24 Nisan 2020 20:22

23 Nisan kutlamaları ardından

23 Nisan kutlamaları ardından

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İki gün önce yüzüncü yılını kutladığımız 23 Nisan, bence pek anlamlı geçti. Bir defa, her oluşumun yüzüncü yılını kutlamak çok büyük bir mazhariyettir. Şöyle ki, geçen bütün bir asır, 23 Nisan ve 29 Ekim’le açılmış olan parantezin bir daha kapanmayacağının güçlü göstergesidir. Tarihte büyük dönüşümler nadiren yaşanır. 23 Nisan da bir ulus inşası ve bir irade ortaya koyuş yönüyle büyük bir dönüşümdür. Geçen yüz yıl boyunca içte ve dışta aksi girişimde bulunan bedhahlar görülmüştür ve hâlâ da görülmektedir. Ancak, sağlık sorunları gölgesinde girişilen tüm engellemelere rağmen, halkın önlenemeyen coşkusu, sanal güç sahiplerini de ikame edercesine, asıl iradenin kimin elinde olduğunu 23 Nisan ilanı günündeki kadar güçle ve açıklıkla kanıtlamıştır.

Korona denen yapışık yüzsüz mahluk(!) tüm kalplerin birleşeceği yüzüncü yıl kutlamalarına soğuk bakanlara bir fırsat sundu. Şeklen bir şeyler yapıldı, törenler adeta herkesin evine ihale edildi, böylece bir araya gelinmediği için devlet büyüklerinin sağlığı da korunmuş oldu. Bu bakımdan koronaya minnet borçluyuz; zira bir turnusol testi olanağı sağladı bize. Tam bir oksimoron; Meclisteki tablo bence her yönü ile çok harika bir görüntü sergiledi. Halkın önemli bir bölümünün oyu ile ana muhalefeti temsil eden parti, siyasi güç tarafından yok sayılırken, aldığı oylara bağlılığını temsilen genel başkanıyla Mecliste bulundu. Diğer muhalefet partileri de, aldıkları oylara büyük bir sadakatle başkanlarıyla Mecliste bulundular, partilerini ve seçmen tabanlarını Mecliste manen yansıttılar. Doğal olarak kamuoyu 23 Nisan Meclis tablosunu değerlendirecektir.

AKP Genel Başkanı’nın Meclise gelmemesi tabiatıyla kendi tercihidir. Ancak, keşke danışmanları daha akıllı davranıp, hem parti başkanı olarak halkın oylarını temsilen, hem de Cumhurbaşkanı sıfatı ile Mecliste bulunmasının gurur verici olacağını kendilerine arz edebilselerdi! Çünkü meclis parlamenter demokrasilerde tüm toplumun manen temsil edildiği siyasi mabettir. Hiç kimse meclisin üzerinde değildir, olamaz! Bu makam karşısında hiçbir siyasi kişi, hangi makamda ve kademede olursa olsun, kesinlikle milletin ve onun temsil edildiği makam olan meclisin emrindedir. Kanunlar hangi amaçla ve kimler tarafından yazılırsa yazılsın, tarihten süzülüp gelen demokrasi anlayışına ters düştüğü anda milletin iradesi ile çatışır ve ulusal irade öne çıkar!

Böylesi kutsal duygularla andığımız Meclis, ne hikmettir ki, 15 Temmuz’da darbecilerin hedefi oldu. Jetler Meclisi bombalarken herhalde hedefleri ve amaçları duvarlara bomba yağdırmak olamazdı. Bombalayanlar asında Meclisin manevi kişiliği gölgesinde bir devrin kuruluşunu ve ilkelerini silmeye çalışıyordu. İktidarın ortağı olarak siyaseti sürdürmüş olan darbeciler, hedeflerini bombalarla gerçekleştirmeye çalışıyorlardı. Onun içindir ki, o gece Meclise gelmek ve orada halkın ve çağdaş demokrasinin temsil edildiği kutsal mekana sahip çıkmak ne denli önemli idi ise, 23 Nisan günü de Meclise gelmek, darbecilerin amaçlarını reddedercesine, o denli önemlidir.

23 Nisan kutlamalarının herkesin evinde İstiklal Marşı söylenerek yapılacak diye ilan edilmesinin, Meclis protokol görüntüsüne paralel olarak, hangi evde nasıl karşılandığı doğrusu benim merak konum oldu. Yaşanan manzara hangi evde sevinç ve mutlulukla, hangi evde ise, farklı amaçla, sevinç ve kahırla karşılandığı konusunda tahmin dışında fazla bir şey söyleyemem. Şu kadarını tahmin edebilirim ki, muhalefet partilerinin tabanını oluşturan aile mekanlarında daha çok sevinç ve mutluluğun, hatta Mecliste daha coşkulu bir programı sağlık sorununun engellemiş olması nedeniyle hafif bir hüznün hakim olduğu sezilebilir.

Şu ünlü parantez meselesini kafalarından silemeyenler ne cumhuriyete ne de Meclise çatsınlar. Bir kere, cumhuriyet eğer yüz yıl yaşamışsa bunun anlamı, bu adımın tarihsel sürece doğru atıldığıdır. Tarih, geri dönülemez şekilde, bir parantezi kapatmıştır. Açılmış parantezi açık ve örtülü çabalarla kapatmak isteyenler tarihsel bilgiden mahrum bedhahlar olarak, o öykündüklerinin parantezinin kapanmasının üzerinden bir asır geçmiş olduğunun farkına varamamışlardır. Umalım ki, bu cehalet perdesi gözlerden ve gönüllerden kalkar da, milletçe bölünmeden el ele ilerilere yürürüz. Şunu da akıldan çıkarmamak gerekir ki, demokrasilerde meclisi, dolayısıyla ulusal iradeyi dışlamaya ve onun üstüne çıkmaya kimse yeltenmemelidir, zira böyle bir hak kimsede yoktur!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa