23 Nisan 2020 20:12

Sorularla salgın sonrası ekonomi gündemi

100 ABD dolarında Franklin'in yüzünde maske var.

Dolar ve maske fotoğrafları Pixabay | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Salgının başlangıcından bu yana ekonomi gündemi benzeri görülmemiş bir hızla akıyor. Bu nedenle iki yazı arasında geçen süre birçok önemli gelişmenin üstünden durmadan atlanmasına neden oluyor. Bu hafta kalabalık gündem nedeniyle yazı formatını bir kenara bırakıp bana sıkça yöneltilen kimi soruları cevaplandırmaya çalışacağım. 

Merkez Bankasının faiz indirimi piyasaları rahatlatır mı?

Çarşamba günü Merkez Bankasının 100 baz puanlık faiz indirimi piyasa beklentilerinin üzerinde geldi. Kararın hemen ardından dövizdeki tırmanışa karşılık kamu bankalarının kuru dengelemek adına döviz satışına yöneldiğini gördük. Krizin başlangıcından bu yana hemen tüm merkez bankalarının benzer hamlelerine şahit olduk. Türkiye ekonomisinin açmazı ise mevcut kuru korumak için yüksek faizlere ihtiyaç duyulması ve kurdaki tırmanışı tolere edebilecek durumda olmaması. Kurda sert bir tırmanış yaşanmasının sonuçları bu ortamda yüksek dış borca sahip firmalar açısından çok daha yıkıcı olacaktır.

BDDK’nin kredi düzenlemesi ne anlama geliyor?

BDDK geçtiğimiz hafta yaptığı bir düzenlemeyle farklı ağırlığa sahip plasmanların mevduata oranını ifade eden bir aktif rasyosu tanımladı ve bu rasyonun aylık ortalamasının mevduat bankaları için yüzde 100 katılım bankaları için de yüzde 80 seviyesinin altında kalması halinde para cezası uygulanmasını kararlaştırdı. Erdoğan bir süredir özel bankaların kredi kullandırmaktan kaçındıklarını ve “İyi imtihan vermediklerini” ifade ediyordu. BDDK’nin son açıkladığı şubat ayı verilerine göre nakdi kredilerin mevduata oranı kamu bankalarında yüzde 110’u bulurken yerli özel bankalarda yüzde 97’lerdeydi. Haftalık veriler 10 Nisan haftasında bu oranın yüzde 90’ın altına kadar gerilediğini göstermekteydi.

Bu hamleyle özel bankalar kredi musluklarını açmaya zorlanmak isteniyor.  Bankaların burada diğer alternatifi menkul kıymet portföyünü arttırmaları ya da TCMB ile swap işlemleri gerçekleştirmek ancak burada da kat sayı düşüyor. Peki bunun sonuçları ne olur? İlk olarak bankaların geri dönüş riski yüksek kredilere yönelmeleri olacaktır ki, bu durum bankacılık sistemine dönük güveni azaltacaktır. Bir diğeri ise bankaların mevduatın cazibesini azaltarak mevduat toplamaktan kaçınmaları ve mevduat dışı fon kaynaklarına yönelmeleri olacaktır. Bu durum özellikle döviz mevduatı açısından geçerli, zira 100 liralık döviz mevduat karşılığında 125 liralık kredi açılması gerekiyor. Burada hükümetin dövizin cazibesini azaltmak istediğine şüphe yok. Ancak dövizi yastık altına itecek hamleler ileride çok daha büyük sıkıntı yaratacaktır.

Ama belki de her şeyden önemlisi geleceğe dönük belirsizliğin bu denli yüksek olduğu bir ortamda piyasaya para pompalanmasının sonuçları. Son araştırmalar salgının eylül ayından itibaren griple birlikte ikinci ve daha sert bir dalgaya vurabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Bu durum da bize 2020 yılının kimi aralıklarla da olsa büyük ölçüde sosyal mesafelenme tedbirleri altında süreceğini gösteriyor. Mevcut koşullarda piyasaya pompalanan paranın reel sektöre etkilerinin sınırlı olacağını, ağırlıklı olarak kısa vadede kazandırabilecek döviz, altın gibi likit varlıklara yöneleceğini söyleyebiliriz.

Bu arada takipteki alacakların halen yüzde 5’lerde seyrediyor olması da bizi yanıltmamalı. Şunu unutmamak lazım ki BDDK’nin mart ayında aldığı bir kararla ödemesi gecikmiş kredilerin takibe düşme süresi 90 günden 180 güne çıkarıldı. Dahası mevcut konjonktürde sorunlu kredilerin bir süre daha yüzdürülmesi için olanaklar da mevcut. Ancak bu şekilde makyajlanan bilançoların sorunu gidermekten ziyade sadece tablonun okunmasını zorlaştırdığını belirtmekte fayda var. Bu nedenle (Tıpkı işsizlik verisinde olduğu gibi) bugün için takipteki alacakların oranına bakarak geçmiş krizlerle karşılaştırma yapmak nafile. İleride burada oldukça sert bir tırmanış yaşanması kaçınılmaz görünüyor.

Petrol fiyatlarındaki gerileme sürer mi, Türkiye ekonomisine etkisi ne olur?

ABD’de vadeli işlemlerde ham petrol fiyatlarının eksi seviyelere gerilemesi oldu. Petrol rafinerileri ham petrol almaktan kaçınıyor zira işlenmiş talebi dibe ulaşmış durumda. Medyaya yansıyan fotoğraflarda tankerlerin depolarında 20 milyon varili aşkın petrol ile California sahillerinde martı gibi dizilmiş beklediği görülüyor. İndirilecek yer bulunamadığı için her geçen gün sayıları artıyor. Elde bulundurulan petrolün maliyeti bekledikçe artıyor. Uydular aracılığıyla yapılan ölçümler böyle mevcut görünüm sürdüğü halde petrol depolama kapasitesinin mayıs sonu haziran başı itibariyle tümüyle dolabileceği belirtiyor. Mevcut tablo petrol fiyatları açısından aşağı yönlü risklerin güçlü bir şekilde sürdüğünü gösteriyor.

Petrol başta olmak üzere enerji fiyatlarındaki gerileme sanayideki üretim maliyetlerini aşağı çekeceği gibi gerek cari açık gerekse de enflasyon açısından Türkiye ekonomisi açısından bir avantaj oluşturuyor. Ancak bu tablonun bir nedeninin de küresel talebin çökmesi olduğu dolayısıyla özellikle sanayi kesimine etkilerinin bugün için oldukça sınırlı kacağı unutulmamalı.

Merkez Bankasının Fed ve diğer merkez bankaları ile swap anlaşması arayışı ne ifade ediyor?

“Biz bize yeteriz” sloganı düşüncede güzel ancak pratikte maalesef durum bu değil. Salgının patlamasıyla birlikte gelişmekte olan ekonomilerden büyük yabancı sermaye çıkışı yaşandı. Bu durum Türkiye gibi sıcak sermaye girişleri ile fonlanan kırılgan ekonomileri zor duruma soktu. 2000’lerden bu yana en yaşamsal ürünlerde dahi dışa bu denli bağımlı bir ekonomiyi yaratanlar mevcut açmazı sloganla aşamayacağımızı elbette görüyorlar. Bu nedenle dolar likiditesine ulaşım amacıyla ikili kanallar yaratmaya çabalıyorlar.

Fed daha önce kimi gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ile dolar likiditesi sağlamak için swap hatları oluşturmuştu. Bu uygulamayı daha sonra Güney Kore, Brezilya, Meksika, Singapur gibi 9 ülkeyi daha içine alacak şekilde genişletti. Buna ek olarak yabancı ülkelere Amerikan tahvilleri karşılığı dolar likiditesi sağlayacağı bir program da devreye soktu. Türkiye gibi elinde yeteri kadar Amerikan tahvili bulunmayan ülkeler için ise adres IMF olarak gösterildi. Ancak hükümet bunca laftan sonra seçim meydanlarında muhalefetin eline yeni bir koz vermemek için IMF seçeneğine uzak duruyor. Halen Fed ve diğer gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ile ikili swap anlaşmaları için görüşmelerin sürdüğü ifade ediliyor.

Merkez Bankasının 2016 sonlarında 123 milyar doları bulan brüt döviz ve altın rezervleri bugün 88 milyar seviyesine gerilemiş durumda. Bunun 56 milyar dolarlık kısmı döviz rezervlerinden oluşuyor.  Merkez Bankasının net rezervi ise 26 milyar seviyesine gerilemiş durumda. Bunun önemli bir kısmının da swap işlemleri ile elde edildiği biliniyor. Dolayısıyla mevcut tablo da merkez bankasının hareket alanı giderek daralıyor. İkili anlaşmayla dolar likiditesine ulaşımın rahatlaması döviz kurundaki sert artışın en azından kısa vadede bir nebze geri gelmesine ve daha önemlisi Merkez Bankasının elinin rahatlamasına olanak tanıyabilir. Aksi takdirde rezervlerdeki erime sürdükçe Türk lirası spekülatif ataklara karşı giderek daha korumasız hale gelecektir.  

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa