24 Nisan 2020

Belediye blokajına muhtaç bir rejim

Salgından sonra dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inananlar ile hiçbir şey olmayacak, daha kötü olacak diye düşünenler bazen aynı şeyi söylüyor. Çünkü ani değişikliklere, hızlı alınan virajlara, beklenmedik gelişmelere alışkın bünye iyiye doğru bir değişime ilişkin kanıt arıyor ister istemez. Hele hiçbir şeyin aynı kalmayacağını vadeden iktidar ise.

Fakat vaatten iyimser sonuçlar çıkarmak mümkün değil. Tersine; suçüstü yapılmasa fırsat bu fırsat Salda Gölü’ne şahsi taşınmaz levhası asmak… aynı tas aynı hamam; Kanal İstanbul projesine kaşla göz arasında başlamak… yine bildiğimiz gibi; Yerel halkın protestolarına sebep olan yol-baraj yapımı… ezber bozmuyor. Emekçiler sürü bağışıklığına terk edilerek kıyasıya bir hayat mücadelesine zorlanır ve ücretli iznin lafı bile edilmezken Hükümetin şubat ayında patronlara 12.6 milyar lira yatırım teşvikinde bulunması… vakayı adiyeden. Kocaeli Ses gazetesinin taranması, Kars köylülerine jandarma muamelesi, sabaha karşı belediye başkanının kapısına dayanmalar… Bildik mafyatik işler. ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ manşetinin altı bu yoğunlaşmış şiddetle doluyor.  

Yakın tarihteki birkaç dönüm noktasının ardından yaşanan değişimlerin hepsi bir ‘can derdi’ pazarının arkasından yaşandı. 7 Haziran’da irtifa kaydeden iktidar kendi cam kırıklarını 10 Ekim Katliamı’nın ardından topladı. 15 Temmuz darbesi sonrasının KHK rejimi tek adam rejiminin dayatılmasına çok elverişli bir zemin olmuştu. Her fırsatı kendi yakın siyasi hedeflerinin hizmetine koşan; nüfusun dikkati yüksek dozda bir propaganda eşliğinde yapılandırılmış büyük tehdide odaklanmışken, durumdan lütuf çıkaran iktidarın hiçbir şeyi ile her şeyi arasındaki diyalektik de bildiğiniz gibi.

Salgın şimdi 15 Temmuz sonrasında başlanan ve ama Kürt belediyeleri ile CHP’li büyükşehir belediyelerinin tamamı ele geçirilmediği sürece tamamlanmayacak bir tek adam rejiminin nihai sınırlarına kadar genişletilmesi için gerekenlerin de yapıldığı bir fırsatlar alanı. Bütün yetkilerin tek adamın temsil ettiği bir merkeze soğurulmasıyla, bu temsili şahsiyetin temsil şartının seçimli bir sisteme bağımlı olmasındaki paradoksun çözülmesi için en önemli siyasi hamle şimdi başladı. Yerel yöneticilerle merkezdekilerin ayni partiden olduğu koşullarda iyi kötü işleyen tek adam rejiminin belirli aralıklarla seçim meşruiyetine duyduğu ihtiyaç artık karşılanamaz göründüğünde seçimin meşruiyetini masaya yatırmaktan çekinmeyen bir gözü karalık devrede.

Zaten muhalif belediyelere büyük sermayeye ve halka el açmaktan başka bir seçeneğin bırakılmadığı ve merkezi iktidara bağlı gelir kaynağının şarta bağlandığı belediyecilik düzeninde kalkışılan her iş bir topal ördek vakasıyla sonuçlanmak zorunda. CHP’nin büyükşehir belediye başkanlarının topladığı yardımların bloke edilmesi, belediye başkanlarının itibarsızlaştırılması için açılan kampanyalar tek adam rejiminin vesayeti altında olmayan hiçbir adımın atılamayacağını göstermiyor sadece. Tek adam rejiminin, eksiklerini kapatmak için bir tatbikata muhtaç olduğuna da işaret ediyor.

Bu rejim kendisini bir yere kadar; HDP’nin kazandığı yerlerde dile gelen öz yönetim taleplerini hendek-çukur söylemiyle kapatıp kayyum sistemine alan açmakla; FETÖ’nün paralel devletinin üstüne gitmekle konsolide etmişti. Ne var ki kronik beka kaygısı akutlaşan atanmışlar rejimi, çözemediği için ertelediği önemli çelişkisini gidermek için salgın günlerini fırsat haline getirdi.

Devletin, kendi bünyesindeki her kurumu, neredeyse aynadaki yansımasını bile şirk olarak gördüğü bir paranoya rejiminin tatmin olup kendiliğinden duracağı nihai bir durak yoktur aslında. Bizdeki gibi kırk çeşit fraksiyonu çeşitli ödül sistemleriyle bir arada anca tutan, bütün kaynakların merkezde toplanmasını ve bunların da merkezden paylaşılmasını ilke edinmiş bir tek adam rejiminin karşısında beliren her güç onun kendi paraleli olacaktır.

Öyleyse hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağından kastın, seçimli sistemin kalan son mevzilerine de hazır mümkünken hızlı bir ayar çekmek; seçimli sistemle atanmışlar rejimi arasındaki pürüzleri gidermek, olmuyorsa pürüz yaratan sistem ayarlarıyla oynamak olduğu söylenebilir. CHP’li belediyelerle, topladıkları bağış üzerinden sürdürdüğü kavga kolay bitmesi mümkün olmayan bir rejim kavgasının devamında yer alır.

Bu müdahaleyi Kılıçdaroğlu’nun, parlamenter demokrasinin yeniden işletilmesi için gerekenlerin yer aldığı 23 Nisan Manifestosu’nun izlemesi, ana muhalefet tarafından mesajın alındığını gösteriyor. Karantina günlerinin sonrasını belirleyecek şeyin rejim kapışması olacağı belli oldu. Herkes bu anormal koşullarda kendi normalini kurmaya çalışıyor. 

Atanmışlar saltanatının yerini kendilerini seçenlere hesap verebilir seçilmişlerin aldığı bir düzen; işte şimdiden alan açılması gereken asıl normal bu olabilir. Yoksa bütün değişimler hiçbir şeyin değişmemesine hizmet eder.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et