21 Nisan 2020 00:36

Kürdistan bölgesinde KDP-PKK geriliminin arka planında ne var?

Fotoğraf: Levi Clancy/Wikimedia Commons (CC-BY-SA 4.0)

Paylaş

Irak Kürdistan bölgesinde bir süreden beri KDP ve PKK arasında gerilimi tırmandıran gelişmeler yaşanıyor.

Aslında bu gerilimin TSK’nin Kandil’e yönelik operasyonları ve bölge yönetimini elinde bulunduran KDP’nin bu operasyonlar konusunda PKK’yi suçlayıcı açıklamalar yapmasıyla tırmanmaya başladığı söylenebilir. Çünkü Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile siyasi ve ekonomik ilişkilere önem veren KDP yönetimi, PKK’nin Kürdistan bölgesi içindeki (Kandil) kamplarının hem Türkiye ile ilişkilere ve hem de bölgede yaşayan Kürtlere zarar verdiğini savunuyor ve bu nedenle her fırsatta PKK’nin buradaki kampları boşaltmasını istiyor. PKK de KDP’nin kendisine karşı Türkiye yönetimi ile işbirliği yaptığını ve dolayısıyla Kürtlerin çıkarlarına zarar verdiğini savunuyor.

Ancak bu gerilimin son merkezi olan Zine Werte, bunca ‘birlik’ söylemine rağmen bu birliğin neden sağlanamadığını ve Kürtler arasındaki gerilim ve anlaşmazlığın arka planında hangi güçlerin ve çıkarların olduğunu göstermesi bakımından önem taşıyor.

Kürdistan bölgesinde Revanduz ilçesine bağlı olan Zine Werte, hem Kandil’e, hem de İran Kürdistan bölgesine yakın bir yerleşim yeri. Talabanilerin YNK’sinin etkin olduğu bölgeye (Burada Irak Kürdistan bölgesinde KDP ve YNK’ye bağlı iki peşmerge gücünün olduğu ve bu güçlerin farklı bölgelerde denetim sağladığını belirtelim) geçtiğimiz günlerde KDP yönetimi Peşmerge Bakanlığına bağlı güçler gönderdi. Bu gücün gönderilmesinin nedeni de koronavirüs salgınına karşı mücadele olarak açıklandı. Ancak burada dikkat çekici başka gelişmeler de yaşandı. Öncelikle Zine Werte’ye kendi peşmerge gücünü gönderen YNK (Lahor Cengi Talabani) gönderdiği askeri gücü geri çekmek zorunda bırakıldı-ki, KDP güçlerinin YNK güçlerini geri çekilmeye zorlayan müdahalesinin bizzat ABD’nin uyarısı ile gerçekleştirildiği belirtiliyor. Bir diğer önemli gelişme de burada YNK ile birlikte belli düzeyde etkili olan PKK’ye yönelik TSK tarafından bir hava bombardımanının gerçekleştirilmesi ve bu bombardımanda 4 militanın (TSK açıklamasına göre) yaşamını yitirmesiydi.

Peki, Zine Werte’yi bu kadar önemli kılan neydi?

Bu sorunun yanıtını vermek için Irak üzerindeki egemenlik/paylaşım mücadelesine, bu temelde ABD ve İran arasında tırmanan gerilime ve Türkiye’deki iktidarın buradaki hedeflerine dönüp bakmak gerekiyor.

ABD’nin ocak ayı başında Kudüs Gücü Komutanı İranlı General Kasım Süleymani ve Irak’ın Şii milis gücü Haşdi Şabi’nin Komutan Yardımcısı El Mühendis’i Bağdat’ta düzenlediği suikastta öldürmesi bölgedeki gerilimi yeni bir savaşın eşiğine getirmişti. ABD’nin bu saldırısına İran tarafından sınırlı da olsa bir misillemenin gelmesi ve gerilimin daha da tırmanmasından sonra ABD, Irak’ta güvenli bulmadığı bazı bölgelerden askeri güçlerini çekerken Erbil (Hewler) ve Anbar vilayetindeki Ayn el Esad Hava Üssüne Patriot füzeleri yerleştirmişti. İşte Zine Werte’yi ABD müdahalesinin konusu/alanı haline getiren de Erbil’deki Harir Üssünün buranın atış menzili içinde kalmasıydı. Dolayısıyla ABD, kendi üssünün güvenliği için İran’a yakınlığı ile bilinen YNK’nin ve yine güvensiz ve uzun vadede çıkarları için tehdit oluşturabilecek bir güç olarak gördüğü PKK’nin buradaki varlığının ortadan kaldırılmasını istiyordu. Yani KDP yönetiminin koronavirüsle mücadele olarak açıkladığı buraya peşmerge gücü gönderilmesinin asıl nedeni ABD’nin bu bölgenin kendisi için ‘güvenli’ hale getirilmesi talebiydi.

Türkiye’deki iktidarın bu mücadelenin neresinde yer aldığı ve hedeflerinin neler olduğuna geçmeden önce kısa bir hatırlatma yapalım.

2018 kasım ayında ABD, KCK-PKK’nin üç liderinin (Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan) bulunması için para ödülü koymuş ve dahası Erdoğan yönetimine Rojava’da SDG ile yaptığı iş birliğinin kabulü karşılığında PKK’ye karşı mücadelede iş birliği teklif etmişti-ki, aynı dönemde TSK’nin Şengal’de KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zeki Şengali’ye düzenlediği suikastın istihbarat bilgileri de ABD tarafından verilmişti.

Özetle ABD, İran’ı kuşatma stratejisinin başarısı için Türkiye’deki iktidarı yanına çekmeye ihtiyaç duyuyor ve bu temelde PKK ile mücadeleyi bir koz olarak kullanıyor. Ayrıca Irak Kürdistan bölgesinde KDP dışındaki askeri güçlerin varlığını kendi stratejisi bakımından bir tehdit olarak gördüğü için Türkiye’nin PKK’ye karşı operasyonlarına ses çıkarmıyor ve  Türkiye’deki iktidar ile KDP arasındaki ilişki ve iş birliğinin geliştirilmesini de destekliyor.

Bu denklem, Kürt sorununu baskı ve şiddet politikaları ile çözmeyi esas alan Türkiye’deki iktidarın PKK’ye karşı sınır ötesi operasyonlar yapabilmesine olanak sağlıyor. Bu temelde TSK, Kandil’e yönelik son operasyonlarında sınır ötesinde askeri üsler oluşturdu. Türkiye’deki iktidar bu operasyonlarla hem PKK’yi etkisizleştirip kendi Kürt sorununun çözümünde inisiyatifi tamamen eline alabilmenin ve hem de önemli bir engeli ortadan kaldırarak Barzani yönetimi ile ekonomik ve siyasi iş birliğini geliştirmenin hesabını yapıyor-ki Erdoğan iktidarı 2013’te Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile petrol anlaşması yaparak bu anlaşmayı o dönem gerilim yaşadığı Irak merkezi hükümetine karşı bir koz olarak kullanmıştı.

Barzani yönetiminin de ABD ve Erdoğan iktidarından aldığı/alacağı destekle hem PKK başta olmak üzere rakip olarak gördüğü Kürt örgütleri etkisizleştirecek ve hem de Irak merkezi yönetimi ile arasındaki sorunların çözümünde elini güçlendirecek böylesi bir denklemde yer almakta istekli olması şaşırtıcı olmuyor.

Söylenenler üzerinden genel sonuçlar çıkarmak gerekirse;

Birinci olarak, bölgede egemenlik/paylaşım mücadelesi yürüten emperyalistler ve bölge gericilikleri, Kürt sorununun eşit haklar temelinde barışçıl çözümü yönünde adım atmak yerine sorunu bu mücadelenin bir dayanağı/aracı olarak kullanmaya devam ediyorlar.

İkinci olarak, Türkiye’deki iktidar kendi Kürt sorununu barışçıl temelde çözmek yerine baskı ve tasfiye politikalarına sarıldıkça sorunu daha geniş bir alana yayarak hem siyasi, hem ekonomik ve hem de askeri olarak daha içinden çıkılmaz hale getirmekte ve ayrıca ülkeyi bölgedeki paylaşım mücadelesi ve gerilimin içine daha fazla sürükleyerek yeni tehditlerle yüz yüze bırakmaktadır.

Üçüncüsü; Kürtler, emperyalistler ve bölge gericilikleri arasındaki mücadeleye yedeklenmekten kurtulmadıkça farklı çıkarlara bağlanmış Kürt örgütleri arasındaki gerilim ve çatışmaların sona ermesi mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla Kürtler bu gerici kamplaşma ve kuşatmadan çıkıp kendi demokratik seçeneklerini yaratamadıkça ne birliklerini sağlayabilir ve ne de bölgede kendi geleceklerini kendilerinin belirleyebileceği koşulları yaratabilirler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa