27 Nisan 2020 20:52

Tartışılan Esad’ın değil, Suriye’nin geleceğidir!

Beşar Esad ve Putin

Arşiv | Fotoğraf: President of the Russian Federation / Wikimedia Commons

Paylaş

Geçen yılın sonlarından bu yana Rus medyasında Esad’a yönelik sert eleştirilerin yapıldığı analizler yayımlanıyor. Bu eleştiriler ister istemez “Rusya Esad’dan vaz mı geçiyor?​” sorusunu akıllara getiriyor. Fehim Taştekin, geçen hafta ulaşabildiği bilgi ve kaynaklar üzerinden Gazete Duvar’da bu konudaki tartışmaların çeşitli yönlerine dikkat çeken önemli bir yazı (“Putin Esad’ı gözden çıkarıyor mu?​”) yayımladı. Dün de gazetemizin ‘Arap Coğrafyasında Geçen Hafta’ sayfasında hem Rusya’da Esad’a yönelik sert eleştirilere ve hem de Suriye ile diğer Arap ülkeleri arasında hızlanan diplomasi trafiğine dair değerlendirmeler yer aldı.

Bir soruyla başlayalım: Esad neden şimdi tartışılıyor, ya da tartışılan gerçekten Esad’ın geleceği mi?

Bu sorunun yanıtı bakımından öncelikle şu noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Esad ailesinin ve Baas’ın bugün tartışmaya açılan yönleri yeni ortaya çıkmadı. Ancak bu tartışmaların Rus medyasında son dönemde yoğunlaşması, Suriye’de 9 yıllık savaşın sonunda siyasi geçiş sürecinin nasıl şekilleneceğinden bağımsız düşünülemez. Bu bakımdan Putin yönetimine yakın isimlerin de içinde yer aldığı Rus medyasının Esad’ı hedefe koyması, aslında siyasi geçiş sürecinde Rusya’nın Esad üzerindeki baskısını arttırmaya, başka bir deyişle Esad’ı daha fazla sıkıştırmaya yönelik bir müdahale olarak anlam kazanıyor. Dolayısıyla sürdürülen tartışmanın Esad’dan çok Suriye’nin geleceğine yönelik bir tartışma olduğunu söylemek daha gerçekçi olacaktır.

Burada Esad’ın zaten Rusya’nın denetiminde olduğunu söylemek durumu açıklamak bakımından yetersiz kalacaktır. Çünkü mesela Rusya’nın belirleyici konumda bulunması, İran ve İran’ın Suriye’deki askeri varlığı konusunda Esad yönetimiyle arasında görüş ayrılıklarının bulunmasını ortadan kaldırmıyor. Öte yandan yine siyasi geçiş bakımından önem taşıyan Suriye Anayasa Komitesinin anayasa yazım sürecinin ve yine Kürtlerle müzakerelerin ağırdan alınması, Rusya’nın Esad yönetimine baskı mekanizmalarını devreye sokmasını gündeme getirmiş olabilir. Buna Esad yönetiminin son İdlib sürecinde görüldüğü gibi, Rusya’nın Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile ilişkileri sürdürme hassasiyetini yeterince gözetmemesi de eklenebilir.

Putin yönetiminin Suriye’nin geleceği konusunda ABD ve İsrail’le yaptığı pazarlıkların en önemli konularından biri İran’ın Suriye’deki askeri varlığıydı. Rusya, bu pazarlıklar sürecinde İran konusunda daha esnek davranabileceğini göstererek Suriye’nin güneyindeki İran askeri varlığının geri çekilmesi çağrısı da yapmıştı. Çünkü Rusya, bölgesel egemenlik/paylaşım mücadelesinde İran’ın taraf olduğu kamplaşma ve gerilimlerin ötesinde daha esnek bir tutum takınarak kendi pozisyonunu güçlendirmek istiyor. Başka bir ifadeyle Rusya, kendi çıkarları için İran ile iş birliğini sürdürürken İran’ın yükünü de taşımak istemiyor. Ancak Esad yönetimi için İran daha stratejik bir önem taşıyor ve bu nedenle Esad, İran’ı Suriye’ye kendilerinin çağırdığını ve dolayısıyla gitmesini isteyebilecek gücün de kendileri olduğunu söylüyor.

Tam bu noktada Rusya’da Esad’a yönelik eleştirilerin dozunun yükseldiği günlerde İran Dışişleri Bakanı Zarif’in Şam ziyareti, Esad’a verilmiş açık bir destek olarak anlam kazandı. Çünkü bölgede ABD’yle ciddi bir gerilim yaşamaya devam eden İran’ın Esad’a ve Suriye’nin geleceğinde belirleyici konumunu sürdürmek için Esad’ın da İran’a ihtiyacı bulunuyor.

Son dönemde Suriye’nin geleceği bakımından önemli bir diğer gelişme de dün ‘Arap Coğrafyasında Geçen Hafta’ sayfasında arkadaşlarımızın çeşitli yönlerini aktardıkları Suriye ve diğer Arap ülkeleri arasında diplomasi trafiğinin hızlanması ve bu temelde Suriye’nin eski konumuna dönmesi yönünde çeşitli adımların atılmış olmasıdır. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Moritanya ve Umman liderlerinin ‘bağımsızlık günü’ nedeniyle Suriye Lideri Esad’ı telefonla aramaları, Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun’un Suriye’nin Arap Birliğindeki yerini alması gerektiği açıklaması, Mısır Dışişleri Bakanı Şükri’nin Suriye’yi bölgede ve uluslararası arenada eski konumuna döndürmeye niyetli olduklarını söylemesi, Suriye ile diğer Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin giderek normalleşmeye doğru bir seyir izlediğini gösteriyor. Elbette bu gelişmelere Libya iç savaşının taraflarından biri olan ve Mısır, BAE ve S. Arabistan tarafından desteklenen Halife Hafter’in Şam’da büyükelçilik açmasını da eklemek gerekiyor.

Sonuç olarak, son dönemlerde yapılan eleştiriler eşliğinde Esad ile ilgili yürütülen tartışmalar asıl olarak Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği tartışmaları olarak anlam kazanmaktadır. Rusya’dan yapılan eleştirilere rağmen İran’ın açık desteği ve Arap ülkelerinden normalleşme yönündeki sinyaller ise, siyasi geçiş sürecinde Esad’ın sahnede kalması lehinde atılmış adımlar olarak değerlendirilebilir. Ama Suriye halkları için mesele, siyasi geçiş sürecinde Esad’ın sahnede kalması ya da gitmesinin çok ötesindedir. Çünkü Suriye, emperyalistler ve bölge gericilikleri arasındaki egemenlik mücadelesinin alanı olmaya devam ettikçe burada asıl kaybeden dün olduğu gibi, bugün ve yarın da Suriye halkları olacaktır. Ve Suriye halkları, tıpkı diğer bölge halkları gibi, emperyalistlere ve bölge gericiliklerine karşı antiemperyalist-demokratik bir mücadele çizgisinde birleşmedikçe kendilerine dayatılan kaderi değiştirmeleri mümkün görünmemektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa