30 Nisan 2020

Filler sultanı ile karıncaların hikayesi

Fotoğraf: Manisa Emek ve Demokrasi Platformu

Bugün 1 Mayıs!

Koronavirüsle mücadele adına yaklaşık iki aydır saraylarından halka “Evinizden çıkmayın” çağrılarını yapanların fabrikalara sürüp ölümüne çalıştırdıkları İşçilerin, Emekçilerin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü.

Bugün sözü çağımızın en büyük Destan Anlatıcısı Yaşar Kemal’e bırakıp, bir Anadolu masalından yola çıkarak bize sömürücü azınlık ile sömürülen milyonları anlattığı fillerin ve karıncaların hikayesine kulak verelim dedik.(*)

Çünkü anlatılan biraz da bizim hikayemiz.

***

Hikâye odur ki, gövdesi ak görkemli bir filler sultanı varmış. Bu sultanın hüdhüd kuşlarının başı olan ulukepez adında bir habercisi varmış. Ulukepez uzun bir yolculuktan sonra filler sultanına uzun zamandır beklediği haberi getirmiş.

Ulukepez yedi ay aralarında kaldığı karıncaları anlatmaya başlamış: “Bir kentler kurmuşlar hiç sorma sultanım, yerin altında…Görkemli uygar kentler. Ambarlarında yıl on iki ay yiyecek, bal, çiçek özü, tahıl, böcek ölüsü, dolu, dopdolu...”  

Filler sultanı her biri dünyayı sırtında taşıyan karıncaların hikayesini kendinden geçmiş bir şekilde coşku içinde dinlemiş. Sonra “Dünyada bu kadar karınca varken böyle yaşamak olur muydu, Allah bu karıncaları bu kadar niye yaratmıştı?​” diyerek fillerini ve hüdhüdleri toplayıp karınca ülkesine sefer düzenlemiş. Hüdhüdlerin başının kılavuzluğunda saldırıya geçen filler kırmızı, kara, sarıca, atlı bütün karıncaların kentlerini yerle yeksan etmişler. Perperişan olan karıncalar dost sandıkları ulukepezi görünce sevinmişler. Kendilerini kentlerine niçin saldırdığını anlamadıkları fillerin sultanına götürmesini istemişler. Önce kırmızı sakallı karınca sonra diğerleri binmiş hüdhüdün kanadına ve sultanın huzuruna çıkmışlar.

Sözü, demirci karıncaların piri, saldırıda bir ayağı kopmuş kırmızı sakal almış: “Biz sana ne yaptık da bizi bu duruma soktun? Bak karşıya, karınca ülkeleri ne halde gör, gör de o taş yüreğin bana acıyacağına, bu yıkılmış, dünyanın en güzel ülkelerine acısın” demiş. Ama onun sözleri filler sultanını çok öfkelendirmiş: “Ben mi, filler mi saldırdı size? Deli misin sen, demirci? Fil ulusu hiçbir ulusa, hiçbir zaman saldırmaz. Fil ulusu barışçıldır, çalışkandır, yiğittir…Şunu böylece bilesin ki demirciler başı, bizler, filler yalnız kendimizi savunuruz. Sen acıdan, ayağının kopmasından dolayı fillere yüklüyorsun saldırıyı. Şu karşıda gördüğümüz yıkım, toz duman bizim değil, sizlerin, karıncaların saldırısıdır.” demiş.

Hasılı filler sultanının öfkesi karşısında bütün karıncalar “Biz saldırdık fillere” diye söylemişler de “Hah, şimdi oldu” demiş filler sultanı. Yalnız kırmızı sakallı topal karınca dayanamamış kendileriyle böyle alay edilmesine. “Bu ülkelerin, bu kentlerin, bu kırgının öcünü senden alacağız, ey zalim, ey ahmak, ey sersem sultan…Bu yaptığın senin de, o kocamış ulukepezin de yanına kalmayacak…” diyerek ulukepezin kanadından atlayıp kaçmış.

Telaşlanan sultan “Öldü mü?​” diye sormuş ama kırmızı sakal kaçmayı başarmış. Sonra “Bu topal demircilerdir, bu kırmızı sakallardır dünyayı karıştıran, filleri kışkırtıp ülkenizi yıktıran, bu hayınlardır” demiş sultan. “Topal karıncalara ölüm”, “Kırmızı sakallara ölüm” diye bağırmış tekmil karıncalar.

Uzun lafın kısası sultan savaşı durdurmak için karıncalara birtakım koşulları olduğunu söylemiş. Karıncalar “İsteklerin başımız üstüne” deyince, “Dinleyin” diye başlamış, “Bütün karıncalar birikip bana bir sırça saray yapacaksınız. Sırça saray şu yüce dağın tepesinde olacak, dünyanın öteki ucundan da gözükecek. Bu saray öylesine parlak olacak ki, dünya onun şavkından gece bile ışıyacak…içine bin, iki bin, beş bin, on bin fil girecek ama bu saray çökmeyecek”

Karıncalar “Bbiz küçük karıncalarız, böyle bir sarayı nasıl yaparız ki?​” diye söylenmeye çalışsalar da nafile. “Hem de bir yıl içinde yapacaksınız” demiş.

Böylece karıncaların köleliği başlamış.

Alana toplanan karıncalar konuşmaya başlamış.

“Bundan böyle dünyanın sonuna kadar tutsağı olacağız fillerin.”

“Bundan böyle biz çalışacağız, fillere vereceğiz.”

“Bundan böyle biz kazanacağız onlar yiyecek.”

“Biz çalışıp yoksul olacağız, onlar yan gelip yatacak, zengin olacaklar.”

Ama karıncaların bu köleliğinin devam edebilmesi için bin parçaya bölünmeleri ve birbirlerine düşman edilmeleri gerekirdi. Sultanın yanına alıp propagandadan sorumlu kıldığı hüdhüd kuşu karıncalar ülkesine uçtu. Karıncaların ileri gelenlerini toplayıp dünya kurulduğundan beri karıncalar ve fillerin birlik olduğu üzerine öyle bir söylev verdi-ki, her karıncanın bir fil olduğuna inandılar. Ama karıncaların içlerinde sarıca karıncalar da vardı-ki, bakışları kurnaz, cin fikirli, hayın karıncalardı. “Aslımız ceddimiz fildir bizim. Sadıkane çalışırsak filler sultanı bizi gene fil edecektir” diyorlardı bir ağızdan. Hüdhüd kuşu diğer karıncalardan haber almak için örgütlediği bu sarıcaları kanadına alıp sultanın huzuruna çıkarmış. Sultanın hizmetine girip “Aslımız fildir bizim” diyen sarıca karıncalar filler sultanını çok sevindirmiş. 

Sultanın bundan sonraki buyruğu da şu olmuş: “Zinhaaar ilk işimiz karıncalara filce öğretmek olacak. Karıncaların kendi dilleri yoktur, varsa da yetersizdir...üç-beş sözcüktür…dünyada bir tek dil vardır o da fil dilidir” diyerek ulukepeze karıncaların bundan böyle fil dilini öğrenmeleri buyruğunu vermiş. Çünkü dillerini unutturursa karıncalıklarını da unutturacağını biliyormuş.

Ama filler sultanının istekleri de bitmek bilmiyormuş. Saray yetmemiş, dünyada eşi benzeri olmayan elmaslardan yontulmuş bir taht da istemiş.

Yıl boyunca çalışan karıncalar dünyanın en büyük sarayı ve en güzel tahtını yapmanın kıvancıyla ülkelerine dönmüşler. Dönmüşler dönmesine de kendileri için yiyecek bir lokma bile biriktirmediklerinin farkına varmışlar. Başlamışlar homurdanmaya: “Kendimizi fil sandık da, dünyaya, tekmil yaratıklara rezil olduk.” “Filler gibi kıçımızı ağaçlara sürdük de maskara olduk.” Karıncalar açlıktan kırılmaya başlayınca çareyi ileri gelenlerini saraya göndermekte bulmuşlar.  Sultan, kırmızı sakaldan o kadar korkuyormuş ki, onlardan kırmızı sakalı bulmalarını istemiş. Sonra da bal özü ambarına yollamış onları. Karıncaların ileri gelenleri de dönünce “Her birimiz bir kırmızı sakal getireceğiz derseniz açlıktan ölmeyiz” demişler diğer karıncalara.  Bu kez diğer karıncalar sarıcaları kırmızıya boyayıp saraya teslim edip yiyecek almaya başlamışlar. Sarıcalar çareyi dağlara kaçmakta bulmuşlar. 

Sarıcalar bu kez dağda öldürülmemek için buldukları kırmızı sakallı karıncaları öldürüp sakallarını kesip kendilerini kırmızı sakal yapmaya başlamışlar. Sonra da başbuğları, topal demircinin yüreğinde yılgınlık, kuşku, korku, inançsızlık, sevgisizlik yaratmak için yola koyulmuş. Onu bulup kendisinin kaf dağının ardındaki kırmızı sakalların bağbuğu olduğunu söylemiş. Kırımızı sakal ne zaman fillere karşı mücadeleden söz etse “Bu dünya oldu olalı kim görmüş karıncaların filleri yendiğini? Bu dünya böyledir ve hem de bu dünya hiç değişmez…Filler yönetecek…karıncalar çalışacak” diyormuş. Ama başbuğ böyle konuştukça bizim kırmızı sakal da anlamış bu başbuğun kim olduğunu.

Günü gelmiş kırmızı sakalların üssünden bir türkü yayılmaya başlamış bütün karınca ülkelerine. Bir türkü ki; sevgi, sıcaklık, dostluk, barış, kardeşlik, eşitlik olarak dünyanın dört bir tarafındaki karıncaların yüreklerinde yankılanıyordu. Türkü yayıldıkça karıncalar toplandılar. Toplanan karıncalara bizim topal karınca bir konuşma yapmış. “Kardeşler, yoldaşlar, karınca ulusları çok acı çektiler.” 

Ancak “Yeryüzünün bütün karıncaları birleşince…”

Korkunç kalabalık tek ses olup bağırdı “Biliyoruz, biliyoruz, ülkelerin, kentlerin altını…altını oyacağız!”

Sonra da sahte başbuğ sakalını çekip kim olduğunu göstermiş.

Ancak haberini alsalar da filler sultanı da ulukepez de inanmamışlar karıncaların öyle bir şey yapabileceğine. Karıncalar sakin ve gündüz her zamanki işlerini yapıp gece çalışarak ve çıkardıkları toprak belli olmasın diye onu yiyerek bütün ülkelerin ve kentlerin altını oymuşlar. Sonra topal demirci apak bir güvercinin kanadında sultana gitmiş. Sana bir hediye getirdik diyerek sarıca karıncaların kellelerini atmış önüne. Buna çok öfkelenen sultan bütün filleri, hüdhüdleri karınca ülkelerinin üstüne sürmüş sürmesine de çok geçmeden hepsi karıncaların oyduğu yerin altında kalmışlar. Ulukepez bu korkunç haberi sultana ulaştırmaya gitmişti ki ne görsün, açılan toprak sırça sarayı da yutmuş.

***

Rivayet o dur ki filinsanlar ile karıncainsanlar da varmış. Filinsanların sömürüsü ve esareti altında ezilen karıncainsanların kırmızı sakalları da yıllar öncesinden şöyle seslenmiş; bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin!

(*) Yazının kurgusu ve yapılan bütün alıntılar Yaşar Kemal’in ‘Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca’ romanından alınmıştır. Yapı Kredi Yayınları. 16. Baskı. Eylül 2014.

Evrensel'i Takip Et