1 Mayıs’ta genel görünüm
Fotoğraf: Evrensel
“Günlerin bugün getirdiği, baskı zulüm ve kandır.” Böyle diyor 1 Mayıs Marşı’nın ilk dizeleri. 2020 1 Mayıs’ı Türkiye işçi sınıfı için aynı zamanda can götüren bir 1 Mayıs olma özelliği de taşıyor. Bugün sokağa çıkmak yasak! Ama işçiler salgın hastalığa yakalanma ve belki de canını kaybetme tehlikesi altında bugün de sermaye ve iktidar tarafından çalıştırılmaya devam ediyorlar. Sendika üst yöneticilerinden de 1 Mayıs’ta iş bırakma çağrısı gelmiş değil. Hem de iş bırakmanın bu kadar meşru ve haklı olduğu bir zaman diliminde!
Buna rağmen, yani sermayeye, iktidara, sendika bürokratlarına rağmen işçiler 1 Mayıs’ı bu koşullarda olabilecek hatırlatmalarla kutluyorlar. Elleri, kolları ücretli kölelik düzeninin ağır zincirleriyle bağlanmış işçiler, işsiz kalıp aç kalmak tehdidi altında çalışmaya zorlanıyorlar. ‘Hem canını, hem emeğini” tehdidi, çalışmamaları durumunda işçilerin açlık ve sefalete itilmesi tehdidi ile birlikte uygulamaya konuluyor. Artı-değer sömürüsü üzerinden kâr elde etmeye dayanan kapitalist sistemin işçi sınıfına biçtiği kader bu. Gelişmiş emperyalist ülkelerde de durum farklı değil. Dev tekeller bir bir üretime başlıyorlar. Bazıları ise hiç ara vermemişti.
Uluslararası sermayenin karar vericileri, onların çıkarlarını savunmakla görevli devletler ve güncel hükümetler son günlerde daha sık “Ülkeyi, ekonomiyi açmaktan” söz ediyorlar ve bazı adımlar atıyorlar. Genel kapasite düşüklüğüne karşın ekonomilerin hiç kapanmamış olduğu gerçeği bir yana, tercih edilen yol, kapitalist sömürünün yani, bu düzenin en temel gerçeğinin ciddi hasar görmeden, yara almadan sürdürülmesidir. Özcesi işçi fabrikaya girecek, iş gücünü özel mülkiyet olan üretim araçları ile birleştirerek harekete geçirecek, artı-değer sömürüsü gerçekleşecek, tatlı kârlar patronlarını kasalarını dolduracaktır. İşçinin canı mı, yoksa sermayenin kârı mı sorusunun kesin yanıtı sermayenin kârı olarak verilmiştir.
Peki ülkemizde bu koşullarda çalışmaya zorlanan işçiler için yaşam koşulları gerçekte ne durumda? Türk-İş tarafından son açıklanan açlık ve yoksulluk sınırları işçi ve emekçilerin durumunu zaten tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı -sadece gıda- 2 bin 374 lira, yoksulluk sınırı -kira vb. harcamalarla birlikte- ise 7 bin 732 liradır. Net asgari ücretin 2 bin 324 lira 70 kuruş olduğu, koronavirüs salgını nedeniyle gündeme gelen ve bir asgari ücretle çalışan işçinin baş vurmak zorunda kalması durumunda 1500 lira civarında-eğer o da hak ederse- kısa çalışma ödeneği alabileceği göz önüne alındığında, ortaya çıkan tablo tam bir sefalet tablosudur.
Diğer taraftan pandemiden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ileri sürülüyor. Buna en kestirmeden verilecek yanıt mücadelenin her şeyi belirleyeceği olacaktır. Kesin olan bir şey varsa o da hiçbir toplumsal sınıfın hiçbir şeyin eskisi gibi olmasını istememesidir. Sermaye sömürünün önündeki tüm sınırlamaların kaldırılmasını, geriye ne kalmışsa tüm ekonomik ve sosyal hakların gasbedilmesini istiyor. Üstelik sadece bunu istemiyor, toplumsal yaşamın azami sınırlanmasını, insanın insandan kaçmasını, insanın insana düşman olduğunun kabul edilmesini istiyor. Açıkçası pandeminin açtığı yolu sonuna vardırmak istiyor. Sosyal reformistler ise bu sıkıntılı günlerin kamuculukla atlatılmasını, ortaya çıkan ağır tablonun bu yolla tamir edilmesini istiyorlar. Onlara göre bu yapılmazsa her şey tehlikeye girer!
Şimdi temel soru şu; bu durumda işçi sınıfı ne istiyor? Ortaya çıkan tüm belirtilerden öyle anlaşılıyor ki, şimdilik sınıfın ana gövdesinin tüm kaygısı işini, ücretini korumaktır. Sınıfın henüz çok küçük bilinçli bir azınlığı ise sömürüsüz, sınıfsız bir toplum istiyor. Ama bu ana gövde ile, sınıfın bilinçli azınlığını ortak mücadelede birleştiren temel bir gerçek var: O gerçek günlük ve acil talepler için yürütülmesi zorunlu olan mücadeledir. Dahası sermaye, sınıfın ana gövdesinin ne işini -işsizler dışarıda bekliyor- ne ücretini -daha düşük ücretle çalışmaya razı milyonlar var- korumasına imkan tanımayacak bir yönelim içindedir.
İşçi sınıfı temel çıkarlarını korumak ve geliştirmek için acil talepleri için günlük bir mücadele yürütmek zorundadır. Bu mücadele içinde işçi sınıfının tecrübesi artar, birliği gelişir, geleceğe ilişkin perspektifi genişler. Sınıf bilinçli işçilerin ısrarlı ve durmak bilmeyen çalışması, koşulların olgunlaşması ile birlikte sınıfın ana gövdesini sömürü düzenini yıkma temel hedefinde birleştirebilirse, işçi sınıfı ve onun etrafında kenetlenmek zorunda olan diğer emekçi yığınlar için geleceği yeniden kurmak olanaklı olacaktır. O halde 1 Mayıs Marşı’nın dizeleri ile başladığımız yazımızı enternasyonal marşının ölümsüz çağrısı ile noktalayalım: “Tanrı, patron, bey, ağa, sultanbizleri nasıl kurtarır bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır.”
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37