30 Nisan 2020

İşçi sınıfı nasıl bir dünya istediğini haykırmalı

İtalya (sol üst), Şili (üst orta), Belçika (sağ üst) ve İspanya'dan (alt) 1 Mayıs afişleri.

Dünya işçi sınıfı ve emekçileri, tarihlerindeki en zor 1 Mayıs’ı bu yıl kutluyor. 1 Mayıs’ın İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü ilan edildiği 1890’dan bu yana farklı ülkelerde şu veya bu şekilde 1 Mayıs kutlanmaya devam edildi. Kimi ülkelerde uzun yıllar yasaklı, kimi ülkelerde bayram havasında geçen bir gün oldu.

Ama hiçbir zaman bu yılki gibi evde, balkonda ya da çok sınırlı şekilde kutlamalar olmadı.

Koronavirüs nedeniyle günlük yaşamda başlayan değişikliklerden doğal olarak 1 Mayıs da nasibini aldı. Bu durum elbette işçi sınıfının sınıf olarak görünmesini, taleplerinin duyurulmasını engelliyor.

İçinden geçtiğimiz zor dönemde, işçi sınıfının, pandemi sonrasında nasıl bir dünyada yaşamak istediğini ifade etmesi önemli. Çünkü, son dört aydır yaşanan ekonomik, sosyal, kültürel sorunlar insanlık açısından büyük bir belirsizliği beraberinde getirmiş durumda. ABD’den başlayarak dünyanın gelişmiş kapitalist devletlerinde işsizlik çığ gibi büyüyor. Kapitalizm yeniden, hem de daha büyük bir krizle karşı karşıya ve bundan ne zaman çıkılacağında dair çok temkinli tahminler yapılıyor.

2008 ve sonrasında burjuvazi pek çok ülkede işçi ve emekçileri düşük ücretli işlere mahkum ederek yoksullaştırmıştı. Ekonomik durumu diğer ülkelere göre çok daha iyi görünen Almanya’da bile her dört çalışandan birisi kısa süreli güvencesiz işlerde çalışıyor. 1980’lerden sonra ilan edilen neoliberalizmin zirve yaptığı yıllarda işçi sınıfının mücadeleyle elde ettiği pek çok hak ortadan kaldırıldı. Bu krizden sonra ise görünen düşük ücretli işlere mahkum edilerek yoksullaştırılan milyonlarca emekçiyi işsizlik bekliyor. Pandemiyi kendilerine kalkan yapan tekeller, şimdiden kiralık ve taşeron işçileri kapı dışarı etmeye başladılar. Önümüzdeki dönemde ise daha fazla kâr için yıllardır çalışan işçilere ücretlerden feragat, çalışma sürelerinin uzatılmasını dayatacaklar.

Yeni dönemde işsizlik, yoksulluk ve gelirler arasında uçurum derinleşerek devam edecek. Önceki gün bir rapor yayımlayan Alman Ekonomi Enstitüsü de (DIW) bunu teyit ediyor. En çok dikkat çeken nokta ise işsizliğin azalmasına rağmen eşitsizliğin büyümesi: “Son 20 yılda 5 milyon daha fazla insanın işi olmasına rağmen eşitsizlik azalmadı ve bu yıllar içinde ekonomi de kontrolsüz şekilde büyüdü” (diw.de)

Bir neoliberal kurum olan DIW bile sınıflar arası çelişkilerin büyümeye devam ettiğine parmak basıyor. Çare olarak da 2008 krizinden elde edilen tecrübelerden yararlanılmasını öneriyor. Yani işçi sınıfı ve emekçileri yoksullaştırma politikalarına devam…

Açıktır ki; koronavirüs dünyada olan ya da olacak pek çok gelişmenin seyrini hızlandırmıştır. Buna sınıflar arası çelişkilerin derinleştirilmesi de dahil. Bu nedenle her sınıf içinden geçtiğimiz süreci en iyi şekilde değerlendirerek, imkan ve olanaklarını geliştirmenin yollarını arıyor.

Bir eski ’68’li olan Almanya Dışişleri Eski Bakanı Joschka Fischer, “Taz” gazetesine verdiği demeçte bugünkü durumu “insanlık krizi” olarak değerlendirirken, Frankfurt Okulunun son temsilcilerinden Filozof Jürgen Habermas ise Frankfurter Rundschau gazetesine 10 Nisan’da verdiği söyleşide, “Cehaletimiz hakkında hiçbir zaman bu kadar bilgi sahibi olmamıştık” dedi.

SSCB’nin yıkılmasından sonra “tarihin sonu” tezini ortaya atan, bunun için de kapitalistler tarafından el üstünde tutulan ABD’li Siyaset Bilimci Francis Fukuyama da korona sonrası döneme ilişkin bir röportaj verdi. Almanya’da yayınlanan Handelsblatt gazetesinde verdiği uzun söyleşide şöyle diyor: “Şu anda söyleyebileceğimiz tek şey var: Yeni bir dönem başlıyor. Bu kriz bugüne kadar bazı şeyler hakkındaki düşüncelerimizi ve düşünce şeklimizi temelden değiştirecektir” (29.04.2020, Jens Münchrath).

Eksiden küreselleşmeyi, özelleştirmeyi göklere çıkaran, devletin her alandan elini çekmesi gerektiğini savunan Fukuyama, şimdi Almanya ve Güney Kore’nin koronavirüsle başarılı mücadelesini örnek göstererek “güçlü sosyal devlet”e ihtiyaç olduğunu da söylüyor.

Öyle ya; kronavirüs, bugüne kadar kapitalizm konusunda ifade edilen pek çok kalıp cümle ve teorinin ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha gösterdi. Her şeye kadir gösterilen kapitalizmin kâra dayalı sağlık sisteminin çöktüğü artık ortada.

Özetle, kapitalizm bir kez daha insanlığı büyük bir krize sürüklemiş durumda. İnsanoğlunun sağlık, beslenme, eğitim, barınma, çalışma gibi temel haklarını güvence altına alamadığı, koronavirüsle bir kez daha görüldü. Bu nedenle kapitalizm savunucusu siyasetçilerin, felsefecilerin, ekonomistlerin günah çıkaran açıklamaları ve bunları “yeni açılım” diye sunmalarının anlamı yok.

Tek anlamlı olan ise işçi sınıfı ve onun bilimsel dünya görüşü olan sosyalizmin ne dediğidir.

Bu nedenle işçi sınıfının bu “yeni dönemde” nasıl bir dünyada yaşamak istediğini çok daha yüksek sesle ifade etmesi, haykırması gerekiyor.

2020 1 Mayıs’ı dünyanın buna acil şekilde ihtiyacının olduğunu gösteriyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et