26 Nisan 2020 20:27

Koronayı gören şirketler ‘kafala’ya sarıldı

İş bırakma eylemi yapan Limak işçileri

Limak'ın Kuveyt Uluslararası Havalimanı şantiyesinde çalışan işçiler | Görsel, İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikasının Twitter hesabından alınmıştır

Paylaş

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi Körfez ülkelerde işçilere esir muamelesi yapan korkunç bir sistem var, adı “Kafala”. Türkçe meali kefillik sistemi.

Buna göre; işçinin kendisini götüren şirketi değiştirme şansı yok. Hatta şirket izin vermezse çalıştığı ülkeyi terk etme şansı bile yok! Anan mı öldü? Anca şirketin onayı varsa gidersin. Çalışma şartlarını mı beğenmedin? Ya bütün haklarından vazgeçersin ya da esir gibi aylarca kampta bekletilirsin.

Körfez ülkelerdeki göçmen işçi sayısı 1.5 ile 3 milyon arasında değişiyor. Bu işçilerin içinde Türkiye’den giden on binlerce gurbetçi işçimiz var. Hepsinin boynuna daha baştan “kafala” zinciri takılıyor. “Elin adamı bizim işçimize neler ediyor” diye hayıflanmayın. Çünkü Körfez’e işçi götüren Türk şirketler de kafala sistemini çok seviyor.

Çölün ortasında 40 derece sıcaklıkta çalışan işçiler zaman zaman eylemler yapıyor, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bozuk yemek, uzun çalışma saatleri, berbat yataklar, sözleşmenin patron tarafından ihlali başlıca nedenler. Mart ayı ile birlikte buna korona eylemleri eklendi. Çünkü inşaatlarda maske yok, mesafe kuralı hak getire! Pozitif vaka çıktığında bile şantiyede işler durmuyor, işçiler can korkusu yaşıyor.

Bu yazıda size Suudi Arabistan, Kuveyt, Irak ve Cezayir’de işçilerimizin başına neler geldiğini anlatacağım. 

SUUDİ ARABİSTAN

Arabistan’ın Riyad şehrinde 40’a yakın işçimiz, bir kampta adeta “esaret” yaşıyor. Onları aradım. İşçi Bahadır Sarıyaprak şunları söyledi: “Doğuş İnşaat’a bağlı bir metro projesinde çalışıyoruz. Anlaşmamızda 8 saatlik çalışma var ama 12 saat çalıştırdılar. Bir bölüm arkadaş döndü, Türkiye’de dava açtı. 500 kadar işçi arkadaş burada kaldı, ev borcu olanlar vardı. 4 yıllık haklarımızı istiyoruz.”

Sarıyaprak’ın aktardığına göre; Türk şirket Arabistan’da kalan işçileri paravan bir Suudi şirket yardımıyla sponsor firmaya transfer etmiş! Yeni kontrata ayda 312 saat mecburi çalışma maddesi yazılmış. İşçiler de kontratın altına şerh düşerek çalışmaya devam etmişler. Devamını dinleyelim:

“2019 aralık ayında ‘Oturum kimlikleriniz yenilenmeyecek’ dediler. Oysa proje sonlanmamıştı. CEO düzeyinde biriyle görüştüm, mesai ücretlerimi talep ettim. ‘Diğer işçilere vermedik, sana ayrıcalık yok’ dedi. Ben de Riyad Mekteb-il Amel Mahkemesine dava açtım. Çekilmem için baskı geldi, konsorsiyumun durumdan haberi yokmuş! 21 günlük ara bulucu dönemi bitince ana duruşmalar başladı. İki arkadaş davayı kazandı. Bize mobbing yaptılar; kamptan atmakla, ödeme yapmamakla tehdit ettiler. ‘Davayı çekin 5-6 ay maaş verelim’ dediler. Biz kabul etmeyince 14 Şubat’ta sözlü çıkışlarımız verildi. Ertesi gün kolluk kuvvet önümüze çıkarıldı…”

İşçiler bunun üzerine Riyad Büyükelçiliğine başvurmuş. Kamp bölgesinde incelemeler yapılmış vs. Şimdi işçilerin iki talebi var: Türk şirketten alacaklarının ödenmesi ve “Suudi şirket” döneminde fazla mesai ücretlerinin verilmesi. Ama salgın nedeniyle Arabistan’da mahkemeler kapalı. Bu yüzden işçiler Türkiye’ye dönemiyor. Daha doğrusu kafala sistemi nedeniyle şirket işçilerin dönmesine izin vermiyor. Dönmelerinin tek şartı var: Haklarından vazgeçmek! İşçiler de bunu kabul etmiyor. Sarıyaprak’ın verdiği şu örnek ise oldukça sarsıcı: “Babamı kaybettim. Tokat Devlet Hastanesinde yoğun bakımda yatıyordu, gitmeme izin vermediler. ‘Para istemiyorum, gideceğim’ dedim. Ara bulucu evrakı koydular, ‘İmzalamadan gidemezsin’ dediler. Dört yıllık haklarımdan feragat etmemi istediler. Biz İŞKUR sözleşmesiyle geldik, bunu kabul etmiyoruz. Suudi mahkeme için ‘Kelleniz gider’ dediler. ‘Bu hak davası giderse gider’ dedim. Niye yaşıyoruz ki o zaman?”

KUVEYT

Kuveyt’te yeni havalimanı inşaatında binlerce göçmen işçi çalışıyor. Bu işçilerden 2 bin kadarı Türkiye’den gidenler. Onları götüren şirket ise Limak İnşaat. Korona günlerinde ilkel çalışma koşullarına tepki gösteren işçiler eylemlere başladı. 10 Nisan’da, salgın gerekçesiyle kalıpçı ve demircilerin Türkiye’ye gönderileceği söylendi. Ne var ki ortada bir sorun vardı! Özlük haklarını isteyen işçilerin önüne feragat metinleri konmuştu. 5 günlük eylemlerinin ardından ücretlerin bir kısmı ödendi, 500 kadar işçi memlekete döndü. Diğerleri çalışmaya devam etti.

Geçtiğimiz cuma günü ise eylemlerin en büyüğü yaşandı. İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası (İYİ-SEN) bu eylemleri internet ortamında paylaştı. Sendikanın Genel Başkanı Ali Öztutan’ı aradım. Bana verdiği bilgiler şunlardı:

“Kampın L 29 Blokunda 2 Hintli işçide pozitif vaka belirlenmiş. O blokta 100 işçi kalıyor. Sürekli görüştüğümüz arkadaşlar karantina kurallarının uygulanmamasına tepki gösterdi. Ertesi gün işçilere yemek verilmedi. Oradaki yemeklere de zaten Türk işçiler alışık değil. Cuma akşam eylem yapıldı ve bu sefer işçilerin hepsi eyleme katıldı. Ofisin önüne gelen işçiler taleplerini ilettiler. İstekleri; yemekhane ve tuvaletlerde mesafenin korunacak düzeye getirilmesi, maske verilmesi, dezenfektan sağlanması ve karantina koşullarının delinmemesiydi. Çünkü karantina bölgesinde içeri girip çıkan işçiler vardı…”

Öztutan’ın dikkat çektiği bir önemli husus daha var: İşçiler Türkiye’ye dönüşün engellenmemesini de taleplere eklemişler. Yani kafala sistemine isyan etmişler. Öztutan 10 kadar işçiye Kovid-19 tanısı konduğunu da ilk defa bizimle paylaştı.

IRAK VE CEZAYİR

Devrimci Yapı İşçileri Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut da bana Irak ve Cezayir’deki gurbetçi işçilerimizin yaşadıklarını anlattı. Uzatmadan sözü ona bırakayım:

“Irak Kerbela’da bir hastane şantiyesinden haber aldık. Orada Türkiyeli ve diğer uluslardan yüzlerce göçmen işçi var. Bizimkiler salgın önlemleri alınmadığı için işe çıkmıyor. Diğerleri ise insanlık dışı şekilde topluca ilaçlanıp çalışmaya götürülüyor. Cezayir’de iki şantiye ile görüşüyoruz. Askeri hastane yapılan şantiyede salgın önlemleri alınıyor ama diğer şantiyelerde durum çok kötü. Türkiyeli işçiler hem mağdur hem mahsur.”

***

Özetle; sel de vursa, deprem de olsa korona da çıksa inşaat patronları azami kâr hırsından vazgeçmiyor. İlkel bir sömürü biçimi olarak “kafala” sistemi, şirketlerin üstüne atladıkları can simidi olmuş. İnşaat ve yapı işçileri kimi zaman bölük bölük, kimi zaman ulusal duvarları aşarak topluca mücadele etmeyi öğreniyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa