yararlanmak istediğinin bilgisi yok. Ancak, devletin bu yönde yoğun bir çaba içerisinde olduğu anlaşılıyor.
Bu durum sadece Japonya ile sınırlı değil.
ABD tekelleri Microsoft ve Google da Çin’deki üretimlerini Tayland ve Vietnam’a taşımak için hazırlıklar yapıyor. Onlar için fazla fark eden bir durum yok.
Bir diğer ilginç karar da araba parçası üreten Fransız Valeo tekelinden geldi. Tekel yöneticileri müşterilerinin (otomobil tekelleri) dünyanın değişik yerlerinde üretim garantisi istediğini açıkladı. Asya’da bir şey olunca Afrika ya da Doğu Avrupa’daki fabrikaların parça üretmeye devam etmesi isteniyor.
Benzer bir durum Alman otomobil tekelleri VW, BMW ve Daimler (Mercedes) için de geçerli. Parça üretiminde önemli olan İtalya ve İspanya’da pandemi nedeniyle yaşanan olağanüstü durum doğal olarak bu tekellerin üretimini de etkilemiş durumda.
Koronavirüsle birlikte Almanya’nın aldığı ilk kararlardan birisi solunum cihazları ve maske üretiminin Avrupa’ya taşınması oldu. Benzer bir hamlenin ilaç sektöründe atılması planlanıyor. Bazı hazırlıklar yapılıyor. Bugün Avrupa’nın kullandığı ilaçların önemli bir bölümü Çin ve Hindistan’dan geliyor. Her iki ülkede bir afet, savaş, pandemi durumunda Avrupa’nın ilaçsız kalacağını söylemek abartı değil.
Bugüne kadar küreselleşmenin nimetlerinden sonuna kadar yararlanan, iş gücünün ucuz olduğu ülkelerde ürettiklerini daha fazla kârla satan tekeller, kendilerince süreçten bir sonuç çıkarmanın planlarını yapıyorlar. Maliyetin düşürülmesi için üretimin önemli ölçüde Çin’e kaydırılması olarak da tanımlayabileceğimiz “küreselleşme süreci”, bu ülkenin ekonomik olarak büyümesine ve her açıdan Batılı kapitalist devletlerin en güçlü rakibi olmasıyla sonuçlanmış bulunuyor.
McKinsey Global Enstitüsünün verilerine göre; dünya ekonomisinde Çin’e bağımlılık 2017’de, Çin’in daha Dünya Ticaret Örgütü üyesi olmadığı 2000 yılına göre üç kat arttı. Ve günümüzde dünya genelindeki sanayi ürünlerinin üçte biri Çin’deki fabrikalarda üretilerek dünya pazarına sürülüyor. Şimdi; koronavirüsün ilk olarak Çin’de çıkması ve bazı bölgelerde üretimin durdurulması vesile edilerek, bu ülkenin “üretim yeri” olmaktan çıkarılmasından söz ediliyor. Sadece bu da değil, aynı zamanda Çin sermayesinin Avrupa ve ABD’de kilit sektörlerdeki firmaları satın almasını engellemek için yasal düzenlemeler yapıldı. Birçok ülke ulusal güvenliklerini öne sürerek koruma yasaları çıkardı.
Gelişmeler, koronavirüs öncesinde belirtileri açık olarak görülen ekonomik krizin derinleşeceğini ve yıllardır dile getirilen “ticaret savaşları”nın büyüyeceğini gösteriyor. Dünya Ticaret Örgütü, bu yıl içinde küresel düzeyde mal değişiminin üçte bir azalabileceğini açıkladı. Uluslararası Para Fonu (IMF), dünya genelinde ekonomide yüzde 3’lük bir küçülmenin olmasını beklediğini duyurdu. Daha önce yüzde 3.4 büyümenin olacağı tahmin ediliyordu. Büyümeden rekor küçülmeye dönüşen ekonomideki durum bugüne kadarki en büyük krizin kapıyı çaldığı anlamına geliyor. 1929 ve 2008 krizlerine her şeye rağmen dünya genelinde ekonomik büyüme bu denli küçülmemiş, sıfır sınırındaydı. Şimdi ise daha sarsıcı bir krizden söz ediliyor. En önemlisi de 2008 krizi Çin, Hindistan gibi ülkeleri kısmen teğet geçmiş, asıl olarak Batılı kapitalist ülkelerde etkili olmuştu. Şimdi ise bölgesel ya da kıtasal değil, küresel olma potansiyeli taşıyan bir kriz söz konusu. Ama yine de Avrupa ve ABD’de etkisi çok daha sert olacak.
Anlaşılan o ki, kapitalizmin “küreselleşme” cilası da tutmadı. Burjuva basını bile küreselleşmenin sonunun geldiğini yazıyor. Bundan sonra tekeller ve ülkeler arasında rekabet katlanarak devam edecek. Üretimde seçenekleri çoğaltma, bütün dünyada çalışma koşullarını Çin’dekine dönüştürme, başka bir deyişle her ülkeyi Çin’leştirme, koronavirüsle birlikte kapitalist devletlerin öncelikleri arasına girmiş bulunuyor. Tekeller üretimi Çin’den Japonya’ya, Avrupa’ya ya da ABD’ye taşısalar da ucuz emek gücü üzerinden aşırı kâr etme ilkesinden vazgeçmiş değiller. Vazgeçmezler de. Avusturya’da, Almanya’da ve Fransa’da haftalık çalışma sürelerinin 60 saate çıkarılması tam da bu politikanın sonucu. Üretimi Çin’den Avrupa’ya ya da başka ülkelere kaydırmak, aynı zamanda Çin’deki dizginsiz sömürü koşullarını birlikte götürmeyi içeriyor. Bu nedenle her ülkede sömürüye karşı, başta işçi sınıfı olmak üzere, emekçilerin mücadelesi için de yeni bir döneme kapı aralanmış bulunuyor.
- Almanya seçimlerine doğru: Muhafazakarlar aşırı sağcılaşıyor 31 Ocak 2025 04:47
- Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi? 24 Ocak 2025 04:15
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12