CHP işçi mücadelesinin kilit olduğunu anlamalı!
Fotoğraf: Evrensel
CHP Genel Başkanı ve Ana Muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet gazetesine yazdığı bir yazıda alçak gönüllü bir uygarlığın inşasına çağrı yaptı.
Bir manifesto niteliği taşıyan bu yazıda Kılıçdaroğlu cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilkelerini tanımlamakla kalmadı, COVID-19 salgınıyla beraber yeryüzünde daha da keskinleşen otoriterleşme eğilimlerine karşı -Karl Marx’a atıfla- tüm dünya demokratlarına birleşme çağrısında bulundu. Manifestonun giriş bölümü kapitalizmin ürettiği eşitsizliğe ve küresel sorunlara dikkat çekip, bunların ancak sosyal devlet anlayışına geri dönmekle çözülebileceğini vurguluyor. Genel tespit ve ilkelerde kuşkusuz her demokratın her sosyalistin önemseyeceği bir teklif bu. 1970’lerin CHP’si, 1980’lerin SHP’sinden bu yana bu denli güçlü bir sosyal demokrasi söylemi görmemiştik.
Kılıçdaroğlu genel ilkelerin ardından Türkiye’ye ilişkin 16 maddelik bir program açıklıyor. Programın ilk beş maddesi Anayasa’nın temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığı ve denge denetleme mekanizmaları. Ana muhalefet lideri burada “güçlü parlamenter sistem” tezini yineliyor ve bunu diğer maddelerdeki sosyal devlet ilkeleriyle destekliyor. Ancak manifestoda eksikliği hissedilen önemli bir unsur var: Sendikal mücadele.
İkinci madde “Medya ve sendikalaşma dahil örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller”in kaldırılacağını vadediyor. Bu temenniye katılmamak mümkün değil. Fakat bu özgürlüğe sadece seçim vasıtasıyla ulaşamayız. Daha doğrusu: Örgütlenme hakkı için işçi sınıfının ve sendikaların bizzat mücadele etmesi gerekiyor. Tarihte hiçbir özgürlük işçinin kucağına düşmemiştir. Dolayısıyla CHP’nin işçilere sendikal özgürlük vadetmesi yetmez. Yetmemenin ötesinde: Sadece sendikal özgürlükler değil, bizatihi demokrasiye (Kılıçdaroğlu’nun bahsettiği denge ve denetim mekanizmaları dahil) ancak işçi sınıfı mücadelesiyle ulaşılabilir. Bu açıdan ana muhalefet liderinin demokratlara yaptığı çağrıyı elbette memnuniyetle kabul etmekle beraber manifestoda ifade edilen ilke ve hedeflere nasıl varılacağı konusunda ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu görüyorum.
Siyaset biliminde ve sosyolojide demokratikleşmenin motorunun orta sınıf olduğu tezi uzun bir süre hakim oldu. Soğuk Savaş sırasında sosyalizm ve işçi sınıfı sendikacılığının ağır bir baskı altında tutulduğu koşullarda bu tez bilhassa Amerikan ilerici hareketlerinde itibar gördü. Böylece, bir yandan işçi sınıfı terimi ortadan kalkıyor, işçiler orta sınıf sayılıyordu; diğer yandan da eğitimli ilericiler -yani klasik manada orta sınıf- kendini işçilerle özdeşleştirebiliyordu. Amerikan rüyasının baş aktörü “Amerikan orta sınıfı” böyle doğdu.
Barrington Moore’un Demokrasi ve Diktatörlüğün Toplumsal Kökenleri başlıklı meşhur çalışmasıyla başlayan bir araştırma geleneği yıllar boyu bu tezi savunageldi. Ancak bu araştırma programının kırk yıllık bulgularını karşılaştıran Northwestern Üniversitesi Profesörü James Mahoney (Klasik Marksizmin küçük burjuvazi olarak tanımladığı) orta sınıfların demokratikleşmeye katkısının tarihsel olarak değiştiğini vurguluyor (“Knowledge Accumulation in Comparative Historical Research: The Case of Democracy and Authoritarianism”, Comparative Historical Analysis in the Social Science içinde, Derleyenler: James Mahoney ve Dietrich Rueschemeyer, Cambrigde University Press, 2003, ss.131-174) . Kısaca: Küçük burjuvazi bazen demokratikleşmeye, bazen otoriterleşmeye destek vermiş. Demokratikleşmenin esas motoru ise işçi sınıfı. Özellikle Marksist bir kurama dayanmamalarına rağmen tarihsel kanıtlara özen gösteren çalışmalar, işçi sınıfının ve işçilerin hak mücadelesinin demokratikleşmenin itici gücü olduğunu gösteriyor (Örneğin: Dietrich Rueschemeyer, Evelyne Huber Stephens ve John Stephens, Capitalist Development and Democracy, University of Chicago Press, 1992; Ruth Berins Collier, Paths Toward Democracy: The Working Class and Elites in Western Europe and South America, Cambridge University Press, 1999).
Kılıçdaroğlu’nun manifestosundaki en büyük zaaf işçi sınıfı mücadelesinin demokratikleşmedeki kilit rolünü es geçmesi. CHP demokrasi vadediyor. Güzel. Ama sosyal bilimlere göre bunu vadedebilecek tek bir toplumsal özne var: İşçi sınıfı.
İşçi sınıfı mücadelesine katkı sunmadan, sınıf sendikacılığını desteklemeden, sendikaların işyeri birimlerine kulak vermeden, sendikasızların örgütlenme çalışmalarıyla dayanışmadan sadece parlamento seçimleriyle ve belediyelerle demokratikleşme olmuyor. Nitekim manifestoya yanıt ertesi gün MHP’ye ve Saray’a göz kırpan İYİP Lideri Meral Akşener’den geldi. Demokratikleşmenin sandık siyasetinin çok ötesinde toplumsal bir mücadele gerektirdiğinin en somut delili de bu olsa gerek.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22