18 Nisan 2020 00:50

Virüse karşı mücadelede ‘kâr-zarar hesabı’ yapıldığının itirafıdır!

Maskeli iki kişi yürüyor

Fotoğraf: DHA

Paylaş

“Her vatandaşa parasız maske dağıtılacak” denmesinin üstünden haftalar geçmesine karşın, Hükümetin “Maske dağıtımını başaramama” hamleleri devam ediyor.

Herkesin “Kimlik No’suna kod gönderilerek” yapılacağı iddia edilen dağıtımın da sağlıklı bir şekilde yapılamayacağı ortaya çıktı. Çünkü, dağıtımın bütün yükü eczanelere yıkılınca; “kod”la başvuran kişiler maske bulmak için eczane eczane dolaşmak zorunda kalırken, eczanelerde “hijyen kuralları” ve “güvenli mesafe” kuralına uyulmasında zorlandılar. Dolayısıyla eczaneler virüsün yeni yayılma merkezlerine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar, kalıyorlar. Gerek eczacı örgütleri gerek sorun yaşayan eczacılar gerekse eczane eczane dolaşan vatandaşlar dağıtıma yeni bir çözüm istiyorlar!

T.C. kimlik numarası üstünden yapılan (Yapılamayan) dağıtım, aynı zamanda milyonlarca göçmenin ve yabancıların maske edinmesini imkansız hale getiren bir yöntem olarak da tepki görüyor.

İLLA GÜNDE BİRKAÇ BİN KİŞİNİN ÖLMESİ Mİ GEREK?

Bu gelişmeler karşısında Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kalın’ın yanıtı: “Biraz sabır. Tabii kolay bir şey değil 83 milyon insana bu kadar maskeyi ulaştırmak!”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, maske dağıtımı ile ilgili olarak, “Yollayın bize, sahada vatandaşımıza dağıtalım. Bir haftadır, on gündür başvuruda bulunmuş, cevap alamamış milyonlarca vatandaşımız var. O gün bize verselerdi bugün İstanbul’da maskesiz ev kalmamıştı” diye özetledi gelinen, daha doğrusu gelinemeyen yeri!

Bu sadece İmamoğlu’nun isteği de değil. Türkiye’nin idari yapısını az çok bilen herkes; yerel yönetimleri, sendikaları, emek örgütlerini, muhtarları, site yöneticilerini, apartman yöneticilerini de kapsayan bir ağ oluşturmadan, halkın ihtiyacını karşılayacak bir maske dağıtımının (Sokağa çıkma yasağının, yapılmak istenirse gerçek bir karantinanın, vatandaşlar arasında gerçek bir dayanışmanın...) yapılamayacağını biliyor.

Bunu Erdoğan ve yönetimi de biliyor kuşkusuz. Ama, partizanlıkta gelinen yer, bu salgından muhalefeti ezerek çıkma amacının bütün diğer amaçların önüne konmuş olması, onun başka türlü davranmasını engelliyor. Bu yüzden de Erdoğan ve hükümetinin, muhalif en büyük kentlerin belediye başkanlarıyla giriştiği mücadeleden geri adım atması çok zor, hatta imkansız görünüyor. Nitekim, İmamoğlu ve diğer bazı CHP’li büyükşehir belediye başkanları hakkında, “Bağış kampanyası açtıkları” için soruşturma başlatılması bunu açıkça gösteriyor.

Türkiye’de “tek adam yönetimi”nin salgına karşı, muhalif partilerin kazandığı yerel yönetimlerle iş birliği yapması için “İlla günde birkaç bin kişinin ölmesi mi gerekiyor” demeden edemiyor insan!

NEYSE Kİ SÖZCÜ KALIN, ASIL GERÇEĞİ İTİRAF ETTİ DE...

Oysa koronavirüsle mücadelede “Ben, ben, ben...” diyerek egosunun sınırsızlığını göstermek isteyen Trump bile; iki gün önce “Bütün yetki bende” diye New York Belediye Başkanına meydan okuduktan sonra, koronavirüsten ölenlerin sayısının bir günde 5 bine dayanması karşısında “Bütün yetki valilerde” (ABD’de valiler atama ile değil seçimle geliyor) diyerek havlu atmak zorunda kaldı!

Bunca kargaşa içinde, en net açıklamayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın yaptı.

Önceki gün NTV’de katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Kalın, “Uzun soluklu karantinanın ekonomiye maliyeti çok daha ağır olurdu” diyerek, gerçek bir karantina uygulanmasından neden kaçınıldığını açıkça itiraf etti!

Kalın, görüldüğü gibi, eğer karantina uygulanırsa daha çok insan ölürdü ya da ölen insan sayısı değişmezdi demiyor. Tersine, “Uzun soluklu karantinanın ekonomiye maliyeti çok daha ağır olurdu” diyor.

Burada da “İnsan hayatının ekonomik maliyeti” ile karşılaşıyoruz. Yani burada ister istemez, iktidarın, “Bir kişinin hayatının ekonomiye maliyeti ne kadar az olursa, virüse karşı mücadelede o kadar kârlı çıkmış oluruz” şeklindeki acı ama çıplak kapitalist ölçütüyle karşı karşıya geliyoruz.

VİRÜSÜN FATURASINDA İŞÇİNİN, HALKIN ‘CANI’ DA VAR!

İşçilerin “Yaşamak istiyoruz” haykırışı, işte bu insan hayatını “kâr-zarar”a indirgeyen acımasız kapitalist zihniyetin duvarına çarpmaktadır.

Bu duvar yıkılıncaya kadar da bu değişmeyecek!

Nitekim, Trump da virüse karşı mücadeleyi “kâr-zarar” hesabına indirgediği için bugün ABD koronavirüsün yayılma merkezi haline gelmiştir.

Bu yüzden tıp başta olmak üzere ilgili bütün bilim çevreleri, eğer Erdoğan ve Hükümeti sadece parlak laflar edip en az “İki-üç haftalık gerçek bir karantina uygulamazsa”, virüsün yaygınlaşması önlenemeyeceği gibi İtalya, Fransa, İspanya, İngiltere ve ABD’deki tablolarla karşılaşmanın kuvvetli bir olasılık olduğunu belirtmektedirler. Ki, böyle bir tablonun, “uzun bir karantinanın faturası”yla kıyaslanamayacak büyüklükte; ekonomiyi de etkileyecek, siyasi, sosyal, psikolojik ağır bir faturasının olacağı da tartışmasızdır.

“Krizin faturası”nda olduğu gibi, virüsle mücadelenin faturasını da Erdoğan ve hükümeti işçi sınıfı ve halkın sırtına yıkmak istiyor. Ancak bu sefer faturada sadece emek gasbı ve alın teri yok; işçilerin, halkın doğrudan canı da yazılı!

Mücadele ve talepleri de faturanın içeriğine uygun olarak örgütlenmek durumunda!  

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa