29 Nisan 2020 20:31

Yol-yöntem bulunur; 1 Mayıs işçilerindir!

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Koronavirüs salgını doğasal ve toplumsal gerçekliklere ilişkin birçok bağlantıyı, etken ve nedeni, öldürücülüğü denli güçlü olmamakla birlikte, yine de çarpıcı şekilde açık hale getirdi. Isı, ışık, hava, nem, su, toprak ve çok çeşitli canlı varlıkların birbirleriyle etkileşimiyle bağlı olarak ortaya çıkan ya da üreyen milyonlarca ve milyarlarca bakteri ve virüsten biri olan bu yeni virüs, kâr için ve rekabete dayanan kapitalist üretimin yol açtığı yıkıcı sonuçlara ayna tuttu. Doğaya karışan zehirli atıkların, nükleer silah ve denemelerin ve gaz salımının yol açtığı kirlilik ve hava değişiminin, başa çıkılması zor yeni sorunlar yarattığı biliniyordu. Kısa bir süreliğine de olsa gaz salınımının azalmasıyla hava kirliliği yaşanan dünyanın belirli büyük kentlerinde havanın temizlenmiş olması, kapitalistlerle devletlerinin sorumluluğunu göstermiş oldu. Virüs, kendisi olarak değilse de ona karşı izlenen politikalarla, insanın soyut “insan eşitliği”nin toplumsal gerçek insanların farklı sınıfsal-sosyal konumları söz konusu olduğunda berhava olduğunu  da gösterdi.

Ekonomi-ekonomi diye maddi nesnel bir gerçeğe; üretim ve yeniden üretime göndermede bulunanların kapitalist olanlarıyla onların sermaye çanağından yiyip-içenler, üretimin uzun süre durdurulamayacağını belirterek er ya da geç “sürü bağışıklığı”nın kaçınılmaz olduğunu  söylediler. Kimileri Boris Johnson gibi dobra dobra; kimileri “acar gazetici” kılığında liberal sözde demokrat etiketiyle; kimileri de “şartlar ne olursa olsun üretim sürecek” diye meydan okuyarak! Görünürde “bütün toplumun huzur ve güvenini temin” ve “refah içinde yaşamasını sağlama” göreviyle kendini yükümlü ilan etmiş ve bunu sınıf bölünmeleri ve çıkar farklılıklarının üstünü örtmek üzere kullanan sermaye devletleri, gerçek işlevleriyle uygun olarak kapitalist şirketler yararına ekonomi paketleri açıkladılar.

İşçilerin önemli bir kısmı ise çalışmaya devam ettiler. İçlerinden Covid-19 pozitif çıkanlar(yani salgın virüs hastalığına yakalanlar) olmasına rağmen diğerleri bir yandan ölümle burun buruna olduklarını belirterek yakındılar diğer yandan çalışmaya devam ettiler. Sebep aç ve işsiz kalmakla ölümcül hastalık arasında bir seçim yapmaya zorunlu bırakılmalarıydı. Çarpıcı ve çıplak gerçek şuydu ki, onların durumu fabrika ve şirketlerin sahipleriyle devlet-hükümet yönetimleri için kâr mekanizmasının döngüsüyle bağlıydı. Kaba formülü, “ölen ölür kalan çalışmaya devam eder”di! Bu da değilse açlık ve işsizlik göze alınacaktı.

Türkçe bir “veciz söz”de, “ağlamayan bebeğe meme verilmez!” denir. Ama ne işçiler ve öteki emekçiler meme emen bebektirler ne de kapitalistlerle onların dönen makinesi süt veren “anne!”

Hal böyle olunca, hak bilinen ancak mücadele ile alınır ya da kazanılır. Özellikle de ücretli emek ve sermaye ilişkileri; sömüren-sömürülen sınıf ve kesimler söz konusuysa,-ki öyledir- ağlamak-yalvarmakla hak sahibi olunmaz. Sermaye çoğalmak ister: Tersanelerde, demir çelikte, madenlerde ölen işçilerle o işyeri ve şirketlerin sahipleri(devlet ya da özel şahıslar) hiçbir zaman aynı haklara, aynı çıkarlara sahip olmadılar. Bundan sonra da, kapitalist üretim ilişkileri var olduğu sürece ve var olduğu ülke ve toplumlarda olmayacaklar!

Kapitalistler, kendi çıkarına zarar verdiği sürece işçilerin grev, direniş, protesto vs. türü eylemlerini istemezler, aksine ortaya çıkmasını önlemeye, olmaz ise ezmeye çalışırlar. İşçi ve emekçiler ise aç ve işsiz kalmamak, daha iyi yaşam ve çalışma koşullarında yaşamak, daha az çalışıp daha fazla ücret almak, sömürü nesnesi olmaktan kurtulmak için mücadele dışında yol olmadığını bilerek kendilerini ve haklarını savunabilirler.

Bu satırlar yazıldığında, İstanbul Haydarpaşa Limanı’nda, 1 Mayıs 2020 kutlaması için toplanan 100 civarındaki işçi ve sendikacı, “ücretli izin, yaygın test, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması”; salgın sürecinde “elektrik, su, doğal gaz ve en temel ihtiyaçların parasız olarak karşılanması” isteğiyle tüm işçi ve emekçileri “birlik olmaya, örgütlenmeye ve mücadeleye etmeye” çağırıyorlardı. Benzer taleplerle bir diğer 1 Mayıs kutlaması Lüleburgaz Belediyesi temizlik işçileri tarafından gerçekleştirildi.

Temizlik işçileri,  “Virüse karşı ön saflarda savaşan, kalbi insan sevgisiyle dolu tüm sağlık emekçilerinin ve çalışması zorunlu olmayan sektörlerde, patronların çıkarı için zorla çalıştırılan işçi kardeşlerimizin 1 Mayıs’ını kutluyoruz. Çalışan işçi ve emekçilerin koruyucu ekipman ihtiyacının giderilmesini, çalışması zorunlu olmayan sektörlerde ücretli izin verilmesini istiyoruz” dediler.

Ve yine İzmir’de, Bornova Belediyesi temizlik şantiyesindeki işçiler, 1 Mayıs 2020 kutlaması kapsamında artan eşitsizliklere, özelleştirilen kamu hizmetlerine, sağlık ve eğitimin ticarileştirilmesine dikkat çekerek bu politikayı protesto ettiler.

İçinde bulunduğumuz süreç, işsizliğin, yoksulluğun artacağı bir süreçtir. Buna politik baskının artmasının eşlik edeceği “dün”den bellidir. 1 Mayıs 2020 gibi evrensel ölçekli işçi-emekçi dayanışması ve mücadele birliğinin sembolü günler, sermaye saldırılarına karşı direnişi yaygınlaştırıp büyütmenin vesilesi olmakla tarihe geçmiştir. Küçük örnekler bazı koşullarda büyük önem gösterir, daha kapsamlı gelişmelere güç verirler. Bu türden bir dönemden geçiyoruz. İşçi sınıfı ve emekçi kitleleri, üzerlerindeki baskı ve ağır ekonomik yüklerin daha da artmasını ancak birleşip mücadele ederlerse engelleyebilirler. Kapitalistlere artı değer üretenlerle burjuva baskısı altında susturulmaya çalışılanlar 1 Mayıs’ı mücadele günü olarak sahiplenme gücünü de gösterebilirler. Bu, bütün engellere rağmen mümkündür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa