Patronların öldürme hakkı mı var?
Fotoğraf: Envato
Salgın tüm hızıyla sürüyor, ama işçiler sağlıkla hiçbir ilişkisi olmayan sektörlerde çalıştırılmaya devam ediyor. Diğer taraftan iktidarından “Bilim Kuruluna” ikiyüzlüce “Sosyal mesafeyi koruyun”, “Yakın teması kesin” çağrıları yapılıyor. Ama “Sosyal mesafeyi koruyarak, yakın teması keserek” üretim yapılamıyor. Bu nedenle de fabrikalarda hastalık daha hızlı yayılıyor, genel ölüm oranları içinde işçi ve emekçilerin ölüm oranı yükseliyor. İlan edilen sokağa çıkma yasakları da fabrikaları kapsamıyor. Patronlar üretime devam ediyor.
Öyle anlaşılıyor ki, ülkeyi yönetenlerin, kendini bu ülkenin sahibi sayanların, kitleleri sürü yerine koyanların, halka açıklanmayan, açıkça ilan edilmeyen bir takım kararları var ve bu kararlar her koşulda, maliyeti ne olursa olsun uygulanmaya devam ediyor. Bu kararlar öyle kararlar ki sokağa çıkma yasakları, bilim adına açıklanan dikkat edilmesi gereken kurallar bu kararların uygulanmasını engellemiyor, ne salgın, ne yükselen ölüm oranları bu kararları etkilemiyor. “Sıkı bir karantina, salgından daha fazla zarar verir” açıklaması da zaten olup biteni olanca açıklığı ile anlatıyor.
Resmi kayıtlara göre bu ülkede her yıl yaklaşık iki bin işçi “iş kazası” adı verilen iş cinayetlerine kurban ediliyor. Bu nedenden dolayı yakasına yapışılmış bir patron yok. Şimdi patronlara yeni bir yetki de verilmiş durumda. Onlara deniyor ki, ‘Siz salgın malgın takmayın, işçileri çalıştırmaya devam edin, her ölenin karşılığı olarak kapıda yığılı bir işsizler ordusu açlıkla terbiye edilmiş halde çalışmayı bekliyor.’ Bu açıkça patronlara öldürme hakkının verilmesidir. Böylece hiçbir kuruma hiçbir yetkiliye ve görevliye verilmeyen açıkça öldürme hakkı patronlara verilmiş oluyor.
Ama bunun sadece ülkeye özgü olduğu düşünülmesin, sermaye düzeninin egemen olduğu hemen hemen tüm ülkelerde bu kural geçerli. Kapitalist sistemde patronlar adı konulmamış “Kamu görevlileridir” ve yaptıkları iş “Ülke yararınadır”. Bu nedenle de bugün dünyanın pek çok ülkesinde buzdolabı, çamaşır makinesi, ayakkabı, televizyon, otomobil vb. üretilmeye devam ediyor. Yani üretim bazı zorunlu haller dışında yüzde 60-70 arasında devam ediyor. Buna rağmen sermaye adına ülkeleri yönetenler demagojik bir biçimde “Ülkeyi kapatamayacaklarından, ülkeyi açmaktan” söz ediyorlar.
İnsanlar evlerine kapanmışken bu üretimlere devam etmenin, yakında tam kapasite çalışmaya geçmek üzere hazırlanmanın anlamı ne? Hangi vazgeçilmez, hangi acil ihtiyaç, hangi haklı gerekçe bu üretimin devam etmesini zorunlu kılabilir ki? Bu soruya akılla, mantıkla bir yanıt verilemez. Ama bu durum sorunun yanıtının olmadığı anlamına gelmiyor. Sermayenin mantığı şöyle çalışır, “Bugün pazar daralmış, müşteri eve kapanmış olsa da yarın işler açılacak, elimde ne kadar çok stok olursa rakiplerime karşı o kadar avantajlı durumda olurum, öyleyse üretime devam.”
Ama bu sadece üretimi devam ettirmek değil, salgını yeniden üretmek ve yaygınlaştırmaktır. Tüm iktidarlarda bunu çok iyi bilmektedirler. Bugün halka açıklanmayan, ama ortaya çıkan belirtilerden anlaşılan karar şudur, “Ölüm ve bulaşma sayısını yavaş yavaş aşağı çekelim, işlerin normale dönmekte olduğu kanısını yaygınlaştıralım. Bu arada zaten ölen ölür, kalan sağlar bize yeter, ama diğer taraftan kamuyu yöneten devletler olarak kamusal görevleri yerine getiriyor olma görüntüsünü de koruyalım, uyguladığımız önlemler zaten yeteri kadar bıkkınlık yaratmış durumda, insanları kaderlerine razı olma kıvamına getirmiş durumdayız.” İnsanlara çok mantıksız görünen olup bitenlerin en kestirme özeti budur.
İnsanın ihtiyaçlarını değil, birikim için üretimi merkezine almış, zenginleşmeyi amaç haline getirmiş bir ekonomik sistemin sonuçları bunlardır. Eğer bugün dünyanın tepesindeki bir avuç zengin dört buçuk milyar insanın serveti kadar servete sahip olmuşsa bu sonuç kapitalizmin öncesi bir yana son iki yüzyıllık tarihinin kaçınılmaz sonuçlarından sadece birisidir. Bu sistemin salgınlardan, felaketlerden, doğanın mahvolmasından, iklim değişikliklerinde ders çıkararak “doğru yolu bulacağını” sanmak çok vahim bir yanılgıdır.
İnsanlığın yeni yanılgılara kapılmasının, olmayacak hayallere dalmasının faturası tahmin edilemeyecek kadar ağır olacaktır. Sorun işçi sınıfının tarihsel görevini yapma işine soyunup, soyunmayacağında düğümlenmektedir. Müttefikleri ise her geçen gün büyüyor ve çoğalıyor. İnsani yaşam koşullarını sahip, doğa ile karşılıklı verimli bir ilişkiye dayanan, sınıfların ve sömürünün olmadığı bir dünya kurmak olanaklıdır ve aslında olup biten her şey bunun zorunluluğunu bir kez daha hatırlatmaktadır.
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37